Ablam bavulunu yapmış gidiyordu. "Aaa nereye?" diye sordum, merakla. Anlayacağınız bizim ailenin meraklısı benim.
Ablam neşeyle "Alaçatı'ya, kemo partiye" dedi.
Şaşkın şaşkın bakınca, ablam anlatmaya başladı. Bir arkadaşı varmış Alaçatı'da. Kanser hastasıymış.
Ama o bambaşkaymış. Her kemoterapiden sonra arkadaşlarını toplayıp evinde parti veriyormuş.
Nasıl yani?
Bahçeye sofralar kuruluyormuş, en güzel yemekler hazırlanıyormuş, dostlar hediyelerle, gülücüklerle geliyormuş. Müzikler çalıyormuş, gitarını kapıp gelen şarkılar söylüyormuş.
HAYATI BÖYLESİNE SEVMEK
Arkadaşlar, dostlar, akrabalar bir kemoterapiyi daha geride bıraktıkları için el ele verip kutlama yapıyormuş.
Kimin aklına gelirdi ki bu? Kim böylesine hayatı sevebilirdi ki?
Nasıl bir kadındı acaba?
Tanımıyorum ama fırsat bulursam tanışacağım en şahane kadın olacağı kesindi.
Günlerce düşündüm onu... Sonra bir de kendimi ve çevremdekileri...
Sağımda solumda ufacık şeyler için karalar bağlayanları. Hayata küsmek için tetikte bekleyenleri...
Bir kere daha yüzleştim salaklığımla, kıymet bilmezliğimle.
Bugüne kadar başıma gelen kötü şeyleri bırak, güzel şeyleri bile kutlamamışım meğer. Kutlamak ne kadar önemliymiş meğer.
Kendini sevmek, hayatı gerçekten sevmek, öpe koklaya yaşamak nasıl güzelmiş meğer.
Eğer izin çıkarsa bu muhteşem kadınla sizi tanıştırmak için can atıyorum.
Anladınız siz beni.
Yani eğer anladıysanız, belki de şimdi ne yapabileceğinizi, neleri değiştirebileceğini fark ettiniz.
Ucundan azıcık bile ona benzesek kârdır değil mi?