Sorumluluk bölgemiz olan Avrupa'nın iki önemli ülkesindeki genel seçimler nedeniyle iki hafta ayrı kaldık.
Almanya ve Avusturya seçimleri ve seçim sonrası yeni koalisyonun kurulması için yapılan görüşmelerdeki üsluba gerçekten özendik.
Almanya'da seçim öncesindeki propaganda dönemi ile Türkiye'yi kıyaslamak mümkün değil. Üçüncü dönem Almanya'yı yönetmeye talip olan Hıristiyan Demokrat Birlik Genel Başkanı ve Başbakan Angela Merkel ile Sosyal Demokrat Parti'nin Başbakan Adayı Peer Steinbrück meydan meydan dolaşma yerine kozlarını 4 kanal tarafından canlı yayımlanan televizyon programında paylaştı.
Birbirlerine son derece saygılı, suçlamadan uzak, projelerini anlatarak destek istedi.
Gerçi Steinbrück, bir kere ağzından Merkel için "O kadın" ifadesini kaçırdı.
Bir röportajında ise dünyanın her yerinde "küfür" anlamını taşıyan "parmak" işaretini yaptı.
Bu iki hareketin faturasını ise "kararsızları"
Merkel ve diğer partilere kaptırarak ödedi. Seçim sonrası da "sorumluluğu" üstlenip, partideki bütün görevlerinden istifa etti.
22 Eylül'de seçmen, oyları ile mesajını sandıkta çok net verdi.
Sağ ve sola, "Ülkeyi birlikte yönetin" mesajıydı bu.
Büyük koalisyon için görüşmeler nasıl sonuçlanır bilinmez ama değişmeyecek tek gerçek Hıristiyan Birlik Partileri'nin (CDUCSU) ülkeyi solla birlikte yöneteceği.
Bu ortak Sosyal Demokrat Parti de olur, Birlik 90/Yeşiller de.
Avusturya'da ise aşırı sağın giderek güçlenmesi ortamı gerse de, seçim dönemi Türkiye ile kıyaslanmayacak kadar yumuşak geçti.
***
Almanya ve Avusturya seçimlerini izlerken elbette aklımız Türkiye'deydi.
Önümüzdeki yıl mart ayında yapılacak mahalli idareler seçimleri belli ki, önceki yıllardan da sert geçecek.
Projeler değil, suçlamalar öne çıkacak.
İşte Eskişehir örneği.
Daha ne CHP'nin, ne AK Parti'nin ne de MHP'nin adayı kesinleşti.
Adaylar ortada yok ama karşılıklı suçlamalara her gün bir yenisi ekleniyor.
AK Parti milletvekilleri Salih Koca ve Ülker Can'ın hedefinde Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, onun hedefinde ise Koca ve Can var.
Özellikle Koca, Büyükerşen'i iktidarın yatırımlarını engellemekle suçluyor. Yılan hikâyesine dönen İstasyon Köprüsü'nün yıkım çalışmalarının neden olduğu trafik kaosundan sadece Büyükerşen'i sorumlu tutuyor.
Büyükerşen ise, Devlet Demir Yolları'nın bütün taleplerinin çok kısa sürede kabul edildiğini dosyalarla ortaya koyarken kullandığı üslup ile kavgayı daha da alevlendiriyor.
Oysa iki taraf da biliyor ki, "Evdeki hesap çarşıya uymadı." Devlet Demir Yolları'nın hızlı tren hattını yer altına alma çalışmaları için "En fazla altı ay" denilen süre nerede ise 6 yılı geçti.
Görülüyor ki, 2014 Mart seçim süreci Eskişehir'de bugünleri de aratacak gerginlikte geçecek.
Özellikle de Yılmaz Büyükerşen, CHP tarafından dördüncü dönemi için aday gösterilirse eminim ki, Eskişehir en az İstanbul kadar Türkiye'nin gündeminde olacak. Ama adayların projeleriyle değil de, korkarım "bel altına" kadar uzanacak kavgalarıyla...
Eskişehirli bu kavgadan gerçekten sıkıldı.
Kavga değil, yaşadığı sorunlara çözüm bekliyor.
Ve bu sorunlardan, 3 dönemdir iş başına getirdiği Büyükerşen kadar, oyları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderdiği milletvekillerini sorumlu tutuyor.
Benim merak ettiğim Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın bu kavgadaki tarafsız konumu ne kadar sürdüreceği.
Bekleyip, göreceğiz.