Kalabalık elini eteğini çekmiştir deyip haftalardır parmağımın ucunu sokmadığım denize, Çiftlikköy'deki Ramo'ya koştum iki gün önce.
Daha otoparkına girdiğimizde ise yanıldığımı anladım.
Yazın, en azından takvim üzerindeki son gününde yine tıklım tıklımdı sahil.
Arkadaşlarım barın oraya konuşlandı, ben de kendimi mümkün olan en sakin noktaya attım.
Allah'ım nasıl özlemişim güneşin altında kertenkele gibi yayılmayı.
Evet Alaçatı'da yaşıyorum ama işte temmuz ve ağustos ayları benim için hem aşırı sıcak hem de aşırı kalabalık yüzünden eve kapanma ayları olduğu için, asıl şimdi başlıyor benim zamanlarım.
Neyse işte serdim havlumu, sürdüm en korumasızından güneş yağımı, aldım elime kitabımı.
İPE SAPA GELMEZ
Plaj çok kalabalık evet ama en azından gürültü, curcuna yok. Herkes sakin sakin miskinlikte.
Derkennnn, tabii ki bu huzur ortamı aniden bozuldu!
Benim olduğum yere bütün arıza tipler toplanmazsa o gün dünyanın başına ciddi işler gelecek demektir.
Çünkü bunu hemen herkes söyler biliyorum ama yemin ederim gerçekten bütün ayarsızlar hep gelir beni bulur.
Bu en çok da sinema salonu ve plajda olur.Yanımdaki tipler mutlaka sorun çıkarır.
O gün de öyle oldu.
İlk huzurumu "Kızaam var yaa Berkitcan'ı gördüm geçen gün, abi çocuk yıkılıyoaaa" diye konuşan 20'li yaşlarının başındaki bir genç kız, annesinin yanındaki şezlongtan kalkıp, telefonla konuşmak için hemen benim arkamda duran salıncağa oturdu.
Kulaklığını taktı, telefonu kucağına koydu ve başladı avazı çıktığı kadar bağırarak dedikodu seansına. Bu arada yaklaşık 15 dakika telefondaki arkadaşına bulunduğu yeri tasvir etti: "Kızaam var yaa nası bi yerdeyim biliyomusaaan? Böyle kuuum, önümde deniz varrr, böyle kum tepeleri falan... Ben şu an o kum tepesinin tepesinde bişeyde oturuyorum, hani böyle olur ya sallanır ama hamak değil, hani böyle büyük..."
O sallanan şeyin adının salıncak olduğunu bir türlü bulamadı, arkadaşı da anlamadı.
Sonra çalıştığı şirketin dedikodularına başladı. Bir saat!
Evet tam bir saat avaz avaz, telde dünyanın en ipe sapa gelmez muhabbetini yaptı.
ADAM DELLENDİ
Ta ki ben artık dayanamayıp şezlongtan fırlayıp "Hay senin çenene..." diyene kadar!
Korktu, annesinin yanına kaçtı.
Tam kurtuldum deyip kitabımı yeniden elime almıştım ki; yanımdaki minderlere iki erkek, bir kadın oturdu.
Şeker şeker sohbet ederlerken adamlardan biri birden dellendi. Kadın meğer sevgilisiymiş.
Bu da o sırada kadının telefonunu karıştırmış ve bir erkekten "Sesini duymak istedim" yazan bir mesaj yakalamış.
Anam anam anam!
Nasıl bir pandomim koptu, size anlatamam.
En son adam o mesajı atanı arayıp "Şimdi yanına geliyorum, sana benim sesimi dinleticem artık idare et" deyip küfrederken; kadın da avazı çıktığı kadar "Beni rezil ettiinnn" deyip sevgilisine küfrediyordu.
Bir 45 dakika kadar bu pandomimi de izledikten sonra ben artık kitap mitap okumaktan vazgeçtim. Sinirlerim bozuldu; öylece mal modunda etrafıma bakarken tam önümde şöyle bir manzara vardı:
Kadın şezlongta uyuyor, kocası da şemsiyeye bir havlu asmış, diğer tarafa da bir ip sarkıtmış.
O ipi, şemsiye rüzgarda dönmesin, astığı havlu karısına gölge etsin, karısı da rahat rahat uyusun diye öylece tutuyor.
Hiç kımıldamadan.
Arada güneşin hareketine göre iple şemsiyeyi yöneterek.
30 MİDYE YEDİM
İpi bırakamadığı için suyun kapağını, yanındaki kraker kutusunun kapağını falan tek elle açmaya çalışıyor, debeleniyor da debeleniyor.
Yerimden fırlayıp "Ezik misin len sen? Ha? Ezik misin?" deyip iki tokat eşliğinde adamı kendine getirmeyi çok istedim ama tuttum kendimi.
Şefkatli, kadınını koruyup kollayan adam vardır ve "Onlar benim canımı yesin"dir.
Ama bir de böyle kıtipyoz tipler vardır ki, işte onlar erkekliğin yüz karalarıdır. Bırak sana ne, güneş gelirse kalkar gider, gölge bir yere yatar karın.
Sana ne oluyor öyle elinde ip saatlarce nöbet tutuyorsun?
Sonra, "Aman neyse bu kadar gerginlik yeter" deyip kalktım ben de, arkadaşlarımın yanına gittim.
Allah'tan midyeci gelmişti de oturdum 30 tane midye yedim, eh biraz rahatlar gibi oldum. Öyle işte...