Hepimizin özlemi mutlu olmak...
Ama neden bu kadar istediğimiz halde ve bu kadar basit görünmesine rağmen bir türlü buna ulaşamıyoruz?
Bu dünyada yaşayan insan sayısı kadar, mutluluk tanımlaması da vardır herhalde...
MUTLULUK SİZCE...
Geçenlerde Best FM'de, Ceyhun Yılmaz Şov'a konuk oldum.
Yeni kitabım 'Akıllı Arzular'da 'mutluluk ve beklentilerimiz' arasındaki ilişkiyi incelediğimden; Ceyhun ve ekibi Twitter'da 'Mutluluk bence...' diye sordular. Binlerce cevap geldi.
Program sırasında gelen yorumlardan not alabildiklerimden bazıları şöyleydi:
Büyüyünce geçer dedikleri şeydir.
Hayallerinin gerçekleşmesidir.
Sahip olduklarının farkında olmaktır.
Kız arkadaşlarla sohbettir.
İnsanların içinde insan olabilmektir.
Elvan Demirkan'ın yaptığı gibi, sosyal medyadan uzak durabilmektir.
Paylaşabildiğinde ortaya çıkan bir duygudur.
Sınırsız kredi kartı ve alışveriştir.
Üniversitede kilo almamaktır.
Gözlerine baktığında aşkı görmektir.
MUTLULUK BENCE...
Aslında 'mutluluk' kelimesini tek bir anlamın karşılığı olacak şekilde sınırlandırmaktan vazgeçmeliyiz belki de...
Peşinde olduğumuz şeylerin çoğu mutluluğumuzu değil, kontrol ihtiyacımızı artırıyor. Dolayısı ile de tatminsizliği ve yetersizlik hissimizi...
Ünlü sanatçı Yılmaz Erdoğan, geçen gün bir röportajında bu konudaki hissini açıkca söylemiş: "Sizden hep bir şey beklerler. Beklenti çok acayip bir şeydir.
O beklentiyi hep ters köşeye yatırmak zorundasın ve her seferinde riske girmek zorundasın. Bu oyun böyle oynanıyor. Beklentiyi karşıladığında da 'hep aynı şeyi yapıyor' diyorlar."
Doğru!
Ama burada sadece başkalarının değil, bizim kendimizden de beklentilerimiz söz konusu. 'Kim olduğumuz' ve 'nasıl olmamız' gerektiğine dair hislerimiz arasındaki mesafeyi kapatmakta güçlük çekiyoruz.
8 MADALYA BİLE YETMEDİ
Bir şeyi elde etme beklentisi, onu elde ettikten sonraki histen daha tatmin edicidir.
Pekin Olimpiyatları'nda 8 altın madalya kazanan yüzücü Michael Phelps, o rekorun ardından korkunç bir depresyona girdi. Yüzmeyi bırakmış, uyuşturucuya başlamış. Ailesinin yardımı ile kendini toparlamış.
Şimdilerde Londra Olimpiyatları'na hazırlanıyor ama belli ki içinde o heves yok artık. "Zaten bu son..." diyor.
İnsan bir hedefe ulaşmak için kapasitesinin yüzde yüzünü kullanmaya kalkınca, böyle oluyor herhalde.
Elde edince, nefret ediyorsun.
Ya da daha iyisini yapamamaktan korkmaya başlıyorsun belki de...
HİÇBİR ŞEY KALICI DEĞİL
Öte yandan sevgilinin kolları, tatile çıkmak, yeni ayakkabılar, çocuğunuza sarılabilmek de mutluluk tanımlamaları arasında...
Bu tip güzel anların, hayatımızdaki önemi tartışılmaz ama kalıcı olarak kendimizi iyi hissetmemiz için yeterli değil!
Çünkü aşk kalıcı değil.
Çocuklarımız mutluluk kaynağımız ama eğitimi, arkadaşları, sağlığı, geleceği derken günlük hayatta çocuğumuz hakkında bizleri mutsuz eden şeyler, mutlu eden sebeplerden daha fazla. Hele ki; nasıl yetiştirilecekleri konusunda annebaba hemfikir değilse...
Tatile hazırlık heyecanı tatilden daha zevkli...
Sınırsız alışveriş ise mutluluktan ziyade tatminsizlik...
Demek istediğim; mutluluk, sadece coşkusunu hissettiğin anlardan, yeni hevesler peşinde koşmaktan, bir sonraki hedefe varmaktan ya da anı yaşamaktan ibaret değil!
Değerlerimiz, bakış açımız, kim olduğumuzu kabul edebilmek, iç dünyamızdaki kaosu dengeleyecek disiplini kazanmak, kontrol ihtiyacımızı yumuşatmak, bilinmeyene açık olabilmek, genel olarak kendimizi nasıl hissettiğimiz daha önemli...