Türk futbolu son yıllarda hiç olmadığı kadar çamura batmış durumda... 3 Temmuz süreci ile birlikte suçaceza prensibi gelmesinin ardından yaşanan gelişmeler evlere şenlik tadında... Düşünün ki o günlerde futbolu düzeltmesi için göreve getirilen
Mehmet Ali Aydınlar bugün
Fenerbahçe yönetimi ile-ben
Fenerbahçe'yi korudum siz korumadınız şekkinde-ağız dalaşında.
Türkiye'nin futboldaki en önemli ismi sayılabilecek
UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik ise önce aday olup ardından kaçanlardan… Sonrasında göreve gelen
Demirören ise
Fenerbahçe lobisine teslim olmuş durumda... Taraftarlar ise -Vay efendim kupa senin kupa benim- kavgasında... Oysa ortada yürütülen bir yargı süreci var ve Futbolun uluslararası patronu
UEFA'nın verdiği cezalar ve kararlar var... Ama kimin umurunda... Herkes kendine göre yontuyor... Pazar akşamı
Şükrü Saraçoğlu'nda yaşanan rezalet ise oyunun son perdesi... Gezi Parkı olayları sırasında
Dolmabahçe ofisini ve Başbakanlığı basıp orada fotoğraf çektirerek psikolojik üstünlük kurmak isteyenlerle birebir aynı.
Trabzonspor başkanını gördükleri yerde linç edip ona ders vermek (!) isteyenlerin
Türk futbolunun içinde olmaması lazım. Örf adet gelenek ve göreneklerimizden birazcık nasibini alanlar kim olduğuna bakmadan evlerine gelen misafire alaka göstermenin sadece insanlık ve medenilik olacağını bilirlerdi. Misafiri karanlık otoparklarda sahipsiz bırakmanın savunulacak hiçbir yanı yoktur. Utanmak gerekirken hala konuşmak yüzü kösele olanların yapacağıdır.. Kimsenin de taraflı yorum yaparak takımlarının camialarının arkasına sığınmaması lazım.
Türk futbolunun kurtuluşu ancak
Şenes Erzik, Yıldırım Demirören, Aziz Yıldırım gibi futbolu kendi çıkarlarına ve koltuk hesaplarına kurban edenlerden kurtulmakla olacaktır... Temizlenene kadar futbol yazmayacaktım... Kusura bakmayın kendimi tutamadım...