Memleket; çarşamba akşamları, 'Kuzey &Güney'ciler ve 'Muhteşem Yüzyıl'cılar olarak ikiye ayrılıyor malum.
Ben, diğeri yayına girene kadar 'Muhteşem Yüzyıl'ı kaçırmadan takip ediyordum.
Ama sonra işin içinde o iki kadının ismi olunca hiç düşünmeden daha ilk bölümden 'Kuzey&Güney'e geçiş yaptım.
Kimdi o kadınlar? Tabii ki Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu...
Kıvanç Tatlıtuğ için ilk kez "Aaa bu çocuk mankendi, ne zaman bu kadar şahane oyuncu oldu?" dediğimiz 'Menekşe ile Halil'den başlayarak, 'Yaprak Dökümü', 'Fatmagül'ün Suçu Ne?', 'Aşk-ı Memnu' gibi insanları ekrana yapıştıran reyting oburu dizilerin mimarları yani. Şöyle koltuğa kurulup ekranda izlediklerimin tadını doya doya çıkarıyorum. Arada ağlıyorum falan...
Yalnız son zamanlarda şöyle bir şey oldu, aynı benim gibi çarşamba gecesini bu diziye ayıran bazı gazeteci arkadaşlarımla izlediklerimizi haminine gibi Twitter üzerinden birbirimize yorumlamaya başladık.
ECE YÖRENÇ'İN EVİNDE...
Komşu teyzeler gibi sanal âlemdeki yerlerimize dizilip "Aaaa gördün mü bak, kenafir gözlü kadın ne dedi! Ah evladım bu çocuğun da nedir anasından çektiği?" deyip, arada birbirimize çaktırmadan ağlaya zırlaya çarşambayı haftanın en sevdiğimiz günü eyledik.
Ve işte bizim bu sanal buluşmalarımız geçtiğimiz hafta ete kemiğe, lahmacuna ve biber dolmasına büründü. Çünkü o şahane dizilerin şahane senaristi Ece Yörenç bizi evine davet etti.
Ve şefkatli ev sahipliğiyle hepimize kendini evinde hissettirdi.
Bir yanda diğer Ece, ünlü Ece Bar'ın sahibi Ece Aksoy'un mutfağından çıkmış bir sofra, bir yanda 'Garılaaa Hamamı'ndan az hallice ama çok eğlenceli bir muhabbet.
Çok güzel bir geceydi çok.
Bu arada o Zerrin Tekindor'un zerafeti nedir öyle yahu?
Zaten oyuncu olarak bayılıyorum, bayılıyorummm!
Ama asıl hayran olunası; edası, tavrıymış meğer.
Bütün gece yanımda bir kadın değil bir kuğu oturdu sanki.
Benim gibi hödükten az hallice, hiç bir zaman zarif bir dişi varlık olamamış, olamayacak kadın için Zerrin Tekindor bu dünyadan değil ancak Elfgilllerden vs. sayılabilir.
Peki ya o Hazar Ergüçlü'ye ne demeli? Kötü kadın 'Simay'a yani.
Kapıdan girdiğinde "Aaa!" dedim "Ben bunu birazdan yolarım" çünkü kendisine diziden dolayı çok gıcığım.
Gel gör ki o da küçük bir kız çocuğu çıktı!
Dünya şekeri bir fındık hatun.
Diziyi izlerken tabii ki yine başladık komşu 'Saniye Teyze' yorumlarımıza.
Arada da Ece Yörenç'e dönüp "Barış Cemre'yle beraber olacak mı?", "Gülten Hanım'la Sami Bey manita mı olacak?" gibi soruları ardı ardına soruyoruz ve tabii ki ağzından tek bir kelime bile alamıyoruz.
OĞLUYLA AYNI DİZİDE
Sadece bize gülüyor. Teorilerimize, hepimizin kendi senaryosuna, karakterlere yüklediğimiz anlamlara...
Bu arada ortağı olduğu birbirinden başarılı işlerdeki sırrını da o gece bize canlı canlı göstermiş oldu.
Bir yazar kendi çamurundan yarattığı o karakterleri ne kadar çok sever ve inanırsa o yapım o kadar parlıyor, yükseliyor, seviliyor demek ki... Şöyle ki:
Bir sahnede Kıvaç Tatlıtuğ sevdiği ama bir türlü kavuşamadığı, kavuşamayacağı kıza içini açıyor, bu zamana kadar söyleyemediği ne varsa söylüyor. Gerçekten çok önemli ve çok dokunaklı bir sahne.
Ve o sahneyi izlerken Ece Yörenç gözünü ekrana kilitlemiş çok ama çok içten bir tepkiyle "Ah canım benimmmm" diyor!
Düşünsenize, o diyalogları kendi yazmış, o karakteri kendi yaratmış ve kendi yazdığına herkesten daha çok inandığı için ekrandaki herhangi bir izleyici gibi yani bizim gibi tepki gösteriyor.
Dediğim gibi işin sırrı bu olmalı!
Kendi yarattığına hem can, hem sevgi vermek yani...
Can vermek demişken dizideki 'Can Katmanoğlu' karakterini canlandıran oyuncunun adının Ali Yörenç olduğunu yani Ece Yörenç'in oğlu olduğunu biliyor muydunuz?
Ben böyle şeyleri her zaman en son öğrenen insan olarak tabii ki bilmiyordum ve çok şaşırdım.
Ne güzel, ana-oğul aynı projede yer alıyorlar.
Neyse işte geceden başka dedikodular da var tabii ama burada anlatılmaz.
Çok ısrar ederseniz belki...
Ama yok yok ayıp olur...
Aslında anlatsam mı?
Yo yoo kesinlikle!