Araştırmalarla, verilerle gelmeyeceğim, durum zaten ortada; üşenmeyen 'Google'layıp tabloyu görsün.
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü... Yine kadın toplantıları, seminerler, konuşmalar düzenleniyor dört bir yanda. Bugünlük yani. Daha light bir boyuta göz atarsak; kermesler, indirimli alışveriş pazarları, AVM'lerde kadınlara üç alana bir bedava şenlikleri, gece kulüplerinde, restoranlarda kadın eğlenceleri, kadınlara bedava girişler cirit atıyor.
SOSYETE DAVETTEN DAVETE
Üşenmedim saydım; bugün İstanbul'un 'elit' tabir edilen bölümünden aldığım davet sayısı on iki. Artık siz düşünün davetlilerin halini, oradan oraya tık nefes; ne giyeceğiz, hangi daveti eleyip hangisine katılacağız, 'Bilmem kime ayıp olur kesin gitmeliyiz' kaygılarını... Bari Kadınlar Günü'nde ipleri salıp birbirlerine kıyak geçselermiş. 'Kardeş bugün davet mavet yok, giy eşofmanları, sil makyajları, al kitabını, çayıra çimene, deniz kıyısına vur, yemek de pişirme, kuaföre de gitme, keyfine göre takıl' kampanyası yapsalarmış. Yine eziyet, yine mecburiyet. 8 Mart aşkına topuklularla davet davet dolaşacak şimdi İstanbul sosyetesinin bir grup kadını. Sonuç; sıfır.
Neyse ben bunlardan da bahsetmek istemiyorum açıkçası. Yalan bunlar. Yılda bir kere 8 Mart geliyor, kadınlar konuşuluyor, sorunlar ucundan tutuluyor, kafalar sallanıyor, kek, kurabiye yeniyor, her otelin-restoranın-AVM'nin çıkışında müessesenin bonkörlüğüne göre elimize bir dal karanfil ya da gül tutuşturuluyor, sonra herkesler sessizce dağılıyor.
8 Mart aşağı yukarı böyle bi'şey yani.
Ben geri kalan günlere bakarım arkadaş. Bakınca da karalar bağlarım.
Misal; kadına şiddet haberleri, üçüncü sayfalardan öteye geçmiyor hâlâ.
Misal; magazindeki 'ünlü erkek oyuncunun yanındaki esmer kadın', 'sarışınla yakalandı', 'çapkınlık turlarındaydı' cümleleri değişmiyor hala. Kadının vücudu cinsel obje.
YAPAMAYACAKLARIMIZ...
Kırmızı ruj süren, mini etek, file çorap giyen, göğüs dekoltesini seven kadın yollu.
Bekar kadın zaten yollu.
Kadınların kendisi bile sözel ya da fiziksel şiddet görmelerine rağmen bulundukları yere kazık çakmak üzere eğitilmiş ve maalesef bunu benimsemiş durumdalar.
'Ne yapalım, beterin beteri var, aslında iyi adamdır' deyip susan kadınları toplasak buradan Fizan'a 'umutsuzluk köprüsü' oluştururuz.
Kadına şiddeti dayakla ve dayağın dozuyla ölçmek de büyük hata. Bunun sözeli var, sözsüz baskısı var, gözle yapılanı var, kadını mecbur etme hali var.
'Sosyal hayatta kadının yeri arttı' diye seviniyorlar. Ben sevinecek bi'şey göremiyorum. Kadınlar hâlâ erkeklerden az maaş alıyor, hâlâ 'kadınların yapabileceği ve yapamayacakları listesi' boynumuza asılı.
Hâlâ kadını boyuna, yaşına, medeni durumuna, aşk hayatına, selülitine, kıyafetine, saç rengine göre değerlendiriyorlar.
KADIN DEĞİL 'KARI'YIZ
Hâlâ 'Kadınlar evde nöbette, kocalar dışarıda âlemde' kültürü sürüyor. Hâlâ erkeğin elinin kiriyiz biz. Hâlâ kadınlar, kötü kadın sayılmaktan korkup kocalarıyla bile doğru dürüst sevişemiyor. Hâlâ sevişmek 'iyi' kadına yasak.
Hâlâ kızlara koyulan ilk hedef hayırlı bir kısmet. Hâlâ erkek anneleri 'ideal gelin adayı' peşinde. Hâlâ kadının asıl görevi evi çekip çevirmek, analık etmek, sabır taşı olup çatlamamak.
Hâlâ yolda yürürken korkuyoruz, sürekli arkamızı kolluyoruz. Hâlâ o pis zihniyetli adamlar elini kolunu sallaya sallaya geziyor, cezasız kalıyor.
Hâlâ birilerinin diline düşme korkusundan yerimizden kıpırdayamıyoruz, sesimiz kısık. Hâlâ kız çocukları eğitimde geride bırakılıyor, hâlâ 'Kadınlar çalışmasa da olur' felsefesi hüküm sürüyor.
Hâlâ yaşamın konu mankenleriyiz. Hâlâ kadın değil, karıyız.
O yüzden bana 8 Mart'larla gelmeyin. Kadınlar önce kendi değerlerini bilmeli, önce kadınlar kendine gelmeli, birleşip sisteme 'Dur' demeli!
Anneler kızlarını özgüvenli, korkusuz, el âlemcilikten uzak yetiştirmeli. Anneler oğullarına paşa muamelesi çekmekten vazgeçmeli.
Bu kafalar, kadını küçümseyen ağızlar, medyadaki kadın sömürüsü, dizilerdeki kadının ikinci sınıf hali düzelmeden; toplu bir uyanış, toplu bir hak arayışı, toplu bir saygı hayata geçmeden bana 8 Mart'la, karanfille, gülle falan gelmeyin.