Son yıllarda yapılan bütün yatırımlara; bütün ulusal ve uluslararası çabalara rağmen bazen umutsuzluğa kapılıyorum. Geçen hafta yazmıştım tesisleşmenin ardından artık sıranın ahlaklı ve disiplinli sporcu yetiştirmeye geldiğini!
Ancak gene bir bayan atletimiz dopingli çıktı. İsmini anmaya gerek yok. Ben bu tür haberleri okuduğum zaman yüzüm kızarıyor.
Düşünmeden de edemiyorum, bu sporcuyu yetiştirenden federasyon yetkililerine kadar yüzü kızaran oluyor mu?
Yoksa artık bu durum sıradanlaştı mı?
Anlık başarılar için ülke sporunu ve ülkeyi şaibe altında bırakanlar,
Türk sporcusu denildiğinde akıllarda doping ile ilgili soru işareti belirmesine sebep olanlar bu ülkenin sporu ve sporcusunun sırtından inmedikçe tesisleşme de bilimselleşme de hikaye olarak kalacak.
Normal yollardan başarı elde etmek rafa kaldırılmış artık. Ya şike yapılıyor, ya doping. Futbolumuz şike, amatör branşlarımız ise doping virüsünün gölgesinde kalıyor. Bakın ata sporumuz yağlı güreş bile artık dopingle anılır oldu.
Neden bu yola başvuruluyor sorusuna cevap bulabilmek için ciddi ciddi düşünüyorum.
Karşılaştırıyorum başarılı ülkelerle.
Mesela Almanlar!
Adamlar artık spor biliminin dibine vurmuşlar. Adamlar sporcuların her tür kapasitesini doğal yollardan arttırabilmek ciddi paralar harcıyorlar.
Borussia Dortmund takımının özel bir yapı sayesinde saatlerce pas çalışması yaptığı, bu yüzden maçlarda isabetli pas yüzdesinin arttığını bizim gazetelerimiz yazdı. Ama bir tane kulübümüz gidip bu teknolojiyi alıp getirmedi bile.
Şimdi yine aynı
Almanlar, sporcunun müsabaka sırasında vücudunda biriken laktik asidi oksijene ve enerjiye çevirecek yorgunluk hissini ortadan kaldıracak bir çalışma yaptıkları söyleniyor.
Sayın
Gençlik ve Spor Bakanı; sayın yetkililer, sayın sporcular; bu aşamada bu kadarını beklemiyorum.
Ancak şart olmasına rağmen bilime sonra da bulaşsak olur.
Ama başarı için tesis, ahlaklı sporcu ve ahlaklı yöneticiyi bir araya getirmemiz şart.