Yazar Nazlı Eray ile Ahmet Hamdi Tanpınar'ın kesişme noktası
Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa adlı anı defteri olmuş. Kitabı bitirdiğinde Eray'ın zihninde Tanpınar'ın bir sonraki romanının kahramanı olacağı düşüncesi belirmiş.
Aydaki Adam: Tanpınar adlı son romanında da adeta bir dedektif gibi yazarın izini sürüyor Eray. Kimi zaman Tanpınar'ın Narmanlı Yurdu'nda yaşadığı odasına konuk oluyor, kimi zaman fantastik unsurlarla serüvene çıkıyor, kimi zaman da Tanpınar'ın dünyasına dokunuyor. Ayrıca hem Tanpınar'ın günlüklerinden alıntılar hem de şiirlerinden mısralar romanda yerini alıyor. Tanpınar'ı keşfetme yolculuğunda şair Ahmet Haşim'den gazeteci ve çevirmen Adalet Cimcoz'a kadar birçok tarihi kişilik de romanın kahramanları arasında yerini alıyor. Yazar Nazlı Eray ile fantastik unsurlar barındıran, geçmiş ve şimdiki zamanda git gelleri olan, 1960'lı yılların İstanbul'unda geçen romanı
Aydaki Adam: Tanpınar'ı konuştuk.
- Hayatta anneanneniz, dedeniz ve akrabalarınızın yolu bir şekilde Ahmet Hamdi Tanpınar ile kesişmiş. Peki Tanpınar ile sizin yolunuz nasıl kesişti? Edebiyat dünyamızda önemli bir yeri olan yazarı, romanınızın kahramanı yapma fikri nasıl oluştu?
- Tanpınar ile yolum anılarını okuduğum zaman kesişti diyebilirim. İnci Enginün ve Zeynep Kerman tarafından 20 yılı aşkın bir süre içinde eski Türkçeden çevrilen Tanpınar'ın anı defterleri beni derinden etkiledi.
Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa'yı okuyup bitirdiğim zaman Ahmet Hamdi Tanpınar'ın bir roman kahramanım olacağını biliyordum. Bu eski defterlerin satırlarından Tanpınar adeta dünyaya haykırıyor ve duyulmak istiyordu. Ben öyle algıladım.
- Romanda yazarın izini sürüyorsunuz. Tanpınar'ın odasında başlayan serüven ona ulaşma çabalarıyla devam ediyor. Ruh dünyasına da dokunuyorsunuz. Peki Tanpınar'ı roman kahramanı yapmakta zorlandınız mı, ruh dünyasına dokunuşlarınız zorladı mı sizi?
- Bu konuda hiç zorlanmadım. Ahmet Hamdi Tanpınar ben romanı yazarken sanki yanımdaydı ve kulağıma fısıldıyordu. Onun ruh dünyasını kendi ruh dünyama çok yakın buluyorum. Onun maraziyeti, vesveseleri, geç kalmışlık duygusu ve parasızlığı çok insani şeyler. Eserlerine gösterdiği titizlik onun ödün vermeyen idealist yapısını gösteriyor. Tanpınar'ı yazarak bir sorumluluğu yerine getirdiğim kanısındayım. Kanımca kitabı okusa o da beğenirdi. Benim kriterim bu.
- Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hayatına dokunmak ve bunu romana yansıtmak nasıl bir duygu yoğunluğu yarattı sizde?
- 1960'lı yıllara gittim ve orada kalmak istedim. Çünkü o yıllarda Ahmet Hamdi ve sevdiğim herkes hayattaydı. Çok gençtim ve bunun farkında bile değildim. Roman bana bu gerçeği hatırlattı hep. Geri dönüş yok.
- Tanpınar'ın şiirleri de dünyanızda büyük bir öneme sahip. Bunu romanda da görüyoruz. Onun "Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında" mısralarının romandaki izdüşümü bilimkurgu türünü anımsatıyor. Sizce?
- Ben de öyle düşünüyorum. Benim yazılarımda da zaman kavramı yoktur zaten. Az önce dediğim gibi yazarken onu yanımda hissettim. Bir paralel dünyada yanımdaydı. Belki donmuş bir hayatın içinde hâlâ yaşıyordu.
- Aya yansıyan mısralar, eski Türkçe yazılar, zamanda yolculuk misali zamanlar arasında gidiş gelişler, CD'ye kopyalanan insan hayatları... Romanda bir dedektif gibi Tanpınar'ın izini farklı karakterlerle sürüyorsunuz. Yazarken dedektif gibi hissettiniz mi kendinizi?
- Yazarken belki de bir 'ruh dedektifi' gibi hissetmiş olabilirim kendimi. Hiç görmediğim, yalnızca yazılarından yola çıktığım bir adamın peşindeydim. Elimde koskocaman bir şehir vardı, İstanbul. Günlüklerde avuç avuç dedikodu, yakınma, vesvese ve çevrenin sessizliğinden bolca şikayet... O satırların arasında bir adam yaşıyordu Ahmet Hamdi Tanpınar.
Hayatı film olmalı
- Romanda Tanpınar'ın notlarından alıntılar olduğu gibi "Sükût Suikastı" deyişi de romanda yerini almış. Yaşarken anlaşılamaması ve hasıraltı edilmesi romanda da büyük bir yer tutuyor. Sizce zamanında neden kadri bilinmedi?
- Bunun pek çok nedeni olabilir. Tanpınar zamanının çok ilerisinde bir yazardı. Parasız pulsuz oluşu ve derbeder yaşamı ona 'Kırtıpil Hamdi' lakabının takılmasına neden olmuştu. Bir yalnız adamdı. İlk şiir kitabını 60 yaşında yayınlamıştı. Titizliği yüzünden tamamlayamadığı romanları var. Şiirleri sarsıcı bulunuyordu. Gene de tanınma bakımından şansız sayılırdı. Bence bütün bunlar zamanında anlaşılamama nedeniydi. Pek tabii Tanpınar'ın kıymeti biliniyor artık. Az yapıtı olmasına rağmen 100 Temel Eserde iki ya da üç romanı yer alıyor; hayranları var ve gün geçtikçe çoğalıyor. Tanpınar ölümünden 50 yıl sonra neredeyse popüler bir klasik yazar sayılabilir. Hatta o zaman ki bazı hocalarını geçmiş durumda.
- Eğer karşılaşsaydınız, bugünden o döneme baktığınızda ne söylemek isterdiniz Ahmet Hamdi Tanpınar'a?
- Hayatını yaşa Hamdi Baba; sağlığa fazla takılma, muhteşem bir yazarsın. Seni seviyorum, derdim.
- Sizce yaşamı filme çekilmeli mi, örneğin senaryosunu yazmak ister miydiniz?
- Çok güzel bir fikir. Geniş çevrelerce tanınmasına daha yardımcı olurdu böyle bir film. O bunu isterdi. Çolpan İlhan'ın oynadığı Zümrüt filminde figüran olduğu söylenir. Bu bir şehir efsanesi de olabilir. Ama çekimler sırasında Çolpan İlhan'ın güzelliğini görmek için sete geldiği kesindir. Böyle bir senaryoyu yazmak çok zevkli olurdu. Haluk Bilginer'e yakışırdı Tanpınar'ı oynamak. Senaryoyu zevkle yazarım.