'Yalnız kadın mutsuz kadındır' ve 'Her kadın mutlaka kafayı evlenmekle bozmuştur' inancı, insanların kafasına o kadar sağlam yerleşmiş ki, çıkıp da
"Valla billa ben evlenmek istemiyorum hatta kendimi kabuslarımda evli olarak görüp kan ter içinde uyanıyorum" demeye çekiniyorum.
Çünkü bunu söylediğinizde istisnasız her kadının ve erkeğin yüzüne bir alaycı bakış, bir
"Hadi len ordan!" ifadesi yerleşiyor. "Kimseyi bulamadım' demiyor da 'Evlenmek istemiyorum' diyor, aklı sıra kuyruğu dik tutmaya çalışıyor" diyorlar.
"TAPUSU BENDE"
İşte sadece söylediklerimin samimiyetine insanları inandırmaya çalışmak gücüme gittiği için bu konu açıldığında pek sesimi çıkarmıyorum.
Ama bugünlerde özellikle Meltem Cumbul'un 'kim ne derse desin, tapu bende' dercesine objektiflere gösterdiği yüzüğünden sonra 'Her kadın o yüzüğü takmak ister mi, istemez mi?' tartışmaları daha da alev aldı.
Ve yine görüyorum ki büyük çoğunluk Meltem'in yanında.
Evlilik, matah ve mutlaka başarılması gereken bir işmiş gibi... Şimdi böyle söyleyince de; evlilik kurumunu aşağılamış gibi oluyorum ama durum öyle de değil, buna inanın!
EVLİLİK AZABA DÖNER
Gerçekten aynı evin içinde bulunmaktan keyif alan, mercan gibi yapışık yaşamayı seven, tek olmaktan büyük rahatsızlık duyan, yaşamını çift olarak sürdürürse nefes alan ancak sembiyotik ilişki içindeyken bu dünya üzerindeki varlığını sürdürebilen insanlar var.
Ben onlara sadece Allah mutluluklarını daim etsin diyorum.
Ne güzel işte, iki taraf da birbirinden memnunsa, her akşam eve birbirlerini görecekler diye koşa koşa gidiyorlarsa, bundan büyük şans mı olur?
Ama işte bu öyle herkese nasip olan bir şans değildir. Bu çiftler bir istisnayı yaşarlar.
Çünkü genelde evlilik, cicim aylarından sonra yaşanan bir tür azaptır. Denedim, biliyorum.
Boşa konuşmuyoruz burada.
Özgürlük duygusunun kaybolması bende bir tür kapana sıkışmış hayvan travması yaratmıştı mesela.
Nefes alamadım.
Sürekli Edi'yle Büdü gibi anılmak, her yere beraber gitmek, artık tek başıma Öncel olarak değil de
'Öncel'le X olmak' beni çok boğdu, yıprattı ve yok etti. Ki nasıl bir aşkla evlenmiştim inanamazsınız.
Aynı evin içine girince, sevgim baki kaldı ama heyecanım ve hevesim, özgürlük duyguma kurban gitti.
Kısacası ben evliliği hiç sevmedim.
Şimdi de
bir sevgilim olsun ama herkesin kendi evi ayrı olsun derdindeyim.
NEFES ALDIRALIM
Birbirimizin evinde kalalım, yağmuru aynı battaniyenin altında karşılayalım, coşunca da evin içinde birbirimizi şen kahkahalar eşliğinde kovalayıp afacanlıklar yapalım tabii ama haftanın birkaç gününü de kendi sığınaklarımızda şarj olarak geçirelim.
Hatta öyle arkadaşlarımız falan da ortak olmasın!
Birbirimize nefes aldıralım. Bir insana hem köpek gibi sadık olup hem de özgürlüğünden ödün vermeyebilirsin çünkü.
Bu düzeni ve dengeyi oturtunca da; dünyanın en keyifli, en derin, en uzun ilişkisini yaşayabilirsin.
Ben buna canı gönülden inanıyorum.
YÜZÜĞÜN TILSIMI VAR
Tekrar evlenmek gibi bir hayali de asla kurmuyorum.
Bilmiyorum, belki hiç denememiş yani hiç evlenmemiş olsaydım, belki böyle düşünmeyebilirdim.
O gelinliğin, o düğün planlarının, o yüzüğü parmağa geçirmenin garip bir çağrısı, tılsımı var çünkü. Bunu kabul ediyorum.
İlk günler ben de, yolda yürürken bile, sol elimdeki nal kadar alyansı seyretmekten önümü göremezdim, doğruya doğru!.
Sonra
"Amaan bunun içine sabun kaçıyor, alerji yapıyor yaaa" deyip sağa sola fırlatılmaktan heba olup gitti garibim yüzük, o başka!
Neyse...
YALNIZ HİSSETMEYENLER
İşte demem o ki, bu dünyada gerçekten ama gerrrrçekten evliliği asla düşünmeyen, bucak bucak kaçan, birinin karısı olmayı hiç cazip bulmayan, kendi soyadından gayet memnun olan kadınlar da var.
Yalnız yaşayan ama yalnız olmayan, yalnız hissetmeyen kadınlar bunlar.
Konuyu daha çok uzatasım var da imkanlar kısıtlı. Başka zaman devam ederiz, olur mu?