Günlerdir
Türkiye İstanbul'da yaşanan olaylarla yatıp kalkıyor. Masumane başlayarak anlamından kopan terörize olan ve hepimizi üzüntülere sevk eden olaylara ve etkilerine her zaman olduğu gibi yine sporun penceresinden bakalım.
Herkesin malumu olduğu üzere dünyanın en büyük ve prestijli spor organizasyonu olan olimpiyatlara talibiz.
2020'de yapılacak olan organizasyonu alabilmek adına bugüne kadar birçok şey yapıldı ve ilk elemeyi geçtik. Bu büyük organizasyona ev sahipliği yapabilecek iki güçlü şehir olarak
İstanbul ve
Tokyo kaldı.
Madrid bu yarışta daha dez vantajlı durumda. Ve uluslararası dedikodulara göre de
İstanbul ile
Tokyo henüz birbirine belirli bir üstünlük sağlayamadı.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi aday şehirleri değerlendirirken sayfalar dolusu kriterleri göz önünde bulundurarak ince eleyip sık dokuyor.
Mesela aday şehrin toplu ulaşım sisteminden neredeyse bir tas çorba fiyatına kadar her şey değerlendiriliyor.
Bu kriterlerin arasında en önemli kalemlerden birisi tahmin edeceğiniz üzere güvenlik. Bu başlık altında aday şehrin ve dolayısıyla ülkenin güvenliği konusunda bütün detaylar araştırılarak değerlendiriliyor. PKK terörünün çözümünde yaşanan gelişmeler adaylık sürecini ne kadar olumlu etkilediyse
Gezi Parkı minvalinde yaşananlar da bir o kadar olumsuz etkiledi.
Hele ki rakip şehir
Tokyo'nun her türlü olumsuz argümanı aleyhimizde kullanma konusunda çekinmediği bir yarışta yaşanan olaylar ev sahipliği ihtimalimizi olumsuz etkileyecek.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi maalesef bu olayları da değerlendirmeye alacaktır. Umarım düşündüğümüzün tersinde olur ve bu büyük organizasyona ev sahipliği yaparız.
Bu yaz sonunda olimpiyatları yapacak olan şehir açıklanacak. Her geçen gün zaman daralıyor ve heyecan artıyor. Ancak gördüğüm o ki işin kağıt üzerinde sahibi olan Milli Olimpiyat Komitesi olimpiyatların alınması konusunda biraz geri planda kalıyor. Ev sahipliğinin kazanılması için spor bakanlığımız var gücüyle çalışırken aynı çabayı olimpiyat komitemizde göremiyorum.
Bakanlığın ön safta yer almasıyla Türkiye'nin büyük birkaç şirketi ellerini taşın altına koydular.
Ancak bu süreçte
Türk insanı maalesef dahil edilemedi.
Yeterli kamuoyu oluşturulamadı.
Kendi ülkemizde oluşturamadığımız kamuoyunu uluslararası arenada nasıl oluşturacağız.
Bu kısa zamanda arttırmamız gereken lobi çalışmalarını Milli Olimpiyat Komitesi yeterince uğraşmazsa nasıl yapacağız.
Olimpiyat düzenleme hakkı kaybedildiğinde sanırım mikrofonların tek muhatabı spor bakanı Suat Kılıç olacaktır. Kazanıldığında ise mikrofonlara muhatap olabilmek için daha fazla çalışmak gerek… Benden söylemesi...