FUTBOLCU OLSAM TAKOZ RECEP OLURDUM
Futbolcu, takım, hayvan ve enstrüman... Bunlardan biri olsan, ne olmak isterdin?
Futbolcu olsam, Takoz Recep olmak isterdim. Pire gibi koşardı. Tamam, kendi kalesine gol atmışlığı vardı ama orta sahadan gol atmışlığı da vardı. Ne pozisyonları kesmişti; ekol adamdı. Bana da 'Takoz Hayko' demeleri hoşuma giderdi mesela. Takım olsam, Beşiktaş tabii ki. Hayvan olsam da seçimim kuş olurdu. Hangi kuş olduğu önemli değil; kanatlı olayım yeter. Canım istediği zaman istediğim yere giderdim. Enstrüman için de seçimim gitar olurdu. Güçlü bir gitar sesini herkes duymak istemeyebilir; aynı benim hayatım gibi.
TERAZİMİ İYİ KURMUŞUM
Melek misin, şeytan mısın peki? Nesin sen?
Herkes kadar, herkesle eşit terazideyim. Normal insanların ne kadar melekliği, ne kadar şeytanlığı varsa; bende de aynı. Geçenlerde bir radyo programına gittim; oradaki arkadaş, 'Abi sen ne tatlı, pamuk gibi adamışsın!' dedi. Öyleyim evet ama yeri geldiğinde 1 ton pamuk, ezici olabilir. Özgürlüğüme düşkün bir adamım ama özgürlüğümün, başka insanların özgürlük alanına girdiği anda bittiğini de bilirim. Bunu bilmeyen insanlar var. Herkesin hayatına karışıyorlar ve bunu özgürlükle tanımlayabiliyorlar. Sonuçta ben; yaptığım müzikle, sahnemle, makyajımla garip bir adamım ama düzgün ilişkileri ve arkadaşlıkları olan da bir adamım. Terazimi iyi kurmuşum yani. Herkes kadar sükûnetim, yeri geldiğinde de herkes kadar bağırışlarım vardır.
BU MEMLEKET ADAMI İTİNAYLA KANSER EDER
"Bu memleket adamı; psikopat eder, deli eder, kanser eder… İlla eder yani; aynı Beşiktaş gibi. Biz mutlulukla yaşamaya alışmış bir millet değiliz. Ufak şeylerden mutlu olmamız bundan zaten. Kötüye o kadar alıştırılmışız ki; beklentilerimiz düşmüş. İsveç'teki adamı düşün mesela; hayatı huzur içinde geçiyor. Biz o kadar huzura gelemeyiz. Biz kaostan beslenen milletiz. Dişliler bizde çatur çutur çalışmalı. Saat gibi işlerse bir sıkıntı var demektir. Biz Avrupa turnesine çıkınca huzurdan, problemsizlikten kafayı yiyoruz mesela. İstiyoruz ki bir şeyler aksi gitsin, bir sorun çıksın. Bir de bu memleket bağımlıların memleketi abi. Burası adamı bağımlı yapar. Her yurt dışına çıkışında burayı özlüyorsan; ayvayı yemişsin. 10 yaşındayken Fransa'ya gitmiştik, o dönemde de İstanbul'da çöp dağları var. 1.5 ay sonra döndük, Topkapı'da otobüsten inince çöp kokusunu içine çektiğimizi hatırlıyorum; o derece özlemişiz.
ELİN ADAMI YIKAYIP ATIYOR
Fransa'da adam çöpe kıyafet attığında; önce yıkıyor, sonra ütülüyor öyle poşetliyor. İhtiyacı olan biri gelip alırsa, doğrudan giyebilsin diye. O farklı bir medeniyet boyutu. Bizi aşar, bizi rahatsız eder. Burada çöp doğrudan çöp kokar abi; metan gazı nihayetinde. Üzerinden yıllar geçti ama otobüsten indiğim andaki o sevincimi anlatamam."
PLANSIZ HAREKET EDEMEM
"İnanılmaz plancıyımdır, hayatı en ince ayrıntısına kadar düşünürüm. Başka türlü elim ayağım birbirine dolanır; yapamam. Sabah evden çıktığımda nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilmem lazım."
İLK BAŞTA KORKULAN AMA SONRA SEVİLEN BİR ADAMIM
"Benimkisi aslında birinden diğerine giden bir sistem. Yani önce korkulan, sonra sevilen insan olmak... Ben bugüne kadar sahnede bir insanı, istediğim insanı oynadım. Bakarsanız; orada korkutucu, tedirgin edici bir adam var. O adamı gören, o haliyle merak eden insan araştırmaya başlıyor ve arada sonsuz bir bağ oluşuyor.
SEVİMLİ OLMAK KOLAY
Ben kendimi kafadan sevdirmenin bütün raconlarını biliyorum. Güzel güzel giyinirsin, saçınbaşın düzgün olur, çıktığın her programda sempatik konuşursun; herkesin sevdiği adam olursun. Benim böyle bir isteğim hiç olmadı. Ben, insanların beni araştırarak, bana zaman ayırarak oluşturduğu sevgiye talibim zaten. Beni seven adam; benimle ilgili her şeyi bilecek, öyle sevecek. Ben insanda bir tedirginlik hissi yaratıyorsam, demek ki sinir uçlarını harekete geçiriyorum. Koşulsuz sevgiye inanmam. Beni mantık süzgecinden geçirdikten sonra seven adama ihtiyacım var. Ben sahnede bir tipi canlandırarak, kendi açımdan da bir eleme yapıyorum. Beni öyle görüp çekinen, korkan adamı istemiyorum zaten. Takipçilerim beni çok sevimli bulur; çünkü onlar içimi görüyor. Diğerleri bakıyor. Benim bakanla değil, görenle işim olur."
İLK HEDEF TAHTASI MUHAMMED ALİ'YDİ
1968 yılıydı. Muhammed Ali, Müslümanlığı seçmiş ve Amerikan ordusuna katılmayı reddetmişti. Bütün unvanları elinden alındı ve beş yıl hapse mahkûm edildi. Kariyerinin henüz başındaydı ve ringlere çıkmasının yasaklanması; bütün hayatının elinden alınması demekti ama kararından geri dönmedi. Ülkesinin politikaları için Vietnam'da masum insanları öldüremeyeceğini açıkladı. O dönemlerde Esquire'ın kreatif direktörü olan ve hayatı 'Mad Man' dizisinde 'Don Draper' olarak canlandırılan ikonik George Lois'in aklına bir fikir geldi. Muhammed Ali'yi, Botticini'nin St.Sebastian eserindeki asker gibi canlandıracaktı. St.Sebastian, Hristiyanlığa geçtiği için oklarla öldürülen Romalı bir askerdi. Muhammed Ali, ileri gelen dini liderlere danıştıktan sonra bu fikre onay verdi ve çekim, Esquire'ın Nisan sayısının kapağı olarak yayımlandı. Hâlâ dünya tarihinin en ikonik dergi kapaklarından biri olarak kabul ediliyor.
"BİR KİŞİYLE RİNGE ÇIKMA ŞANSIM OLSA BABAMI SEÇERDİM
Hem alırdım karşıma 'Ne vardı da beni bu dünyaya getirdin?' diye afra tafra yapardım, hem de dövecekse o dövsün abi. Biz güzel anlaşır giderdik. Dayak yiyeceksen de babandan ye yani."