Siz bu yazdan bir şey anladınız mı?
Ben anlamadım!
Geç geldiğinden midir nedir? Başlamasıyla, bitmesi bir oldu sanki...
Şimdi sahillerin en güzel zamanı başlıyor ama bu sefer de sokakta insan yok.
Hava şerbet gibi olacak; durgun, sakin, hafif bir esinti, yakmayan, kavurmayan, pırıl pırıl bir güneş.
Otellerde fiyatlar düşecek, restoranlar sinek avlayacağı için, gelen tek tük
müşteri, el üstünde ağırlanacak.
Ben yazın bu son günlerini, daha doğrusu
Eylül sefasını, kalabalık ziyafet sofralarının son yarım saatine benzetirim.
HİÇ AYARIMIZ YOK!
Yemekler yenmiş, ne içildiyse içilmiş, harala gürele bitmiş. İnsanlar teker teker ev sahibiyle ve kalanlarla vedalaşıp evlerine dönmüşler. Masada son bir kaç kişi kalmış. Boş tabaklar, bardaklar, yarım kalmış tatlılar, hafiften sararmış meyveler...
İşte o son yarım saatlik sohbet var ya, ömre bedeldir, ömre... Ve bir dahaki buluşmanın tek sebebi de, tadı damakta kalan, o son yarım saatlik muhabbettir.
Mesela şimdi
Çeşme'de, Alaçatı'da, partinin o en tatlı yeri geldi ama biliyorum bayram bitsin, ortada insan kalmayacak!
Senin de kıblen belli değil diyeceksiniz.
Evet doğru; Temmuz'da insan zehirlenmesinden şikayet ediyordum, şimdi herkes gidiyor diye üzülüyorum...
Ama gerçekten ben ikisini de istemiyorum.
Ne yılın topu topu bir ayında mal bulmuş mağribi gibi sahillere koşulsun; ne de Eylül 1 deyince sanki hemen odun sobaları kurulacakmış gibi sahillere kıran girsin.
Ayarımız yok, ayarımız.
Üç tarafı leb-i derya olan şu coğrafyayı, şöyle yılın 12 ayı tepe tepe kullanmayı beceremedik bir türlü.
Memleketin bütün çalışanları aynı ayda izin yapıyor!
Hani sanırsın, Temmuz'da ayağı denizde, başı kumda olmayan vatandaşlıktan çıkıyor.