Bu yaz bana fena bastı. Geçmek, bitmek bilmiyor meret. Çeşme plajlarını, Alaçatı sokaklarını işgal eden kalabalık tatilci ordusunu 'Hieyyyttt dağılın ulen!' deyip paralayasım var. Denize gireceksin kulaç atacak yer yok, güneşleneceksin şezlong başına üç kişi düşüyor, şemsiye altı kapanın elinde kalıyor, akşam yemek yiyeceksin masalar üst üste, servis alamıyorsun, kulüpler desen tam facia; balık istifi vs. vs. vs. İpini koparan, mayosunu ayağına geçirip bu taraflara akın etmiş. Deniz pis, kumsallar pis, sokaklar pis... Fiyatlar abuk sabuk. Bazen sadece gülmek için Alaçatı dükkanlarına girip bir şeylerin fiyatını soruyoruz. Geçenlerde metresi 1 liradan satılan deri iplere dizilmiş plastik boncuklardan oluşma bir kolyeye satıcı kişisi 450 lira istedi!
HER ŞEY ÖZEL TASARIM!
Çok güldük. Yüzüne karşı hem de... Adam o fiyatı söylemeye utanmıyorsa, biz de makara yapmaya utanmıyoruz doğal olarak. "Ama o benim özel tasarımııaaamm" dedi satıcı. Alaçatı'da özel tasarım olmayan ne var ki zaten?! Türk insanının içinde kalmış yaratıcılık bu kasaba sayesinde ortaya çıktı. Pazarda satılan tülbentten bozma elbisenin birebir aynısı, tam 10 katı fiyata dükkanlarda satılabiliyor mesela. Neden? Çünkü dükkandaki 'özel tasarııaaamm!' Hadi ordan len! Neyse işte dört gözle Ağustos sonunu bekliyorum şimdi. Çünkü Çeşme'nin ennn güzel zamanı; iki baharı... İlkbaharına da aşığım, sonbaharına da. İnanın deniz ve rüzgar bile manyaklaşıyor bu civcivli dönemde. Oysa bahar aylarında ikisi de süt dökmüş kedi gibi sakinleşmekte.