Buna benzer bir soruyu Orhan Pamuk "Neden yazıyorum?" diye kendine sormuştu. Verdiği cevapları ise, Nobel'i alırken yaptığı konuşmada şöyle cevaplamıştı: - İçimden geldiği için yazıyorum! - Başkaları gibi normal bir iş yapamadığım için yazıyorum. - Benim yazdığım gibi kitaplar yazılsın da okuyayım diye yazıyorum. Hepinize, herkese çok çok kızdığım için yazıyorum. - Bir odada bütün gün oturup yazmak çok hoşuma gittiği için yazıyorum. Onu ancak değiştirerek gerçekliğe katlanabildiğim için yazıyorum. - Ben, ötekiler, hepimiz, bizler İstanbul'da, Türkiye'de nasıl bir hayat yaşadık, yaşıyoruz bütün dünya bilsin diye yazıyorum. Kağıdın, kalemin, mürekkebin kokusunu sevdiğim için yazıyorum.
UNUTULMAKTAN KORKMAK...
- Edebiyata, roman sanatına her şeyden çok inandığım için yazıyorum. Bir alışkanlık ve tutku olduğu için yazıyorum. - Unutulmaktan korktuğum için yazıyorum. Getirdiği ün ve ilgiden hoşlandığım için yazıyorum. - Yalnız kalmak için yazıyorum. Hepinize, herkese neden o kadar çok çok kızdığımı belki anlarım diye yazıyorum. - Okunmaktan hoşlandığım için yazıyorum. Bir kere başladığım şu romanı, bu yazıyı, şu sayfayı artık bitireyim diye yazıyorum. Herkes benden bunu bekliyor diye yazıyorum. - Kütüphanelerin ölümsüzlüğüne ve kitaplarımın raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum.
MUTLU OLMAK İÇİN...
- Hayat, dünya, her şey inanılmayacak kadar güzel ve şaşırtıcı olduğu için yazıyorum. Hayatın bütün bu güzelliğini ve zenginliğini kelimelere geçirmek zevkli olduğu için yazıyorum. - Hikâye anlatmak için değil, hikâye kurmak için yazıyorum. Hep gidilecek bir yer varmış ve oraya -tıpkı bir rüyadaki gibi- bir türlü gidemiyormuşum duygusundan kurtulmak için yazıyorum. - Bir türlü mutlu olamadığım için yazıyorum. - Mutlu olmak için yazıyorum Pamuk'un "Neden yazıyorum?" sorusuna verdiği cevapları kağıt ve mürekkepten oluşan 'yazılı hafıza' ve günümüzde de 'siber bellek' olmasaydı, kaçımız hatırlayabilirdik? "Neden okuyorum?" sorusunun cevabı belki de "Hatırlamak için okuyorum" şeklinde olabilir. Aslında bugünün dünyasında 'okumak' dediğimiz insanı gelişmiş insan yapan faaliyete karşı o kadar çok alternatif var ki... Hani adama "Larousse ansiklopedisini okudun mu?" diye sorduklarında "Filme alınmasını bekliyorum" diye cevap vermiş ya... Bir romanda sayfalar süren bir doğa tasvirinin bir karede görüntülenmesi, tabii ki işi kolaylaştırır.
ÖĞRENMEK İÇİN OKUMAK
Bir de 'hızlı okuma' kavramı var... Woody Allen hızlı okuma kursuna giden bir adamı canlandırdığı sahnede "Harp ve Sulh'u okudum, Rusya hakkındaydı" der ya... İnsanlar öğrenmek, bilmek için mi okur, yoksa kendi dünyalarından kaçmak için mi kitaplara sığınır? Ama okumadan bilmek mümkün değil. 'Hayat üniversitesi' her şeyi öğretemiyor insanlara. Mesela İlber Ortaylı'yı okuduğunuzda tarihin ne ölçüde ayrıntılar üzerinde oluştuğunu, Selim İleri'yi okuduğunuzda da edebiyat arkeolojisi ile ilgilenmeden, bugünün edebiyatını anlayamayacağınızı görmez misiniz?
İSTANBUL VE DERİNLİKLERİ
Diyelim ki İstanbul'a âşıksınız... Ama mesela Süleyman Faruk Göncüoğlu'nun İstanbul'un İlk ve Enleri kitabını okursanız İstanbul'da ilk üniversitenin 27 Mart 425 tarihinde, Bizans İmparatoru 2'nci Teodosyus tarafından kurulduğunu da bilirsiniz. Adı 'Auditorium'muş ve 31 profesör, Latince, Grekçe, felsefe, hitabet, hukuk dersleri veriyormuş. Maaşlarını devlet ödüyormuş ve özel ders vermeleri yasakmış. Veya 4'üncü Haçlı Seferi ile Venediklilerin öncülüğündeki Frankların İstanbul'u istila edip yağmaladıklarını, 1204'ten 1264'e kadar burada bir Katolik devletin kurulduğunu, Bizans'ın 60 yıl boyunca İzmit'e taşındığını "Bilsem ne olur, bilmesem ne olur" diye mi düşünürsünüz? Evet... "Neden okuyorum?" diye kendi kendinize sordunuz mu hiç?