Tasavvuf müziğinin ünlü ismi Ahmet Özhan, 'Ahmet Özhan Best Of İlahiler' albümü için birçok ünlü isimle düet yaptı. Özhan, özel ve sanat hayatına dahil tüm soruları GÜNAYDIN için cevapladı.
Sanat hayatınızın 50'nci yılına girmek üzeresiniz... Neler hissediyorsunuz?
Evet, profesyonel hayatım 2018 yılında 50'nci yılını dolduracak. Bu neredeyse iki jenerasyon eder. 22 yaşında Fahrettin Aslan gibi duayenin gazinolarında başladım kariyerime.
Onun prensi olarak yetiştim. Ben bu sektörde en iyi şartları yakalamış bir insanım. 'En iyi şartları en iyi şekilde değerlendirdiniz mi?' diye sorabilirsiniz... Ben mütevazı bir insanım.
O şartları bireysel değerlendirmedim, olması gerektirdiği kadar değerlendirdim. Benim şartlarımı elde etmiş, benim pozisyonumda bu argümanlara sahip olan başka bir nefis olsaydı, çok daha başka olurdu.
İlahi denilince akla ilk siz geliyorsunuz... Bunun sorumluluğu ağır değil mi?
Tasavvuf müziğinde iyi şeyler gördüğüm zaman iftihar ediyorum ama niteliksiz şeyler gördüğümde ise 'Bunların sebebi ben miyim?' diye ciddi bir endişe yaşıyorum.
Vebali var bunun çünkü dinin özü olan tasavvufun iş kolu yani sektör olarak algılanmaması gerekir. Özellikle Ramazan ayları sömürüye dönüştü. Diğer 11 ay Allah'ın ismini ağızlarına almayanları, Ramazan geldiği zaman dinci zannedersiniz. Bu kadar omurgasızlık nasıl bir şeydir anlamış değilim. Ben bu işi yapıyorum çünkü hayatım boyunca da böyle yaşamış bir insanım. Sahneye çıkıp ilahi söylemem benim için ibadettir. Ben 'Tasavvuf müziği konseri için şu olmazsa olmaz' diyerek bir fiyat politikası söylemedim ama insanlar ve kurumlar kendine yakışanı yaparlar. Zarfı alıp Rab'bimin ismini sahnelerde zikredemem.
GENÇLERİN RUHUNA DOKUNMAK İSTEDİM
İlahi albümünüzden bahseder misiniz?
Bunun en klasiğini de, halka en yakın olanını da ben yaptım. 'Bak Yeşil Yeşil'den, 'Allah Hu Allah'a, insanların gözünün içine baka baka geçiş yapıp 'Hayırdır inşallah bu adam ne yapıyor?' dedirten bir insanım. Günümüzde gençlerin popla çok alakalı bir ilişkisi var. 'Onların gönüllerine nasıl dokunabilirim?' diye düşündüm. Repertuvarı bizzat kendim hazırladım. 'Gençlere nasıl daha güzel iletiriz?' dedik, projeyi düetlerle renklendirdik.
Kubat, Serkan Çağrı ve Yonca Lodi gibi isimlerle çalıştık.
Günümüzde insanlar, Mevlana'nın sözlerini sosyal medyada istedikleri gibi paylaşıyor. Siz bu kirliliğine ne diyeceksiniz?
Ben bu işin akademisinden mezun biri olarak konuşuyorum. Bilgi kültüre dönüşmezse, kültür estetiğe dönüşmezse netice pozitif olmaz; kaos olur. Bugün dünyada İslam adına yapılan birçok şeyin kökeninde kültürsüzlük, bilgisizlik, estetiksizlik var. Bu işlere menfaat bulaştığı zaman maalesef saflığını kaybeder.
Türkiye'de baskı döneminden sonra hürriyeti algılamada da sıkıntı var. 'Hürriyet, demokrasi var' diyerek bütün bastırdığımız şeyleri belli bir format olmaksızın yaşamaya çalışırsak bu kirlilikten kaçamayız. İslami hassasiyetleri olan, baskıdan kurtulmuş, hürriyet ve demokrasinin gerçekten solunduğu bir ülke olma eğilimindeyiz.
Ama estetik algı olmazsa, bu kirlilikten kurtulamayız.
ÇOCUKLARIM DA DİNE YÖNELDİ
Ülkemizin durumunu değerlendirir misiniz?
Türkiye'nin, Türk milletinin belli bir genetiği vardır şimdi tekrar kendi genetiğine kavuşmaya çalışıyor. Bu dinginliği sağlamak, Türkiye'yi yönetenlerin en büyük görevi. Birden bire ipten kurtulmuş milleti, adil ve demokratik anlayış içinde yerli yerine koyacak olan yine devlettir. Ben her şeyin dinginleşip yerli yerine döneceğine inanıyorum.
Gazinolardan tamamen tasavvufa dayalı bir sahne hayatına geçtiniz. Bu kırılmanın belli bir sebebi var mı?
Aslında planlamış bir şey değil. Ben zaten böyle bir ailenin çocuğuydum. Ortaokula giderken de beş vakit namaz kılardım. 30 senelik bir emek var. Tasavvuf müziği; hem ibadetim, hem işim, hem de aşım oldu. Çocuklarımı, okuduğum ilahilerin karşılığında verilen hediye zarflarla helal lokmalarla büyüttüm.
Çocuklarımın kursağına haram lokma girmedi.
Benim hiç talebim olmadan onlar da dine ilgi duydular. Daha çok küçük yaşlardayken 'Hacca gideceğiz' dediler ve abla-kardeş gittiler de. Kızım üniversiteyi bitirdi, yüksek lisans yaparken "Baba ben kapanacağım" dedi. Ona "Kızım öyle bir karar ver ki; sonradan 'Caydım' deme. Bir psikoloji ile kapanırsın sonradan pişmanlık duyarsın" dedim. "Yok baba, kapanacağım" dedi. Gözlerini açtıklarında aynı benim gibi onlar da evde seccade gördüler, sonra kendi biçimlerini oluşturdular.
Dinde zorlama yoktur. Eşimle de iki sene önce hacca gittik. O da son derece sosyal, eğitime önem veren, kendine çok iyi bakan bir hanım.
"Allah bunu bana nasip etti. Artık kendi nefsimin üzerine dönük yaşamak istemiyorum, kapanacağım" dedi.
DEDE EFENDİ GİBİ BİR KARAKTERİ OYNAMAK İSTERİM
Bir sürü sinema filminiz ve dizileriniz var. Yine sizi böyle bir çalışma içinde görebilir miyiz?
Benim dizi ve sinema filmi kabul etmem çok kolay görünmüyor.
Detaycı biri misiniz?
Pratik taraf çok kuvvetlidir ama özde tatmin olmam lazım dizi konusunda çünkü benim belli bir imajım var. 'Hacı abi oldu mu?' dedirtmem. Dönem filmi, besteci hayatı gibi filmlerde yer alabilirim. Mesela 3. Selim'in yanında Dede Efendi çok önemlidir, öyle bir karakter olursa kabul edebilirim.
SAHNEDEN İNİP MAHALLEMDEKİ DOSTLARIMLA ÇAY İÇERDİM
Şöhretten şımardığınız, başınızın döndüğü oldu mu?
Hayır, hiç başım dönmedi. Maksim'de en güzel kadrolarla sahnesi olan biriydim. Çıkardım; işimi en iyi şekilde yapmaya çalışırdım. Sahneden inip mahalledeki arkadaşlarımla çay içerdim. Şöhreti özel hayatımda yaşamadım; kendimi nerede mutlu hissediyorsam orada yaşadım. Sahnem başka, özel hayatım başka yerdi benim için. Onun için hep Ahmet Özhan'a benzetildim çünkü 'Ahmet Özhan'ın orada ne işi var?' mantığında yaklaşıyordu insanlar. Onlara göre Ahmet Özhan, lüks bir otelin lobisinde oturup çayını içen biri olmalıydı. Gözden ırak edilmemesi gereken bir gerçek var; 50 senedir alkışlanıyorum. Yani bir taraftan egom şişiriliyor alkışlarla, diğer taraftan da tasavvuf çalışmalarımla o egodan kurtulmaya çalışıyorum. O alkışlara kanarsak, o ego yakanızı bırakmaz.
Şöhretin büyülü dünyasına kapılmamaları için genç sanatçılara ne önerirsiniz?
Yaradılışla alakalıdır bu durum. Ben öyle yaratıldım, öyle mutlu oldum. Normalde lüks yerlerde sahneye çıkarım ama beni ararsanız Karagümrük'te gönül arkadaşlarımla sohbet ederken görebilirsiniz.
ALIŞVERİŞTEN NEFRET EDERİM
İki yıl önce Filiz Akbulut'la evlendiniz. Nasıl gidiyor evlilik?
Çok şükür güzel gidiyor. Bizim aslında nişanımız 1985 yılında olmuştu, ondan sonrası kader; nasip böylemiş.
Hâlâ çok yakışıklısınız Kendinize iyi bakar mısınız?
Kendime bakma konusunda çok dikkat etmem ama yemeğime dikkat ederim. İştahlıyımdır. Yürümeme dikkat ederim. Ramazan'da beş-altı kilo veriyorum.
Alışverişinizi kendiniz mi yaparsınız?
Eşim karar verir. "Bunlar giyilecek" der, hazırlar, ben de giyerim. Alışveriş yapmaktan nefret ederim; 'Toplu iğne al' de, alamam.