Peygamber efendimizin dünyayı teşriflerinin yıldönümü münasebetiyle kutlanan Mevlid Kandili dolayısıyla "İslam'da kandil yok, bunlar bid'attir" diyenlere, birkaç sözden sonra işin özüne gireceğim. Kandiller, kültürümüzün bir parçasıdır. Din, oluşturduğu kültürle hayat bulur. Ama burada dikkat edilmesi gereken şey, kültürün kendisi de dinin yerine geçmemeli, din haline gelmemelidir. Bazen bu ikisi birbirine karışmaktadır. Şu örneğe bakalım. Türkiye'nin önemli bir şehrinde tarihi bir caminin karşısında bulunan meyhanenin sahibi, kandil akşamları meyhaneyi kapatır ve kapısına şunu yazar: "Kandil dolayısıyla kapalıyız." Kandiller bir akşam bile olsa insanları içkiden alıkoyabiliyorsa, onları camilere çekebiliyorsa, birçok iyiliğe zemin hazırlıyor ve kötülüğe engel olabiliyorsa aslında biz farkında olsak da olmasak da çok güçlü bir ortak kültürel zeminde buluşabiliyoruz demektir. Gerisi bu zemini güçlendirmeye dönük çabalara kalıyor. Toplumdaki herhangi bir uygulamayı açık bir ayet ya da hadisle temellendiremeyen bazı kişiler, onu ya bid'at ya da şirk sayma eğilimindedir. Oysa rafine olmuş gelenek şeklinde yaşayan bu kültürel değerlerin temelinde dinin ana ilkeleri vardır ve her toplum bu tür uygulamaları kendi tabii ortamında oluşturur. Dinin değeri çekirdektir, kültür ondan doğan ağaç, davranışlar da meyveleridir. Bunların yerel özellik taşıması, farklı toplumlara göre değişiklik arzetmesi İslam'ın evrenselliğinin ve dinamizminin de göstergesidir. Çünkü kök aynıdır. Kur'ân ve sünnet her şeyi açık olarak belirlememiştir. Böyle de olması gerekirdi. Çünkü sınırsız olaylarla ilgili her şeyi açıklamak kitaplara sığacak bir şey değildir. Kur'ân ve Sünnet insanların menfaatinin sabit olduğu değişmez konularda ayrıntıya girmiş (evlenilmesi yasak olanlar gibi) diğer bütün hususları içine alacak temel ilkeler, çerçeveyi çizen prensipler getirmiştir. Her yeni olayın hükmünü bu ilkelerden hareketle çözebilirsiniz ki, dine evrensellik ve süreklilik kazandıran da onun bu yönüdür. Buna göre her yeni olan bid'at değildir. Bir değer çerçevesinde oluşmuş ve bir ilkeye dayanmış uygulama dinin içindedir. Dolayısıyla değere bağlılığı güçlü olduktan sonra kültürel kabuller ne şirktir, ne de bid'attir. Dinin kültürel formları ile bid'atler arasında ince bir çizgi vardır. Şayet bir kültürel uygulama ihmal edildiğinde dini bir vecibenin ihmal edildiği gibi bir inanç doğuyor ise bid'at olan budur. Bu izahlardan sonra anlaşılacağı üzere mevlid kutlamalarının bid'at olduğu söylenemez.
PEYGAMBERE SEVGİ İFADESİ
Mevlid, kutlandığı şekliyle, Hz. Peygamber'e sevginin bir ifadesidir. Kur'ân-ı Kerîm: "Peygamber mü'minlere kendi canlarından daha kıymetlidir" (Ahzâb, 33/6) buyurur. Hz. Peygamber de: "Üç şey kimde varsa imanın tadına varmıştır der: Allah ve Rasûlü kendisi için, onların dışındaki her şeyden daha sevimli olmak, sevdiğini Allah için sevmek, iman ettikten sonra küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kötü görmek" (Buhârî, "Îmân", 9; Müslim, "Îmân", 67). Peygamberin doğumu ile ilgili olarak mevlid kandili şeklinde toplumda tezahür eden bu sevgi dünyada ve ahirette karşılıksız değildir. Dünyada karşılıksız değildir, çünkü biz her gün beş defa ezanda onun yankılanan adını işitiyor, ona salat ü selam gönderiyoruz ve namazda selamlaşıyoruz. O kendisine suikast düzenleyenler açığa çıktığında affedebildi (Maide, 5/13). O "bizi aldatan bizden değildir" buyurdu, ama ümmetinden bazı insanlar, imalat sanayiinde, hizmet sektöründe, gündelik ticari hayatta hile terörü estiriyor. Her gün gıda terörüyle insan sağlığını hiçe sayan kişilerle karşılaşmak sıradan hale geldi. O, "işçinin hakkını alın teri kurumadan verin" buyurdu, ama işçisini karın tokluğuna çalıştırıp onun sırtından kazandığı milyonları hayır kuruluşlarına bağışlayarak hayır yaptığını zanneden, her yıl umre yapan ve bunu ibadet sanan işverenlerimiz ortaya çıktı. O, "kadınları Allah'ın emaneti" olarak takdim ederken ümmetinden kadına şiddet uygulayan, katledenler var. Biz ibadetlerin davranışlara olumlu anlamda yön vermesi gerektiğini ondan öğrendik ama bütün bu anlatılanlar ibadetlerin bile şekilden ibaret kaldığını göstermiyor mu? O zaman peygamberimiz bizim hayatımıza ne kadar değer katıyor. Haykırmak istiyorum: "Ey iman edenler? İman edin! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a, ve daha önce indirdiği kitaba" (Nisâ', 4/136). Allah sonumuzu hayretsin. Bu yazının olumsuz bir tablo çizdiğinin farkındayım. Ama bu toplumda bu anlatılanlarla karşılaşmayan acaba kaç insan vardır? O zaman biz hakkıyla Rabbimize kul, Rasûlüne ümmet olabilecek bir zihinsel yapıda ve toplumsal ortamda mıyız?!. Mevlid Kandili'ni biraz da bunlara düşünerek geçirelim diye hatırlattım. Kendimizi sorgulayalım. Kandiliniz mübarek olsun..