Van'da ne oluyor, ne bitiyor haberdar olalım diye çabalayan, en zor şartlarda görev yapan iki meslektaşımızı, çöken otelin enkazında yitirdik.
Tek amaçları bütün ülkeye bir satır haber, bir kare fotoğraf sunabilmekti. Ama kaldıkları otel, medeni ülkelerin tatbikat niyetine kullandıkları bir sarsıntıda başlarına yıkıldı.İki depremde kaybettiğimiz yüzlerce canın yanına Cem ve Sebahattin abinin de isimlerini yazdık. Mekanları cennet olsun...
ZORLAYAN ŞARTLAR
İki muhabiri depreme kurban verince, basın emekçilerinin çalışma şartları gündeme getirildi.
Harcırahlardan bahsedildi, üç kuruş para için günlerce çalıştıkları yazıldı, plazalarda oturan yöneticilerin tüm bunları görmezden geldikleri söylendi. Tümünün altına imzamı atarım. Mesleğe muhabirlikle başlamış bir kardeşiniz olarak, sahada yaşanan sorunları bilirim.
Evet, habere koşan muhabirler, günlük harcırahlarıyla üç öğün zor doyururlar karınlarını... Araba kiralamak isteseler, en ucuzunu bulmaları beklenir onlardan... Otelde kalınacaksa şartlarının ne olduğu çok da önemli değildir; faturaya yansıyan miktar az olsun yeter... Üstelik tüm bunları yapmaları da yetmez; dönüşte hasbel kader fiş eksiği olursa 'cart' diye adamın maaşından keserler. Habere giden muhabirin bir cebinde kayıt cihazı, diğer cebinde topladığı fişler vardır. Dışarıdan süslü görünür ama akıllı adamın yapacağı iş değildir.
Muhabir bir gazetenin temelidir. Ama yukarıda saydığım şartlar dolayısıyla kimse bu sektörde muhabir olarak kalmak istemez. Hemen editör olmak ister, akabinde bölüm müdürlüğü, oradan yazı işleri müdürlüğüne, şansı yaver giderse de yayın yönetmenliğine...
Çünkü her yeni mevki, nispeten ekonomik rahatlık getirir. Ömrünün sonuna kadar muhabir olarak hayatını sürdüremeyeceğini bildiğinden bir an önce yükselmek ister.
Çok başarılı bir muhabirdir belki; ama şartlar onu isteye isteye, başarılı olamayacağı mevkilere doğru sürükler.
DÜNYADA GAZETECİLİK
Dünyada böyle midir? Bugün gidin en önemli yayın kuruluşlarına; 30 yıllık birçok muhabir görürsünüz.
Çok iyi muhabirdir ve çok iyi bildiği işi yapar. Bu işi yaparak da hayatını idame ettirir. Bu yüzden, saçma hiyerarşik gelecek planları yapmaz. Dünyanın en önemli dergilerinde, gazetelerinde çok genç yayın yönetmenleri vardır; onların işi yönetmektir. Altlarında, kendilerinden yaşça büyük muhabirler çalışır ama en az yayın yönetmeni kadar para kazanır. Editörse editör, bölüm şefiyse bölüm şefi olarak da fevkalade güzel bir hayat yaşayacaklarını bilir o insanlar.
Yükselme kaygıları varsa da meslekidir; bizdeki gibi ekonomik değildir. Bugün bir gazetede, bir dergide işe başlayan muhabirin öncelikli hedefi, daha fazla para kazanacağı bir mevki elde etmektir.
O işin onu mutlu edip etmeyeceğini düşünmez; haksız da değildir. İşin ilginç yanı, bunu işveren de düşünmez.
Cem ve Sebahattin abinin enkaz altında kalması bir şeyi hatırlattı bana... O iki can, bir sembol; asıl enkaz altında kalan mesleğimiz...