Fecir Alptekin
Ne büyük bir iddia, değil mi… Milat yazmak!
Naçizane, kendi kişisel tarihimde bir milattan söz ediyorum zaten… Gözümü açtığım, müziği sevdiğim, gönlümü verdiğim, yıllardır izlediğim, dinlemekten hiç vazgeçmediğim, neredeyse ömrümce sesiyle yürüdüğüm bir adamı, kilometreler aşıp uçup gidip Amsterdam'da buldum gördüm!
Evet, bizim kuşağın yaşayan efsanelerinden biri olduğuna inandığım George Michael'ı 14 Eylül akşamı Amsterdam Ziggo Dome'daki konserinde dinledim, iki metreden izledim, başım göğe ermedi ama çok mutlu olarak ve şahane bir anıyla geri döndüm!
***
George'un geçen yıldan başlayan ve fakat sağlık sorunları nedeniyle ara verdiği "Symphonica" turnesi uzun zamandır aklımı kurcalıyor, beni "acaba"lara sürüklüyordu doğrusu… Neredeyse bütün büyük aşklarımı gördüm şu hayatta: Nick Cave, Tom Waits, Morrissey, Leonard Cohen, Jovanotti, Scala Operası'nda Daniel Barenboim, Berlin Filarmoni'de Simon Rattle… Evet evet, George da olmalıydı. Ne de olsa hayat mottomuz buydu: Hangi konuda olursa olsun eksik bırakma, bütünü tamamla!
Velhasıl, kimilerine göre "tüketmek" kimilerine göre "obsesyon" gibi görünen "mottom" ve zapt edilemez iştahımla düştüm konser biletlerinin peşine… Londra, Manchester, Brüksel, Viyana derken en ucuz bileti Amsterdam'da yakalayıp www.seatwave.com üzerinden satın aldım. Konsere üç hafta kalmıştı ve itiraf edeyim günler geçmek bilmedi…
Sonunda, nihayet konser günü gelip çattı ve 14 Eylül 2012 Cuma günü kendimi meşhur Amsterdam Arena stadının hemen karşısındaki Ziggo Dome'un önünde buldum. Daha içeri girmeden bütün meydan George Michael şarkılarıyla çınlıyordu, motivasyonumuz tavan yapmış haldeydi ve yine itiraf edeyim, bir konser girişinde ilk kez kalbim güm güm atıyordu gerçekten. Neyse ki Ziggo Dome tüm konser organizatörleri ve benzeri etkinlik alanlarına örnek olması gereken bir sistem kurmuş; kuyruklarda sürünmeden iki dakikada içeri girdik, kilitli dolaplara eşyalarımızı bıraktık, makinelerden para karşılığı alınan kuponlarla yine sıra beklemeden bin bir çeşit ikramın olduğu büfelerden karnımızı doyurduk. Hatta yemeğimizi içeceğimizi konser salonuna sokmak da serbestti… Uzun lafın kısası, heyecanımızı bozacak tüm streslerden arınmış olarak hayal konserimize hazırdık artık!
***
George sonunda Çek Filarmoni Orkestrası ve muhteşem bir sahneyle karşımızdaydı… Yine gözlükleri, siyah "jilet" takım elbisesi, benzersiz/ çok özel sesiyle! Evet, onun sesini hep insanın tüm vücudunu dolaşan, içine yayılan bir nefes gibi hissetmişimdir; dolu dolu… Aynen öyle.
Konsere Through ile ağır bir giriş yaptı George, ardından yine caz yorumlarından My Baby Just Cares for Me geldi ve üçüncü şarkı Father Figure ile yaklaşık 20.000 kişilik Ziggo Dome duygusal zirvedeydi artık. Sonra Kissing a Fool – ki ben burada iyice koptuğumu söyleyebilirim -, You Have Been Loved, muhteşem Brother Can You Spare a Dime, Waiting for the Day, yine bütün salonu ayağa kaldıran Roxanne, hepimizi bitiren A Different Corner, You've Changed ve daha neler neler… Sonra bis bölümünde I'm Your Man, Freedom, I Remember You…
6 – 7 yaşımdan beri, yani bir kız çocuğu olarak "slow" müzik adına ilk bilinçlenme ve duygulanım ("Bireyin uyaranlara, olaylara, anılara, düşüncelere, duygusal tepki ile katılabilme yetisi" olarak tanımlarsak, önemi daha net anlaşılabilir) deneyimini yaşadığım Careless Whisper'dan bu yana dinleyicisi ve seveni olma istikrarı gösterebildiğim – yani herhangi bir nedenle yaşam zevkleri platformumdan çıkarıp vazgeçmediğim - George Michael'ı yakından görmek gerçekten müthişti. Ona biraz daha yaklaşabilmek adına Türkiye konserlerinde yapmadığım maskaralıkları yapıp, güvenliklerle çarpıştım... Neredeyse Amsterdam mapushanelerine düşecektim, neyse ki Hintli güvenlik görvlisi beni sahne önüne kaçırdı sonunda!
Konserle ilgili tek hayal kırıklığım, George'un Faith, I Want Your Sex, Where Did Your Heart Go ve ne yazık ki Careless Whisper'ı söylememesi oldu… Zira o bir efsaneyse ve bundan 50 sene sonra da dinlenecekse, kabul etmeli ki bunu her şeyden önce o şarkıya borçlu olacak. Sanatçı olarak kendi tercihidir, bir dönemi geride bırakıp yeni bir tarz ve duruş seçebilir… Ama yine de o konsere gelmiş on binlerce insana böylesine hayal kırıklığı yaşatacak kadar geçmişi inkar etmek, işte asıl hayal kırıklığı budur bana göre.
***
Her şeye rağmen George Michael konserinde olmak benim için müthiş bir deneyimdi… Ama daha da önemlisi ve olayı böyle ballandıra ballandıra anlatma sebebim şudur ki… Hayatta asıl mühim olan, kendimize hedefler koyup gerçekleştirmek galiba… Ve tabii bu hedeflerin, kendi geçmişin ya da içsel coğrafyan nispetinde anlamlar taşıyor olması.
Açıkçası bir konser için Avrupa seyahati yapacak kadar zengin değilim… Ama her seyahatimden, her gezme/ görme/ öğrenme deneyiminden sonra da şu cümleye varıyorum: Dünya üzerinde bulunduğumuz nokta, dünyanın tamamına oranla o kadar küçük ki… Ancak o noktayı genişlettiğimiz ölçüde gelişiyor, büyüyor ve zenginleşebiliyoruz. O halde, hayat izin verdikçe, son kuruşa kadar gezmeye devam!
YAZIYLA İLGİLİ GÖRSELLER İÇİN TIKLAYIN
YAZARA SOSYAL MEDYADAN ULAŞABİLMEK İÇİN:
http://www.facebook.com/fecir.alptekin
https://twitter.com/feciralptekin
http://pinterest.com/fecir13/