Nermin Mollaoglu, Türkiye'de edebiyatın gizli kahramanlarından. Kalem Ajans'ı kurdugu günden bu yana, Türkçeden 56 farklı dile, yaklasık 2 bin çeviri hakkı vermis, edebiyatımızın baska cografyalarda okur bulması için çalısan bir edebiyat ajanı. Üstelik Mollaoglu Londra Kitap Fuarı Uluslararası Üstün Basarı Ödülleri'ne bu yıl aday gösterilen isimler arasında. Gögsümüzü kabartan bu haberi alınca Nermin Mollaoglu'nun kapısını çalıp koyu bir edebiyat sohbetine daldık.
- Yazar ajanı, yazar ajansı tam olarak ne anlama geliyor, ne yapıyor?
- Yazar için yazar adına çalısan, Türk edebiyatının tanınırlıgını arttırmak için yayıncılık dünyasını Kazablanka'dan Amerika'ya kadar yeniden kesfeden kisi anlamına gelir. Ne yaptıgıma gelince çok çalısıyor, yazarlarımın kitaplarının diger dillere çevrilmesi için fuarlarda kitapları tanıtıyor, partilere katılıp yayıncıları daha yakından tanıyor ve yedi gün 24 saat mail yazıyorum.
- Meslege girisinizi ve Kalem Ajans'ın kurulma hikayesini anlatabilir misiniz?
- Okumayı, okula gitmeyi çok seviyorum, hayatımda egitimin sona ermesini asla istemiyorum. 15 yıl önce Istanbul Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümüne misafir ögrenci olarak katılıyordum, hocalarımın "Nermin sana bir is bulduk" demesi üzerine YKY'de telif hakları koordinatörü olarak ise basladım. Bu isin hayatımı tamamen baska bir yöne çevireceginin farkında bile degildim ve YKY'de üç sene sürecek degerli bir egitimin ardından Kalem Ajans'ı kurdum. Su an da aynı üniversitede Arap dili ve edebiyatı egitimime basladım, bakalım bu yol bizi nerelere sürükleyecek.
- Türkiye'de yayıncılıgın bulundugu noktayı nasıl görüyorsunuz?
- Geçen yılın verilerine göre kitap piyasamızın üretim adetlerine bakarsak büyüyor, kültür kitaplarını çok sevdik. Bu alanda yüzde 10 bir artıs var, dünya çapında pazar olarak da 11. sıradayız. Bunlar güzel haberler fakat "Ajans nedir?", "Telif diye bir sey çıkardılar basımıza" diyen yayıncılarımız da var. Yayıncılık egitiminin sart olması gerektigini düsünüyorum, ben YKY gibi donanımlı bir okuldan mezun oldum ve bu konuda atılan adımları yakından takip ediyorum. Editörlük atölyeleri, yayıncılık seminerleri ve telif hakkı çalıstaylarının bizi ilerletecegini düsünüyorum. Ayrıca gençlerin önünü açmak, onlara fırsat tanımak lazım, ne varsa gençlerde var.
- Londra Kitap Fuarı Uluslararası Üstün Basarı Ödülleri'ne aday oldunuz. Nasıl bir his bu?
- Ajanslık da, yayıncılık da 09.00-06.00 saatleri arası mesai yapıp aksam eve gittiginizde her seyi masada bırakabileceginiz bir is degil. Kalbini ve ruhunu isine aktarmadan maalesef basarıya ulasamazsın. Böyle bir ödüle aday gösterilmek sahane bir duygu. Ilkbahardan mesaj gelmesi gibi... Hadi daha çok çalısalım motivasyonu veriyor. Londra Kitap Fuarı'nda Türkiye'nin odak ülke olması sürecinde çok çalısmıstık. British Council ve Ingiliz Yayıncılar Birligi'ne yogun destek saglamıstık. Tüm bunların hatırlanması, kıymet verilmesi olarak yorumluyorum bu adaylıgı aynı zamanda. Sadece su bu yazar diyerek bir edebiyatı tanıtamazsınız. Sektörün tüm pazarlarla iletisimini güçlendirmek gerekiyor. Biz hâlâ farklı bir ülkeye gittigimizde o sehrin kitapçısında Türkiye rafının olusması için ugrasıyoruz.
- Adaylar nasıl belirleniyor?
- Adayları Londra Kitap Fuarı belirliyor. Benimle birlikte bu sene aday gösterilen isimler yaptıkları katkılarla sektöre adını yazdırmıs ve 30 yıldır çalısmakta olan isimler: Fransa'dan Astier-Pecher Literary Agency'nin kurucusu Pierre Astier ve Ispanya'dan Pontas Literary & Film Agency'nin kurucusu Anna Soler- Pont. Bu iki isimle aday gösterilmek hem heyecan verici hem de çok büyük bir onur.
- Kazanırsanız kariyeriniz ne yönde etkilenir sizce?
- Londra Kitap Fuarı Uluslararası Üstün Basarı Ödülleri yayıncılık alanında çalısanların hayalini kurdugu bir ödül. Ödülü alır mıyım bilmiyorum. Elbette Türk edebiyatının tanınırlıgını arttırması açısından bu haberlerin büyük bir önemi, faydası var. Aday olmam kariyerimde bir mihenk tası olur mu bilmiyorum ama adaylıgımı ögrendigim anki coskum, ekibimle birlikte dans etmemiz sanırım her seyden önemlisi bu.
- Yayıncılar birleşiyor
- Yurtdışında yayıncılığın durumu nasıl? - Dengeler her alanda bozulduğu gibi ekonomik alanda da bizleri etkiledi ve bunun yansımalarını yurtdışında çalıştığımız yayıncılarda da görüyoruz. Yayıncılık sektöründe pastadan büyük dilimi kapan yayıncıların bünyelerine yayınevlerini kattığını duyuyoruz. Fırtınanın etkisiyle koca koca şemsiyelerin altında birleşiyorlar. Yıllardır ajans olarak çalıştığımız şirketlerin kitap basmaya başladığını duyuyoruz. Bir şeyler ruhunu kaybediyor ama beklemek lazım.
- Üçüncü gözüm
- Bir edebiyat ajanı yazarına taktikler verir mi ya da kariyerini yönetir mi? - Yazarın kitabına odaklandığı anda dış çevreyle ilişkilerini düzenleyecek, yazar için çağa üçüncü göz olarak bakacak birine ihtiyacı vardır. İşte bu durumda edebiyat ajanı devreye girer. Üçüncü gözün ne kadar derine bakacağını yazar belirler; yazarım fikrimi almak ya da kariyerini yönetmemi isterse elbette durumun olumlu ve olumsuz yanlarıyla yazarımın yanında olur ve her koşulda onu desteklerim.
BAZEN İÇİME İŞLEYEN TEK KELİMEYLE YAZAR SEÇERİM
- Beraber çalışacağınız yazarları neye göre seçiyorsunuz?
- Beraber çalıştığım yazarları seçmemde genel bir kriterim yok. Bazen içime işleyen tek bir kelimeyle, bazen bu kitabı yurtdışında çok iyi tanıtırım düşüncesi ya da sadece bir 'neden olmasın' ile yola çıkıyoruz. Geçen yaz sadece kapağını beğenip bir kitap aldım Saygın Ersin'in Pir-i Lezzet romanı, çok etkilendim ve hemen yazarla tanışmak istedim. Kitaba yurtdışında gösterilen ilgi inanılmaz, paylaştığım herkes bayıldı, ofiste okumayan kalmadı. Kurgudışı kitaplarda ise durum biraz farklı. Fuar toplantılarımda yayıncı Türkiye hakkında bir şeyler öğrenmek istiyor; Türkiye'nin güncel tarihi ve şu an içinde bulunduğumuz durumu anlatan kitapları tanıyorum çünkü karşımda oturan kişinin benden beklediği bu.
2bin: Nermin Mollaoğlu'nun çeviri hakkını sattığı kitap sayısı.