İlhami Algör'ün romanından sinemaya uyarlanan, başrollerini Erdal Beşikçioğlu ile Sezin Akbaşoğulları'nın oynadığı 'Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku'; aşka, ilişkilere, kadınlara ve erkeklere dair içinden çıkılması güç durumların kıyısında gezinen bir aşk filmi... 'Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku', seyirciden roman okurunun sabrını isteyen filmlerden. Seyirci ana karakterin yaşayacağı aşkı kısa sürede net olarak öğrenmek ister. Oysa burada hikaye, büyük bir aşka işaret ederken aslında olmayan bir aşkın arayışını izleyiciye gösteriyor.
BİZDEN BİR HİKAYE
Erdal Beşikçioğlu'na aşk filminde oynama fikrinin nereden çıktığını sorduğumda, senaryoyu okuduğunda hikayenin bizden bir aşk hikayesi olmasının onu çok etkilediğini söyledi ve aşkı şu şekilde tarif etti: "Aşk nedir?' sorusunun karşılığını verebilmiş insanlar değiliz, aşkın kelime karşılığı bence yok. 'Aşk sadece nedir?' diyebileceğimiz bir olgu."
'ARİF' İNANDIRICI
Filmde; Erdal Beşikçioğlu ve Sezin Akbaşoğulları'nın son derece doğru seçilmiş aşk karakterleri olduğunu görüyoruz. Erdal Beşikçioğlu'nun, bugüne kadar canlandırdığı sert erkek rollerinden çıkıp 'Arif' karakterine duygusal yorumunu katması filmi son derece inandırıcı bir hale getirmiş. Bu hafta art-house bir aşk filmi izlemek isteyenler için en iyi seçenek; 'Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku' olacaktır.
FİLMDEKİ DİKKAT ÇEKEN DİYALOG
Filmi izlerken romanda etkilendiğiniz sözler gibi şahane diyaloglara tanık olacaksınız. Onlardan en ilgimi çekeni şöyle: -Müzeyyen -Efendim? -Hiiiç, adını söylemek hoşuma gidiyor.
AŞKA BAKIŞ
Bugüne kadar aşkı daha çok erkeklerin gözünden seyrettik, bu film yönetmenin kadın olması itibariyle bize kadının gözünden aşkın nasıl olacağını gösteriyor. Çiğdem Vitrinel'in, erkeklerin dünyasına dair son derece hakim gözlemlerini görüyoruz. Filmin final sahnesi beni pek mutlu etmedi çünkü gerçek mi, hayal mi; izleyici bunu tam olarak anlamıyor ama tartışmamıza ve üzerine düşünmemize sebep olduğu için bu başarıyı tebrik etmek gerek diye düşünüyorum. Hepinize film dolu günler dilerim.
SİNE ANKET
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ
Film festivalleri, sinema dünyasına ne katıyor? Birçok insanın bir araya gelmesini sağlayarak iş olanağını çoğaltıyor.
Rol gereği fiziksel bir değişime uğramayı kabul eder misiniz? Radikal bir fiziksel değişimi hak edecek bir proje ve bir rol gelirse neden olmasın...
'Seyirci, dizide dramı; sinemada komediyi sever' diye bir algı var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Doğru ekiple güzel senaryo birleşti mi türü fark etmez, halk onu sever.
Sinema tarihinde unutamadığınız bir oyuncu performansı var mı? Natalie Portman'ın 'Leon'daki 'Mathilda' rolü.
Hayatınız film olsa adını ne koyardınız? 'Benden Bu Kadar'.
Hayalinizdeki projeyi hangi yönetmenin çekmesini dilerdiniz? Aksiyon sahnelerimi Guy Ritchie'nin, drama sahnelerimi Luc Besson'un, komedi sahnelerimi Woody Allen'ın, aile ilişkisi sahnelerimi Pedro Almadovar'ın çekmesini isterdim.
Sabırsızlıkla beklediğiniz bir film var mı? 'Star Wars'un yeni filmini merakla bekliyorum.
SİZCE NE İFADE EDİYOR?
Film festivalleri: Sanatsal doyum. 'Anadolu Kartalları': Hayatımın en eğlenceli dokuz haftası. 'Karışık Kaset': İzlerken kendime yabancılaştığım film. (İyi anlamda, sanırım her oyuncu bunu ister.) Sarp Apak: Sabahın 07.00'sinde bile yüzü gülen, enerjisi hiçbir zaman düşmeyen ve hatta karşısındakini de yükselten şahane partner.