Belki de dünyada yalnızca bir kişi, 51 yaşında 'Bond kızı' olabilirdi. Bu kişi, efsanevi güzellikteki İtalyan aktris Monica Bellucci... Esquire dergisi, Ekim sayısında son 'James Bond' filmi 'Spectre'de Daniel Craig'le başrolü paylaşan Bellucci ile konuştu. İlk kez bir 'James Bond' filminde rol alan ve en olgun 'Bond kızı' unvanına sahip olan Bellucci, 'Spectre'yi ve 'Bond kızı' olma serüvenini anlattı:
'James Bond' serilerinde Rosamund Pike, Ursula Andress, Halle Berry ve Eva Green gibi ilham verici, iyi oyuncular yer aldı. Hepsinden çok şey öğrendim. Ayrıca bu oyuncular birer savaşçıydı. Bu, zaten etkileyici bir durum. Kabul ediyorum; yapımcılar, ilk defa orta yaşlı bir kadını Bond kızı olarak seçti. Bence buna pozitif yaklaşmak gerek çünkü 50'lerinde olan ve kendini pek çok şey için geç kalmış hisseden her kadın, Bond kızının 51 yaşında olmasından ilham almalı.
Benim için 'Spectre'; bir klişeyi yıkıyor. Belli bir yaşa gelmiş oyunculardan, illa ki o yaşa uygun formüle edilen rollere yönelmesi beklenmemeli. Özellikle kadının güzelliği bakiyse ve olduğu yaştan genç görünüyorsa, dinamizmin doruklarda olduğu filmlerde yer almasında hiçbir sakınca yok. Hatta bu durum, ilham vericidir.
Filmde, bir gangsterin İtalyan dul eşini oynuyorum. Kadın, gizem dolu biri ve birçok sırrı var. 'James Bond'la tanıştığında pek güven telkin etmeyen bir kadın gibi algılanıyor. Çünkü etrafındaki erkekler, güçlerini dünyaya vahşice gösteriyor ve 'Lucia', bu durumun etkisinde kalıyor. Ancak sonra, 'Bond' sayesinde asıl gücün kadın olmasından ileri geldiğini kavrıyor ve o tehlikeli çevresinden uzaklaşmaya başlıyor. Bir süre sonra sıradan insanlara yeniden güvenmeye başlıyor. Yani gerçek hayata dönüşü 'Bond'un yardımıyla oluyor.
TARİHİN PARÇASI OLDUM
45 yaşında hamileydim ve bu harikaydı! Vincent (Cassell) ile uzun bir ilişkiyi gayet iyi yürüttük ama 14 yıl sonra ayrıldık.
Son dönemde üst düzey yönetmenlerle çalışma fırsatım oldu. Üç filmimde Emir Kusturica, Sam Mendes ve Guy Edoin ile çalıştım. Üç farklı kadını oynadım ve son beş yılıma çok şey kattım.
Kameranın önünde durduğumda oynadığım yapımın ticari veya bağımsız olup olmadığıyla pek ilgilenmiyorum. Örneğin; 'Irreversible' (Dönüş Yok) ile 'Matrix' gibi büyük bütçeli bir film arasında benim için fark yok. Bu, oyunculuk felsefesiyle ilgili bir durum. Yani yapımın büyüklüğü, oyuncunun aldığı hazzı iki katına çıkarmıyor. Ancak 'James Bond', ikonik bir karakter ve defalarca yenisi çekilen bir yapımda yer almak, oyuncunun kendisini iyi hissetmesine neden oluyor. Sizi, Bond'un şanlı tarihinin bir parçası yapıyor.
Duygusal bir yanım olduğu kadar, mantıklı kararlar alabilen bir yanım da var. Her zaman, bu iki farklı karakter yapısı arasında denge kurmaya çalışmışımdır. Bir yandan, duygusal bir iletişim dili oluşturmaya çalışırken, bir yandan da ayaklarımın yere sağlam basması adına kendimi ve yaptıklarımı ciddi bir düşünce süzgecinden geçiririm. İki taraf arasındaki denge oyununun parçası olmaktan mutluyum.
Bence 'Bond' karakteri, başlı başına ilginç ve etkileyici. Gizemli, tehlikeli, esprili, ne yapacağı kestirilemez, ülkesi ve insanlık için yeri geldiğinde hayatını tehlikeye atmaktan geri kalmayan bir karakterden bahsediyoruz. 'Bond' rolü için seçilen herkes, ekstra bir performans sergileyip karakterin içine girebiliyor. Dün Sean Connery, bugün de Daniel Craig gayet başarılı bir şekilde bu karakteri canlandırdı.
DANİEL SERT GÖRÜNSE DE ÇOK NAZİK VE DÜŞÜNCELİ BİRİ
Daniel Craig, filmde sert bir adam gibi görünüyor olabilir ama Daniel, çekimler esnasında bana her zaman nazik ve düşünceli davrandı. Filmdeki pek çok riskli sahnenin üstesinden kabiliyeti sayesinde geldi ve çevresindekilere güven aşılayıp onları rahat hissettirdi. Daniel, gerçekten müthiş bir aktör ve harika bir insan. Her şeyin yolunda gitmesini sağladı ve hareketleriyle çekim sürecinden aldığımız keyfi ikiye katladı.