Calvin Klein ya da Donna Karan reklamlarında ima edilen üçlü aşk, yeniçağın insanlarına sunulan alternatif bir yaşam tarzı, cinsel bir fantezi ya da bir romans repertuarı mı, yoksa insan ilişkilerinin bir birliktelik çeşidi olarak kökü çok eskilere dayanan doğal bir gerçekliği mi? Varlık Yayınları'ndan geçtiğimiz ay çıkan
Tarih Boyunca Üçlü Aşk, mitolojiden dinlere, felsefeden popüler kültüre, kaydı tutulmuş gerçek kişilerin ve kurmaca karakterlerin aşk hayatlarına odaklanarak üçlü ilişkiyi her yönüyle ele almaya çalışan bir kitap. Kitabın yazarları 30 yıldan uzun süredir evli olan bir çift Barbara ve Michael Foster ile 1981'den bu yana Foster'ların hayatını paylaşan Letha Hadady. Bir anlamda birbirleriyle evli olan bu üç isim, kitabı yazarken mahremiyetlerini ya da en derin duygularını iletmekten çok, üçlü aşklar şeceresinin izini sürdürmeye, bir gelenek aramaya girişmişler. Yazarlar,
Kutsal Kitap'tan edebiyat ve sanata, hatta siyaset alanına uzanan tarihsel araştırmalarına dayanarak, Casanova, Lord Byron, Percy ve Mary Shelley, Voltaire, Rousseau, Amiral Nelson, Hugo, Henry Miller, Anais Nin, Dali, D. H. Lawrence, Hemingway, Simone de Beauvoir, Greta Garbo, Jack Kerouac, Kennedy, Mitterrand, Woody Allen gibi ünlü isimlerin üçlü ilişkilerine magazin merakıyla değil, analiz eden bir tarihçi gözüyle bakıyorlar, ayrıntılı bir şekilde analiz edip, onların kimi hayal kırıklığıyla bitmiş, kimiyse düş gibi yaşanmış hikâyelerini bizimle paylaşıyorlar. Cinselliğin her yönünü kapsama iddiasındaki seks ansiklopedileri de dahil, tüm referans kitaplarında üçlü ilişkinin göz ardı edildiğinden yakınan yazarlar, bu yapının yegane tanımlayıcı özelliğinin cinsellik olmadığını ısrarla vurguluyorlar. 'Triografi'nin talihsiz biçimde zinayla karıştırılmasının sık rastlanan bir durum olduğunun, ahlaka ve doğa kanunlarına aykırı bulunduğunun, hâlâ bir sır ve tabu olmayı sürdürdüğünün de üzülerek altını çiziyorlar.
ÜÇ KATLI SİCİM KOLAY KOPMAZ
Üçlü ilişki, yolunu şaşırmış bir çiftten çok daha fazlasını ifade ediyor yazarlar için. Her ilişkide olduğu gibi üçlü ilişkilerde, en önemli engeli, doğal olduğu düşünülen kıskançlık duygusu oluşturuyor ve birliktelikleri alt üst eden güven meselesinin önemi burada daha da artıyor. Kıskançlığın mı yoksa şefkatin mi baskın geleceği, bu erotik alanda yaşanan maceranın can alıcı noktasını işaret ediyor. Zina, kuşku ve öfkeden beslenirken kendine özgü bir aşk tarzı olan bu ilişkinin belirleyici özelliğini ise 'seçim, dürüstlük ve karşılıklı rıza' oluşturuyor. Üçlü aşkın asla önüne gelenle yatmakla eşdeğer olmadığını vurgulayan yazarlar, aksine bu ilişki şeklinin Liz Taylor'ın ya da Zsa Zsa Gabor'un seri halindeki meşhur tekeşliliğinden ya da Magic Johnson'ın vesikalı sadakatsizliğinden daha istikrarlı olduğunu belirtiyorlar. Tüm önyargılara karşın, pembe dizilerdeki aşk üçgeninin kitleleri nasıl mutlu ettiğini, porno filmlerin olmazsa olmazının üçüncü bir kişiden geçtiğini hatırlatan yazarlar, aslında Kant'tan bu yana Avrupa düşüncesinin, mihrabın gölgesinde bir üçüncünün pusuya yattığını kabul ettiğini iddia ediyorlar ve 'triografi'yi kapsamlı bir şekilde açıklamaya çalışırken, insanlık tarihinin eski ve zengin referanslarına da başvuruyorlar: Tekvin'e göre, insan ırkı, cennetten sıkılan Adem'le Havva'nın, hem erkek hem kadın için androjen bir sembol olan yılanla yakınlaşmaları sonucu başlamış. Kutsal Kitap, Lut'un iki kızı tarafından baştan çıkarılmasından tutun da, ömrünü uzatmak için iki bakireyle birlikte çıplak uyuyan yaşlı Kral Davud'a kadar sayısız üçlüyle doluymuş. Vaiz Kitabı'nda "Üç katlı sicim kolay kopmaz," denmiş. Friedrich Engels "Tekeşliliğin ebedi yoldaşları metreslik ve zinadır," demiş. 'Yatak odalarının silahşörü' Alexandre Dumas, "Evliliğin zincirleri öyle ağır ki, taşımak için iki, kimi zaman üç kişi gerekir," diye buyurmuş. Simone de Beauvoir ise bu konuda hayli iddialıymış: "Kendi ilişkimize öncülük etmiştik: Özgürlüğüne, yakınlığına ve içtenliğine. Üçlü fikrini biz bulmuştuk." "Erkek doğası gereği çokeşlidir, kadınsa kural olarak tekeşli ve ancak âşığından sıkıldığı zaman çokkocalıdır," yargısı Sir Richard Burton'a, "Bir sanatçı olarak gelişimim, ikinize birden sahip olmama bağlı," cümlesi Stanley Spencer'a ait. "Tango iki kişi, ama aşk dansı üç kişi gerektirir!" iddiasına ya da "Sevişmek için üç kişi gerekir" diyen vaize ne demeli? Gelmiş geçmiş en kışkırtıcı komedilerden biri olan
Bir Yaşam Tasarımı'ndaki baş karakterin ettiği cümle, dört dörtlük üçlü ilişkiyi en iyi biçimde özetliyor olabilir mi? "Ben seni seviyorum. Sen beni seviyorsun. Sen Otto'yu seviyorsun. Ben Otto'yu seviyorum. Otto seni seviyor. Otto beni seviyor. Daha ne olsun!" Üç yazar, meselelerini ortaya koyarken doğrusu ellerini hiç de korkak alıştırmamış, zaman zaman hayvanlar âleminden (ideal devekuşu ailesinin iki dişiyle bir erkekten oluştuğu, son derece hassas ve çocuksu olan, duygusal zekâları bulunan gorillerin üçlüler halinde eşleşebildikleri, kesinlikle irade sahibi hayvanlar olan kedilerin de kimi zaman üçlüleri tercih ettikleri gibi) canhıraş örneklere de başvurmuşlar. Matematikte, metafizikte, kimi din ve uygarlıklarda büyük önem taşıyan 'üç' sayısının kerametine de sığınan yazarlar, okuyana "Hadi bu da benden olsun, Allah'ın hakkı üçtür!" dedirtecek sayıda örnekleri de sıralamadan edememişler.
Üçlü Aşk, yazarların da belirttiği gibi ne sosyolojik bir tez, ne de bir 'nasıl yapılır' kılavuzu. Aksine 'triografi'nin mümkün olduğu, hiç de fena olmayabileceği ve böyle ilişkilerin ömrünün tıpkı 'resmi' olan kadar belirsiz olduğu üzerine, önyargıları yıkmaya çalışan zengin bir araştırma. Üçlü bir ilişkiyi kendinize yakın buluyor ya da ahlaken, kalben, fikren reddediyor olabilirsiniz. Ancak bu kitap geçmişteki bazı deneyimlerinizi, bugünkü partnerinizi ya da gelecekte başınıza gelebilecek bir aşk açmazını algılamada size yardımcı olabilir belki, ama zevkli bir merakla okuyacağınız kesin.