ATV'de yayınlanan 'Doksanlar' dizisinin 'Mustafa'sı Ümit Erdim; oyunculuğunun yanı sıra sunuculuk da yapıyor. Zekası ve yeteneğiyle yaptığı işlerde daima başarıyı yakalayan genç oyuncu, çocukluk hayali olan otomobil tutkusunu ralliye taşıdı. Geçtiğimiz aylarda yarış sırasında geçirdiği kazayla hayranlarını üzen ünlü oyuncu, iyi bir rallici olmayı hedefliyor. Ümit Erdim, Reflex dergisine hız tutkusundan yeni projelerine kadar pek çok konuda çarpıcı açıklamalar yaptı...
Geçirdiğiniz kazanın ardından hayranlarınızı çok korkuttunuz. Kaza nasıl oldu?
Boğaz Köprüsü'nden uçmuşum gibi bir muamele yapıldı ama o kadar ürkütücü değildi. İşin içinde hız olduğu için kaza da kaçınılmaz tabii ki. Evet bir kaza yaptım ama ben de iyiyim, arabam da; herhangi bir problem yok çok şükür.
BABAMIN ARABALARINI KAÇIRIRDIM
Bu spora ne zaman başladınız?
Beş aydır fiilen bu sporun içindeyim. 2014 sezonu Ege Rallisi'yle başladı. Ben ulusal şampiyonada yarışıyorum. İki tane ligi var rallinin; ben ulusal şampiyonaya, yani daha hızlı ve tecrübelilerin arasına attım kendimi.
Serinkanlı mısınız?
Öyle diyorlar. Volkan Işık gibi çok profesyonel biri; kaza sırasında otomobil içindeki görüntüleri izlediğinde çok soğukkanlı olduğumu söyledi.
Neden bu sporu tercih ettiniz?
Her erkek çocuk gibi halıların kenarında oyuncak arabaları sürüp klasörün içini açıp park etmeyle başladım, çok sıra dışı bir hikayem yok. Otomobil sevdamı ralliye taşıdım. Gençlik zamanlarımda babamın arabasını kaçırıp gereksiz sürat de yaptım. Bu yaptığım doğru değildi, şimdi onaylamıyorum.
Bu spor size neler hissettiriyor?
Araba kullanmaktan ziyade ralliyi de sevmek lazım. Ralli, araba kullanmak gibi bir şey değilmiş. Onun matematiği, fiziği başkaymış. Biraz hırpalanarak öğreniyorum ama ileride iyi olacağıma inanıyorum.
BU İŞİ ÇOK SEVİYORUM
Otomobilin koltuğuna ilk oturduğunuzda ne yaptınız?
Direksiyonu öpmek istedim! Bu işi çok seviyorum. Çok şükür; yarışta kullandığım otomobili satın alabildim ve bu işi yapabiliyorum. O otomobilin içinde olmak benim çocukluk hayalimdi.
Aileniz bu konuda ne diyor?
Annem çok korkuyordu; "Oğlum ne yapıyorsun?" demeye başladı. "Kocaeli'nde bir antrenman yapacağız, babamla ona gelirsiniz" dedim. Antrenmanda annem arabaya bindi ve gazladık. Ben çığlık bekliyorum, annemden bir kahkaha sesi, "Şahane!" diye bir nida geldi. Ardından da "Her antrenmana ve yarışa beni de götür" dedi.
İleriye yönelik farklı hedefleriniz var mı?
İlk yılki hedefim; kuvvetli rakiplerimden yediğim farkları azaltmak. İyi bir sporcu olarak anılmak isterim.
'DOKSANLAR' MÜTHİŞ BİR SETTİ
Peki bunca işin arasında bir süre önce final yapan 'Doksanlar' dizisinden söz edelim. Sette gerçek bir aile oldunuz sanırım...
'Doksanlar' seti müthişti. Bir oyuncu için eşsiz bir çalışma ortamı. Yedi dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş bir mahalle. Başarılı bir oyuncu kadrosu vardı. Sette genellikle Derya (Şensoy) ile çalışıyorduk. Biz çok iyi anlaştık. Diğer oyuncu arkadaşlarımla iyi anlaşıyor olmak da işime yansıdı. Birbirini çok seven bir ekibin çalışmasıydı bu dizi.
ARABESK BİR RUHUM VAR
'Doksanlar' dönemi sizin için ne anlam taşıyor?
Ben biraz ortalarına yetiştim ama ailem bu konuda oldukça yardımcı oluyordu bana. O dönemin ruhunu taşıyorum. Bu yüzden bu dizide olmak benim için ayrıca keyif vericiydi. O dönemde kaset almak sorundu. Harçlıklarımdan biriktirip kaset alırdım. 90 sonlarında şimdi olduğu gibi ciddi bir arabesk ruhum vardı. Hatta bir keresinde biriktirdiğim harçlığımla yine albüm almaya karar verdim. O dönemde aynı zamanda iki kaset çıkmıştı. Biri İbrahim Erkal, diğeri ise Mahsun Kırmızıgül. Benim biriktirdiğim para bir kaset almaya yetiyordu. Hangisini alacağım konusunda çok zor karar vermiştim. İtiraf ediyorum; İbrahim Erkal'ın 'Sırılsıklam' kasetini orijinal aldım, Mahsun Kırmızıgül'ün 'Sıkılmadım' kasetinin ise korsanını.
DÜŞÜNMEM SADECE YAPARIM
Farklı alanlarda farklı şekillerde görüyoruz sizi; başarılı da oluyorsunuz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Canlı yayına çıkarken ya da işimi yaparken hiç düşünmüyorum; yapıyorum sadece. Şuursuzca değil; düşünürsem takılıyorum. Yapmam gerekeni yapıyorum sadece. Kurgulu şeyleri yapamıyorum zaten. Kadir Çöpdemir'in programına konuk olmuştum bir keresinde. Eşimi, dostumu aramışlar öncesinde ve "Ümit ne yapar, ne eder?" diye sormuşlar. Benim bir çamaşır yıkama hastalığım vardır, çok severim çamaşır yıkamayı.
Nasıl yani, elde yıkamayı mı?
Makinede elbette. Seviyorum çamaşır yıkamayı. Beni en çok çeken deterjanın köpürmesi. Neyse, bu bilgi alınınca stüdyoya bir leğen getirildi. Yanlış bir hareketti. Zaten eğleniyoruz, kurguya gerek yoktu; o espri beklenen etkiyi görmedi.
HALİL SEZAİ VE SİBEL CAN ŞARKILARI SÖYLEYECEĞİM
'Benzemez Kimse Sana' adlı yarışmada herkesi öyle şaşırttınız ki, kendinizi nasıl buldunuz?
Taklit olayını çok sevmem aslında, mesleki anlamda söylüyorum bunu. Önemli isimlerin taklitlerinin yapılacağı bir işti ve beni çok germişti. Onca sıkıntıya rağmen birinci olarak bitirdim. Seyfi Dursunoğlu gibi bir duayenle mesai yapmak benim için çok önemliydi. Bu program, kariyerimde çok kıymetli bir iş olarak kalacak.
Şarkı söyleyebildiğinizi de kanıtladı aslında bu program. Onca taklitten sonra kendi sesinizi bulabildiniz mi?
Buldum buldum. Deniz Oral, bazı gecelerde kendini iyi hissettiği zaman keyfe keder sahne yapıyor. Geçenlerde Nürnberg'e gittik beraber. Sahneye çıktı, ben de onu izlemek için peşinden gittim. Sonra Deniz Abi beni sahneye çıkardı; birlikte çok eğlendik. Ertesi gün Deniz Abi "Sen de sahneye çık" dedi. Beş-altı şarkı çalışıp Deniz Abi'nin sahnesinde arada çıkacağım. Yarışmadaki şan hocam Fatih'le çalışıyoruz. Halil Sezai'den 'İsyan', Sibel Can'dan 'Kış Masalı' gibi şarkıları çalışıyoruz şimdi. Her ne kadar profesyonel yardım alsam da benim adıma bu iş, amatörce bir çalışma olacak. Çünkü amatör seviyede tutmak istiyorum; albüm çıkarmak, profesyonel şarkıcı olmak gibi bir niyetim yok.
İlk sahne ne zaman ve nerede olacak?
Mayıs sonuna doğru Düsseldorf'ta sanırım.
