İnsan sevgilisine hem çok aşık, hem de onun en iyi arkadaşı hatta kankası olursa, o ilişki ballı kaymaklı olur.
İlişki öyle olunca da; tek karelik düğün fotoğrafı da, işte böyle Efe ve Duygu'nunki gibi olur.
Efe, İzmir'in meşhuuur Bonjour restoranlarının sahibi olan ailenin oğlu. (Hıncal Uluç'un kulakları çınlasın, pek sever ve hep yazar ya Bonjour'u...) Kendisi de Çeşme'deki iki Bonjour'un başındaki isim(di).
Duygu da babası gibi başarılı bir avukat(tı).
Bu iki kişi, bundan iki sene kadar önce birbirini bulunca; kendilerine, içlerine yalnızca ikisinin sığdığı korunaklı bir dünya kurdu.
Geldiler, Çeşme'ye yerleştiler.
Geçen kışın yarısını da, hani neredeyse benim evde geçirdik. Üçümüz yan yana, salondaki mor koltukta haftalarca yaşadık.
Efe'nin şömine aşkından oduncuyu zengin ettik. Bir ara da neredeyse evi yakıyorduk ama olsun. Üçümüz pek uyumlu ev arkadaşları olduk. Gündüzleri Efe, Çeşme Marina'ya işe, Duygu spora ve yogaya gittiği için; birbirimizi kışın ıssızlaşan bu sahil kasabasında, hiç de bunaltmadık.
Her an, her saniye dip dibe olmadık yani.
Akşamları buluşma yerimiz mor koltukta ise şahane yemekler yedik, filmler seyrettik, arada kafaları çektik, çok güldük, çok dertleştik.
EN SAMİMİ FOTOĞRAF BU!
Sonra onlar New York'a yerleşmeye karar verdi ve sanki 'hadi biz bir markete gidelim' der gibi; öyle tantanasız, plansız ve de veda törensiz, aldılar başlarını Amerika'ya gittiler.
İşlerini, güçlerini aşklarına göre ayarladılar.
Ve geçenlerde yine hiç toz kaldırmadan, hiç şova girmeden, hazırlık falan yapmadan karar verip pat diye gidip evlendiler. Daha doğrusu evlenmişler. Bunu da bize işte hemen nikah sonrası çekilmiş bu fotoğraflarıyla haber verdiler.
Gördüğüm en samimi, en sıcak, en içten düğün fotoğrafı bu!
DÜĞÜN GELİNİN SAHNE ŞOVU
Şimdi ben bu vesileyle, buradan malum yaz geliyor ya, düğün mevsimi ya; işte o düğünleri için bir-iki ev parası harcayacak, gelinlik, saç baş, makyaj seçimi için acı çekecek, masa düzenine, sandalyelerin ne renk giydirilmesi gerektiğine, mekana girişte hangi müzik çalınacağına falan günlerce, aylarca kafa yoracak gelinlere sesleniyorum.
Ve bu ulusa seslenişime damatları hiç karıştırmıyorum çünkü düğün, gelinin sahne şovudur.
Orada star gelindir.
O ne isterse o olur. Çevrilecek kısa filmin başrol oyucusu da, sanat-görüntü yönetmeni de, yönetmeni de gelindir. Damat da olsun olsun, sponsor firma ya da uygulayıcı yapımcı olsun...
İşte o gelinler; hayatlarının en keyifli geçmesi gereken 'düğün partisini', görkemli, resmi ve son derece sevimsiz bir 'düğün törenine' çevirmek için zamanlarını ve müstakbel kocalarının paralarını acımasızca harcarlar.
Bir kere hepsinde farklı olmak için adeta bir yarış vardır. İlla ki farklı bir konsept uygulayacaklar.
Nikah şekerleri farklı, müzikleri farklı, gelinlikleri farklı olacak.
Ama yapmaya çalıştıkları hiçbir numara sökmüyor işte!
TANTANALI DÜĞÜNE GEREK YOK!
En (sözde) marjinalinden en gelenekseline kadar o düğünlerde hiç kimse gerçekten eğlenmiyor, mutlu olmuyor.
Hiç kimse o zorlama törenlerden 'Oh bee, ne düğündü ama!' diye memnun ayrılmıyor.
Ve binlerce lira verilip alınmış o gelinlik ve damatlık içinde, o özene bezene yapılmış saç ve makyajla, ünlü fotoğrafçılara çektirilmiş sahte romantizm dekorlu düğün fotoğraflarının hiçbiri, şu gördüğünüz fotoğraf kadar gerçek olmuyor.
Siz bir daha düşünün...
Eğer sevginiz sağlamsa, samimiyse, o zaman ne gerek var öyle tantanalı, kör göze parmak törenlere?