Çizme, çanta, atkı... Çizmenin teki dışarda, teki içerde... Sahipsiz yolunu kaybetmiş, fırlatılıp atılmış bir çift çizme. Çöp konteynırının üstünde gördüğümüz çanta parlak... İlgi isteyen, neşe saçmak isteyen genç kızlar parlak sever bilirim. Atkı... Polisin çöpten çıkarıp elinde yuvarladığı kanlı atkı.. Ve birkaç bonuslu kredi kartı. Demiri, kağıdı biraz bozuk para. Toplamda 19 buçuk lira... Buçuklar önemlidir o yaşlarda. Paso.
DAHA ON YEDİYKEN!
Üç-beş alışveriş fişi. Aman genç kız dergileri öğretti, eller kuru kalmasın, o zaman bir de meyve kokan el kremi. Başka neyi var? O hali hazırdaki taze güzelliğe güzellik katacağını zannettiği için fondoten, ruj, allık, göz kalemi. Bir de artık yazmayacak o tükenmez kalem... Üzerine bir şeyler yazılıp sonra katlanmış bir kağıt parçası da var. Gözlerimi kısıp kağıttaki el yazısının ne anlattığını görmeye çalışıyorum. İlk cümle şu: Bugün benimle dans edecek misin? İkinci cümle: Sence? Üçüncü: Ne kadar süre? Dört: Bilmiyorum Besbelli bir MSN konuşması... Böyle acıklı dans olur mu? Üstelik daha on yediyken... Geçtiğimiz yıl, akıl almaz vicdan kaldırmaz şekilde öldürüldü Münevver Karabulut. Tüm Türkiye bu cinayeti konuştu. Yazıldı, çizildi...
MÜNEVVER'DEN KALANLAR...
Katil zanlısı sevgilisi Cem Garipoğlu aylar sonra yakalandı. Şimdi de davası görülüyor. Bunlar üç cümlede bildiklerinizin bir özetiydi. Peki bu davadan çıkacak sonuç kimin yüreğine su serpecek ki? Münevver, vahşete kurban gitti. Şimdi cinayet günü polis kameralarına kaydedilen görüntüler çıktı ortaya. O hepimizin bildiği çöp konteynırından ilk dakika görüntüleri. Sonra polis merkezininin bahçesinde konteynırın açılışı. Vatan gazetesinin internet sitesinde videodan çıkarılan fotoğraflar 'flaş flaş' yayınlanıyordu. Tıkladım... Münevver'in çantası, atkısı, bedeninin tıkıldığı gri valiz, başının poşete sarılıp atıldığı o gitar çantası... Münevver'in makyaj malzemeleri, montu, kartları... Pardon? Bu ne? Her fotoğrafın altında 'Bu fotoğrafı puanla' yazıyor. Hımmm... 1'den 10' kadar puan verilebiliyor fotoğraflara. Şimdi anladım! Ne hoş bir düşünce. Sanırım gazetenin internet sitesinin adeti bu. Her fotoğrafı ziyaretçilere puanlatıyor. Tabii maalesef bikinili kadın ya da magazin aşkı 'yakaladık' fotoğraflarıyla cinayet fotoğrafları bir olmuyor.
HAYATA YETENEKSİZİZ
Yani şimdi biz Münevver'in çantasına, yazılar yazılmış o buruşuk kağıda, kanlı atkıya, cesedinin olduğu bavula, başının durduğu gitar kutusuna puan mı vereceğiz? Madem site yöneticileri ısrar ettiler, hadi verelim ama biraz sıkıntımız var; puanları neye göre vereceğiz? İçimizdeki hüzne ve öfkeye göre mi? Her fotoğrafın bünyemizde yarattığı ağlama isteği ölçüsüne göre mi? Yoksa fotoğraf kalitesine göre mi? Puanlamak... Her şeyi puanlamamız gerek değil mi? Tabii çünkü devir puan devri. Olay çok, çözüm yok. Acı çok, gözyaşlarını hakkıyla silebilen yok. Gençliğin kıymeti yok, kötü sonlar çok. Şefkat yok, zalimlik çok. Hemen puanlayalım, her şeyi puanlayalım. Hayata, sevmeye, durup düşünmeye yeteneksiziz ama puanlamaya gelince en büyük jüri biziz. İşte bizim hikayemiz. Sıfır puan!