Edebiyat eserlerinin sinemaya uyarlanması elbette yeni değil. İlk kez 1902'de Jules Verne'nin romanı
Ay'a Seyahat'in sinemaya uyarlanmasıyla aralanan kapıdan, bugüne dek binlerce uyarlama geçti. Bu sezon da bu kapıdan giren yeni filmler izleyeceğiz. Hasan Özkılıç'ın
Zahit adlı romanını usta yönetmen Erden Kıral,
Gece adıyla beyazperdeye aktardı. Yazar Uygar Şirin'in
Karışık Kaset adlı romanının sinema uyarlamasının, Aydın Sayman İrfan Yalçın'ın
Fareyi Öldürmek adlı romanından uyarladığı
İçimdeki İnsan adlı filmin çekimleri tamamlandı. Yabancı uyarlamalar arasındaysa
The Maze Runner, Açlık Oyunları: Alaycı Kuş 1, Hobbit: Beş Ordular Savaşı, Macbeth, Çılgın Kalabalıktan Uzak var.
HOLLYWOOD EDEBİYATI SEVER
Sinema tarihinde kimi uyarlamalar çok beğenilir kimileri ise beğenilmez. İşin aslı her uyarlama biraz eksiktir derler, doğrudur. Ama bu durum edebiyatın kelimeleri, sinemanınsa görüntüyü hammadde edinmesinden kaynaklanır biraz da. Yani iki ayrı disiplin var ortada. Mesela bir romanda geçen "Bu zamana kadar gördüğüm en heyecan verici manzaraydı" cümlesi her okuyucuda farklı bir imge çağrıştırabilirken, sinemada durum farklıdır. Bu cümlenin görsel karşılığını yönetmenin hayal süzgecinden süzülen görüntüyle görür izleyici. Bu yüzden yönetmenlerden uyarladıkları romanların ruhuna halel getirmemesi beklenir. Edebiyat uyarlamalarına en çok rağbet eden belki de Hollywood'dur. Ama Hollywood'un edebiyatı çok sevdiğinden değil tabii. Örneğin yazar Ian Fleming tarafından yaratılan James Bond, tam 25 kez beyazperdede kendini buldu. Elbette bu kadar uyarlama Ian Fleming'in çok iyi eserler ortaya koyduğu ya da onun anısını yaşatmak için yapılmadı. Hollywood'daki büyük yapım şirketlerinin günün sonunda çoğu kez kârlı geri dönüşler almaları da bunda etkendi. Özellikle 70'ler Amerikan sinemasının mihenk taşlarından Francis Ford Coppola'nın filmografisine göz atmak bile Hollywood'un edebiyata olan ilgisini anlamamız için yeterli. Coppola edebiyatla ilişkisini sadece, ismini parlatan
Baba serisiyle sınırlamadı. Bu filminden sonra, filmografisinin önemli bir kısmını (
Kıyamet, Drakula, Dışlanmışlar, Siyam Balığı, Yağmurcu) edebiyat uyarlamalarından oluşturdu. 2000'lerden itibaren ise Hollywood'da edebiyat serileri furyası başladı desek yeridir. Mesela
Yüzüklerin Efendisi serisi kitabın sevenlerinin çoğu tarafından beğenildi. Tabii uyarlamaların başarısında, yönetmen Peter Jackson'ın
Yüzüklerin Efendisi serisinin büyük bir hayranı olmasının katkısı yadsınamaz. İlk kitabı 1997'de basılan ve fenomene dönüşen
Harry Potter serisinin sinemaya uyarlanmasında ise serinin yazarı J. K. Rowling ve filmin yapımcıları ortak hareket etti. Önce kitap, sonra film stratejisiyle hem yazar hem yapımcılar büyük kazanç sağladılar.
Harry Potter serisinin bu ticari başarısı, hitap ettiği yaş aralığı gişeye dönük
Alacakaranlık (Twilight ), Açlık Oyunları (Hunger Games) gibi yeni uyarlamaların yolunu açtı
. Tabii her zaman sinema, kitapların popülerliğinden faydalanmadı. Örneğin; Elizabeth Gilbert'in
Ye, Dua Et, Sev adlı romanı 2010 yılında sinemaya uyarlandı. Film gösterimdeyken, kitabın satış rakamları basıldığı yıl olan 2006'daki toplam satışını tek bir haftada geçti. Sonuçta Hollywood'un edebiyatla olan ilişkisinin, sanatsal örnekleri olsa da, fazlasıyla ticari bir birliktelik olduğunu söyleyebiliriz.
YA TÜRKİYE'DE...
Türkiye'de ise sinemamızın ilk roman uyarlaması 1919'da Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın
Mürebbiye romanıyla gerçekleşse de, sinemacıların edebiyat uyarlamalarına asıl yönelişi 1950'lerde oluyor. 1950'lerde Yeşilçam, yapımcıların ticari kaygı ve sinemada kolay işlenebilir olduğu düşüncesiyle; popüler aşk romanlarına yöneldi. Beyazperdede bu melodram döneminin başlamasıyla da; Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand, Kemalettin Tuğcu ve Esat Mahmut Karakurt gibi dönemin popüler yazarlarının onlarca eseri sinemaya uyarlandı. Sonraki yıllarda köy hayatı ve kurtuluş savaşına olan ilgi, yönetmenlerimizi Türk klasiklerine yöneltti. Sinemamızın
Susuz Yaz,
Yılanların Öcü gibi mihenk taşı eserleri bu dönemde sinemaya uyarladı. Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Osman Şahin, Halide Edib, Fakir Baykurt, Necati Cumalı, Sait Faik Abasıyanık'ın eserleri sinemaya uyarlandı. Ülkemizde edebiyat-sinema ilişkisi son 15-20 yıldır zayıflasa da, birbirleriyle olan dirsek teması devam ediyor.
Ağır Roman, Eğreti Gelin, Okul, İki Genç Kız, Sis ve Gece, Gölgesizler, Kıskanmak, Abdülhamit Düşerken, Usta Beni Öldürsene, 72. Koğuş, Mutluluk ve
Eylül Fırtınası; bu süreçte sinemaya uyarlanan edebi eserler oldular.
KIŞ UYKUSU VE ÇEHOV
90'ların ortasında ilk eserlerini vermeye başlayan yönetmenlerimizin bir kısmı da, edebiyat eserlerinin birebir uyarlamasını yapmaktansa etkilendikleri eserin felsefi yapısından yola çıkarak sinema anlayışı geliştirme arayışına girdiler. Bu gruba örnek olarak Nuri Bilge Ceylan'ı ve filmlerindeki Çehovyan etkiyi gösterebiliriz. Ceylan, henüz taze Altın Palmiye'li
Kış Uykusu'nu, Çehov'un
Karım öyküsünden esinlenerek çekti. Zeki Demirkubuz'un
Yazgı ve
Yeraltı filmleri de bu anlayışa güzel bir örnek.
Yazgı, yönetmenin Albert Camus'un
Yabancı adlı romanından,
Yeraltı ise Dostoyevski'nin
Yeraltından Notlar adlı romanından esinlenerek çektiği filmler. İki film de birebir uyarlama olmayıp, Demirkubuz'un bu eserlerden 'serbest uyarlama' yaptığı filmler. Son yıllarda ise,'edebiyatçı' ve 'sinemacı' arasında farklı bir işbirliği gelişti. Yönetmenler, senaristler ve kitapların yazarları filmlerin ön hazırlık sürecinde beraber çalışmaya başladılar. Mesela polisiye yazarı Ahmet Ümit,
Sis ve Gece kitabının sinema uyarlaması için filmin yönetmeni Turgut Yasalar'la ortak çalıştı. Yazar Hasan Ali Toptaş da kitabından uyarlanan
Gölgesizler filmi için yönetmen Ümit Ünal'la işbirliği yaptı; hatta yazar filmde ufak bir rol aldı. Anlaşılan o ki sinemanın ve edebiyatın, yönetmenlerle yazarların birbirleriyle kimi zaman yakın kimi zaman uzak olan ilişkisi devam edecek.
SHAKESPEARE'İN SİNEMA KARİYERİ
'Shakespeare, günümüzde yaşasaydı, sinema filmi çeker miydi?' sorusunun net bir cevabı yok; ancak emin olduğumuz bir konu varsa, o da mevzu edebiyat uyarlamalarıysa, burada Shakespeare'e ayrı bir parantez açmak gerek. Shakespeare'in 400 yüzyıl önce yazdığı eserler, yüzlerce defa sinemaya aktarıldı. Kimi başarılı, kimi başarısız bulundu. İngiliz yazarın yapıtları, sadece Avrupa ve Amerikan sinemasında da işlenmedi. Çok farklı kültürlerden yönetmenler, Shakespeare'ın düş dünyasında gezindiler. Örneğin, Akira Kurosawa'nın başyapıtı
Ran filmi; Shakespeare'ın oyunu
Kral Lear'dan Japon kültürüne adapte edilmiş bir edebiyat uyarlaması. Bu film bile edebiyatın ve onun özelinde Shakespeare'in; zaman ve kültür coğrafyasının ötesindeki evrenselliğine şık bir örnek.