Aşklar biraz gülücüklü biraz hüzünlü... Her zaman üç nokta. Hayat biraz ekşi, biraz tatlı... Sanki limonata. Canın bir gün çok sıkılır bir gün neşeden yerinde duramazsın... Yoktur tek bir çıta. Hayat biraz limon, biraz şeker... Sanki limonata. Bazen kaçmak istersin uzaklara bazen "İyi ki" çekersin, gülersin olanlara... Yaz her şeyi kara tahtaya. Hayat biraz tatlı biraz ekşi... Sanki limonata. Onu sevmeseydin nasıl olurdu acaba? Sepet sepet yumurta sakın sevdiğini unutma. Hayat biraz şeker biraz limon... Sanki limonata. Kıvamı tutturamazsan ya miden yanar, ya fazla tatlıdan için bayılır... Kulağına küpe yap, atlama. Ekşi olmadan tatlının kıymeti kalmaz... Sonra şaşırır rota. E deminden beri ne diyoruz? Hayat sanki limonata!
CANSEVER, UYAR, ERDOĞAN
Gördüğünüz gibi sevgili okurlar, bana bir haller oluyor. Son günlerde uçuyor melodiler, ben yakalamaya çalışıyorum. Kalbimde turluyor kelimeler, ben peşlerinden koşuyorum. Dur duuur kaçmaaa! Öyle bir numarası var kelimelerin ve melodilerin.. Geldi mi tutacaksın bacağından, çekeceksin aşağı, koyacaksın koltukta yanına. "Otur bakayım şuraya" diyeceksin. Yoksa geldikleri gibi tüyüyorlar. Çok yaramaz onlar. Ben son günlerde kafiyesiz yaşamıma kafiyeler katıyorum. Yepyeni şarkılar arıyorum. Yine yazıyorum, yine bozuyorum. Bazen tıkanıp eve kapanıyorum, suratımı asıp oturuyorum. Sonra geliyor Edip Cansever tutuyor ellerimden ya da Turgut Uyar veriyor bana bir ayar, kendime geliyorum. Yılmaz Erdoğan'ın üslubu kelimelerle dans etmeme yardım ediyor. Ve oyuna geri dönüyorum. Müzik de bir limonata biliyorum. Her limonata başkadır ya... Anne limonatası, pastane limonatası, naneli elmalı yeni nesil kafe limonatası. Kimi çok tatlıdır, kimi yüzünüzü ekşitir, kimi de tam kıvamdır. İşte böyle stüdyoya gidip gelirken, kendi dünyamda bir geçmişe, bir geleceğe selam ederken, Cumartesi günü ara verdim. Bir bakalım mahallemizde neler oluyor? City's Alışveriş Merkezi'nin üst katına İzzet Çapa'nın Çapamarkası 'Limonata' adında bir mekan açmış.
AL ARKADAŞINI...
Hani şu sinema katına. Daha merdivenlerden çıkarken anlıyorum, olmuş bu iş. City's sinema katının havası değişmiş. Ev gibi... İçeri girer girmez evde koşturan yaramaz çocuk olmak istiyor insan... Bir yerde pizza fırını, bir yerde hepsinden bir parça koparmak isteyeceğiniz tatlılar, rahat koltuklar, kütüphane.... Al bilgisayarını yerleş yazını yaz. Al sevgilini otur bir köşeye limonatanı, ev yapımı buzlu çayını iç, göz göze bak. Kap arkadaşını 'kendini döner zanneden antrikotlu sandviç' ye, şımar, dedikodu yap. Kitabını oku, gazetelerine gömül, önce yemek ye sonra kalk sinemaya gir, sinemadan çıkınca bir kokteyl söyle, filmi konuş. Ya da filmi konuşma, başka şeyden konuş. Sevdim ben bu 'Limonata'yı. Zaten hep sevmiştim karışımları. Biraz ondan, biraz bundan durumları...