Nina, yazarın babası Zekai Arslan'ın yaşadığı ve duyduğu olaylardan ilhamla kaleme alınmış bir roman. Makedonya doğumlu Güner Arslan, köklerinin hem en acı ve hareketli hem de tarihte en çok iz bırakan dönemlerini aşk ve savaşın arasındaki incecik bir çizgide durarak hikayeleştiriyor.
Etnik, kültürel ve dinsel açıdan kaos içinde bir coğrafyada geçiyor Nina. İki ayrı dönemi, dede ve torunun farklı zamanlarda yaşadıkları aynılıkları anlatıyor.
Roman, 29 bölümden oluşuyor. Öyküsü ise kısaca şöyle:
Yugosloavya'da genç bir komünist olan İsmail'in eline ülkenin işgal altında olduğu günlerde dedesinden kalma bir hatırat geçer. Yaşadıkları kasabada bir zamanlar ortadan kayboluşu halen gizemini koruyan dedesi Demirali'den kalan bu el yazması Balkanların en ateşli, kanlı ve mücadele dolu dönemini anlatmaktadır. Daha önemlisi ise erkeğini savaşta yitirmiş, gözüpek bir Karadağ kadını olan Nina'yı tanır İsmail ve dedesinin ona duyduğu derin İsmail de adeta dedesinin kaderini yaşamaktadır, hem aşkta hem de savaşta...
Nina'dan...
Ağzından bir feryat gibi çıkan "Adam Makedon sevgilisi uğruna taraf değiştirmiş birisini neden koruyacak ki?" sözcükleri iyimserliğini tümden aldı götürdü. "Nina ve Yovanka, Dedem ile ben; kaderimiz ne kadar da benzeşti!" düşüncesi, delice bir sırıtmayla görünürleşti. Belindeki tabancayı yokladı. Kabzayı okşamak cesaretini artıraca- ğına kırmıştı. Yılana dokunmuş gibi tiksintiyle çekti elini. Şimdi kendisine çok kalleşçe görünmeye başlayan planı gelmişti aklına.