Son yıllarda tek kişilik oyunlarla tiyatroseverlerin karşısına çıkan Sumru Yavrucuk'u, Afife ödülü kazandığı 'Yalnız Kadın'da 'Maria' olarak izledik. Bir transseksüelin hikayesini konu alan 'Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi' oyununda 'Umut' olarak karşımıza çıktı. Ve halen sahnelediği, hayallerini unutmuş bir kadının öyküsünü anlatan 'Shirley'... Yavrucuk; geçtiğimiz yaz koruyucu annesi olduğu 9 yaşındaki Yağmur'la Kanlıca'daki evinde huzurlu bir hayat sürüyor. Yağmur'u henüz resmi olarak evlat edinemeyen ünlü oyuncu, anne olma kararını ilk kez GÜNAYDIN'a anlattı...
Son yıllarda oyun seçimlerinizde bir sıra dışılık var, neden?
Bütün roller sıra dışıdır yani birbirinden farklıdır. Zaten oyunculuk da bu farklılığı ortaya çıkarma sevdası değil mi? Bence işitme ve görme engellilerle yaptığım müzikli oyun, zorluk bakımından en sıra dışı işimdi. Bir de ilk sinema filmimde cerebral palsy'li (beyin felci) çocuklarla oynadım. Sıra dışılıktan ziyade, benim için anlam ifade eden rol ve projeleri tercih ettim.
MARJİNALLİK Mİ, NEDEN OLMASIN...
Kendinizi marjinal görüyor musunuz?
Rol bir marjinallik gerektiriyorsa neden olmasın... Kendimi bir kenara bırakarak, oynadığım rolü güzelleştirmeye çalışıyorum. Kısacası rolümün hizmetindeyim.
Derdiniz kadınlarla mı, erkeklerle mi, yoksa toplumla mı?
Şu zamanda dertsiz olmak mümkün mü? Birbirinden ayıramam; eksikliğini hissettiğim her şeyle ilgili derdim var. Son zamanlarda fazlasıyla kaybettiğimiz değerlerimiz mesela...
Canlandırdığınız karakterlerin gerçek dostu musunuz? Yoksa kadın olmak ve sahneye tek çıkmak hep iş yapar mı?
Bu, aksine çok riskli ve acılıdır. Ayrıca iyi işi oyuncu değil, seyirci seçer. Canlandırdığım karakterlerle elbette çok sıkı bağ kurmak zorundayım. Bugüne kadar oynadığım bütün rolleri çok sevdim. Bu açıdan da çok şanslıyım.
Tiyatroda tek kişilik oyunlar seçmenizin sebebi, oyunculuktaki başarınızı ispat etmek mi?
İkisi de değil... Kalabalık kadrolu oyunlarda oynamak çok eğlencelidir. Çok uzun yıllar zaten kalabalık kadrolu, büyük prodüksiyonlarda görev aldım. Öte yandan tek kişilik oyunlarda, tıpkı konservatuvarda tek başıma hazırladığım tiratlar gibi, zamana mekana bağlı kalmadan çalışma lüksüne sahip oluyorum. Provaların çoğunu evimde yapıyorum. Benim için kadro sayısı değil, heyecanlandıran rol önemli.
Sahnede tek olmanın avantajları ya da dezavantajları neler?
İlk tek kişilik oyunumu 1996'da oynadım. Kabuslar görüyordum; karşımda bir oyuncu olmamasının yoksunluğunu uzun süre hissettim. Diyalog karşılıklı bir alışveriştir, monolog ise tek başına yarattığınız bir büyü. Birinde sorumluluklar paylaşılır ve insanlar birbirini kurtarabilirler. Diğerinde tüm marifet sizdedir, güveneceğiniz kimse yoktur. 'Shirley'de yönetmenlik de yaptığım için sorumluluğu tamamen üstlenmiş durumdayım. Yerleşik bir salonda oynamadığımız için her oyun öncesi sahnenin teknik detayları ile bile kendim ilgileniyorum.
OĞLUM BANA ÖZEL BİR DUYGU YAŞATTI
Türkiye'de kadınlara yönelik baskı, şiddet ve tacizle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Her geçen gün daha da karamsarlaşıyorum. Kadınlara yönelik şiddet, kadın cinayetleri, çocuklar... Vicdanın unutulması, ayrımcılık, kötü ayak sesleri beni çok tedirgin ediyor. Bunlarla sadece oyun oynayarak başa çıkabilirim. Oyunlarımla, toplumsal duyarlılığa katkım olursa ne mutlu.
'Maria'nın, 'Umut'un ve 'Shirley'nin ortak noktası ne?
Üçü de acılarının üstesinden gelmek için mizaha sığınıyor. En çıkışsız anlarında içinde bulunduğu durumla dalga geçerek kendini güldürmeye uğraşıyor. O nedenle bu üç kadının kendi yarattıkları mizahı çok değerli buluyorum. Üçü de ilk aşkları, beklentileri ve hayal kırıklıkları ile benzeşiyorlar.
O karakterlerin gözünden hiç Sumru Yavrucuk'a baktınız mı?
Yabancılık çekmiyorlardır herhalde, sonuçta kendi hayatımdan demlenen öykülerden oluşuyor o roller.
Neden evlenip çocuk yapmak yerine, koruyucu anne olmayı tercih ettiniz?
Hiçbir zaman ince planlar yapmadım. Evliyken çocuk sahibi olmayı düşünmemiştim. Oğlumun hayatıma girmesi çok planlı değildi, kendiliğinden oldu. Tanıştıktan sonra birbirimizi daha sık görme ihtiyacı duyduk. Çok özel bir duygu yaşattı bana. Tanışınca daha özel bir ilgi ve sevgiyi hak ettiğini hissettim. Bu, benim için artık bir tercih değil vicdani bir zorunluluktu. Yağmur'la görüşürken iki saatlik vaktimiz vardı. O dönem kurum, Yağmur'u başka ailelerle tanıştıracağını söylemiş, bizimki de "Benim annem var ki" demiş. Karar çoktan verilmişti ikimiz için de...
Şu an bekar bir kadın olduğunuz için oğlunuz Yağmur'un koruyucu annesi olabildiniz ama evli olsaydınız evlat edinip yasal annesi olabilirdiniz diye biliyorum...
Evlat edinebilmek için bekar olmak engel değil. Çeşitli nedenlerle çocuk sahibi olamayan herkes başvurabilir. Yavru ile velinin arasındaki yaş farkının fazla olması nedeniyle evlat edinme gerçekleşmedi ama yasal anne olmam için birkaç formalite kaldı. Eğer bir beraberliğim olursa, oğlum da belirleyici olur.
Annelik duygusunu gerçekten hissedebiliyor musunuz?
Ben anneliği öğrenirken, oğlum da çocuk olmayı öğreniyor. Biz birbirimizi seçtik; benim en güzel gerçekliğim bu.
Hayata karşı geç kaldığınızı mı düşünüyorsunuz? Oynadığınız kadın hikayelerinde bu gerçekle mi yüzleşiyorsunuz?
Oynadığım her yeni rolde yeni bir kimlikle tanıştım ve tabii birçok gerçekle yüzleştim. Ama geç kaldığımı hiç düşünmemiştim, düşünmeli miyim? Oradan öyle mi görünüyor? (Gülüyor.)
'Mimiklerin kraliçesi' olarak anılırken, estetik yaptırdığınız konuşulmaya başlandı. Oyuncuların yüzlerine estetik yaptırması performanslarını etkiler mi?
Estetiklerim mi? Altın Portakal Film Festivali'nde yönetmen arkadaşım Burak Ertaş, bana inanılmaz bir makyaj yaptı. Ben de çok abartılı bulmuştum, kendimi tanıyamadım ama bir yandan da hoşuma gitmişti. Kimse de tanıyamadı zaten. 'Ağır Roman' dizisinde takma diş taktığım zaman da 'Dişlerini yaptırmış' diye haber çıktı. Neticede kalıcı, dönülmez bir estetiğim yok. Tiyatroda 'Umut', sinema filminde de 'Nilgün' karakteri için botoks yaptırmıştım o kadar. Bu oyunda çok makyaj yok.
BOYA İŞLERİNDE İYİYİM MOBİLYACI OLABİLİRDİM
Babanızdan gizli gizli konservatuvara gidip bu ülkenin en saygın tiyatro oyuncularından biri oldunuz. İlerisi için nasıl planlarınız var?
O zaman için radikal bir karardı. Sonrasında mesleğime ne kadar tutkuyla bağlandığımı gördükten sonra babam da ikna oldu, hatta hayatının sonuna kadar en sadık seyircilerimden biri oldu. Biletleri önceden alıp tüm arkadaşlarını, dostlarını davet ederdi. Arkamdan reklamımı çok yapmış; onu kaybettikten sonra öğrendim. Başsağlığı için arayan herkes bana dair bir hikaye anlattı. Meğer konservatuvara girmeme karşı çıkan babam, yıllardır ben bilmeden menajerliğimi yapmış. O Sumru'nun savaşçı, inatçı ve hâlâ çocuk olduğunu düşünüyorum. Zaten çocuk kalmadan bu kadar inatçı olunmaz. Aklımda güzel şeyleri tutarak bu meslekte kalmaya çalıştım, yoksa çoktan butik veya otel açmıştım. Mobilyacı da olabilirmişim, boya işlerinde iyiyimdir. (Gülüyor.)
Tiyatro mu, televizyon mu?
Son beş yıldır dizi çekmeden tiyatro ile yaşamımı sürdürüyorum; bu beni çok mutlu ediyor. Böylece sadece zevk alacağım projelerde olabilmenin rahatlığını yaşıyorum. Ayrıca çocuğuma vakit ayırmam gereken bir dönemden geçtiğim için bu dinlenme süreci iyi oldu. Tiyatro hep olacak; güzel bir sinema projesi de içimde ukdedir. Çalışma koşulları uygun olan televizyon işine de sıcak bakıyorum.
Uğruna şarkılar yazılan bir kadın olarak tanındınız ama magazinsel olmaktan rahatsızlık duyduğunuza dair bir şeyler okudum. Sahiden öyle mi?
Ee öyle tabii. Fakat bununla da keşfedilmedim çok şükür...
Kimilerine mütevazı, kimilerine göre egolu olarak yorumlanmışsınız. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Kendimi tamamen egolu ya da mütevazı biri olarak tanımlamam mümkün değil. Bir insanda her özellik belli bir miktarda vardır. Çok egolu biri beni egolu olarak tanımlayabilir; mütevazı biri de mütevazı olarak algılayabilir.
FEMİNİST DEĞİL, HÜMANİSTİM
Neden kadın hikayelerini tercih ediyorsunuz?
Tiyatro tarihine baktığımızda, oyunların genelde erkek kahramanlar üzerine yazıldığını gözlemleriz. Buna karşın kadınlar için yazılmış çağdaş eserlerin çoğunda feminist söyleme rastlarız. Dario Fo'nun 'Yalnız Kadın'ı böyleydi, 'Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi' oyunu da vicdan üzerineydi. Son oyunum 'Shirley'nin diğer kadın oyunlarına göre farkı; her iki cinsiyete de eşit mesafeden bakması. 'Shirley', istediği gibi yaşayamadığından yakınsa da, bunun suçlusu olarak kocasını değil, sistemi görüyor. Tam da bu noktada kadın erkek farklılığından çok, insani ihtiyaçları anlatıyoruz. Hem de eğlenceli bir biçimde.
Feminist misiniz?
Hümanistim... İnsanın, kadının, erkeğin, trans bireyin, emekçinin, hayvanların, doğanın, sanatın, çocukların haklarından yanayım.