3...2...1... Yazarınız sahalara döndü! İç sesi kısıp, dış sesleri açmak meğer ne iyi geliyormuş insana. Ara sıra böyle kaçmak, fişi çekip o çooook önemli sandığımız hayatımıza uzaktan bakmak şık bir hareket oluyormuş. Ezberi bozmak bir de öbür taraftan yakmak, tozları, pasları atıyormuş. Ruh çitilemeden de temizlenebiliyormuş. Bildiğiniz gibi, bir haftadır yokum. New York'a gittim gideli ne çok şey oldu... Üzücü, acı verici, isyan ettirici ne çok şey... Kaç kere bilgisayarıma gitti elim, açıp yazasım geldi yazmadım.
MUSTİ İLE NEW YORK'TA İKİ DİVANE
Bu kez kafayı gerçekten toplamalı, konuşmadan bakmayı bilmeli, sadece kendime zaman ayırmalıydım. Haberlerden önce özetleri geçersek; sokakları dinledim, bir şehrin kalbine inip köşe bucak gezdim, iki tane şahane video çektim, yeni filmi 'New York'ta 5 Minare'nin çekimlerine başlayan Mahsun Kırmızıgül'le sohbet ettim, filmin başrol oyuncularından Mustafa Sandal'la 'New York'ta iki divane' şeklinde kilometrelerce yürüdüm. Hadi bilin acaba neden? Niçin? Niye?... Hepsi azzz sonra köşemde. Ama önceeeee 3...2...1... Sahalara dönmemin şerefine son günlerde New York'u sallayan, Türkiye'ye geliş tarihi ertelendiği için hayranlarını merakta bırakan film 'Sex and The City2'! Burada gerçekten fırtınalar kopuyor sayın seyirciler. Yer gök 'Sex and The City 2'. Yani en azından geçen hafta öyleydi... Meraklısına SATC (isim uzun, bu kısaltması) turları düzenleniyor; kızların gittiği kafeler, kulüpler, mağazalar hizmete açılıyor, SATC kıyafetleri satılıyor, vitrinler SATC ile coşuyor. Alın size filmin ilk sahnesinde kahramanlarımızın kapısında buluştuğu 5. Cadde'deki Bergdorf Goodman mağazasının SATC vitrini. Yönetmenim Sedat Doğan'a "Çek Sedatım, GÜNAYDIN okuru vitrinsiz kalmasın" dedim, çekti!
FİLM TAM BİR HAYAL KIRIKLIĞI
Gelelim filme... Yanımda arkadaşım Özden, bir heyecan attık kendimizi sinemaya. İkimiz de SATC delisiyiz. Koca sinemada sadece üç erkek var! Sanırsınız kadınlar matinesi. Üstelik SATC'ye gelmenin bir seramonisi var. Öyle, jean-tişört giydim, geldim yok! Çok ayıp! Özeneceksin, takılarını eksik etmeyeceksin, en havalı halinle sinemada boy göstereceksin. SATC bu! Hakkını vereceksin! Bir heves, reklamların bitmesini bekliyoruz. Film başlarken salonda alkış kopuyor, bütün kızlar nefesimizi tutmuş vaziyetteyiz. Bakalım bu kez neler olacak? 40'lık çıtırlarımızın başına neler gelecek? Bu yaz modamız nedir? Carrie evlilik müessesesi ile nasıl baş edecek? Kafada bir sürü soru var! SATC seyircisini hiçbir zaman üzmemiş, boynunu büktürmemiş bir dizi. İlk film de şahaneydi. Ya kısmet... Ammann! Kızlar lafı uzatmama hiç gerek yok! Size peşin peşin söyleyeyim. Filmden çıktığımda hissiyatım şuydu; eski bir dostu görmüşüm ama elektriğimiz tutmamış, eski dost keşke anılarda yaşasaymış, paşa paşa gönlümdeki eski tahtında kalsaymış. 'SATC 2' tam bir hayal kırıklığı! Tamam! Carrie, Miranda, Samantha ve Charlotte'u tekrar görmek harika! Ama ne şehir var ne seks!
NEW YORK FİGÜRAN OLMUŞ
Her bölümünde birden fazla çok sağlam ana fikri olan, güldürürken size hayatı ve kendinizi sorgulatan bir dizidir SATC. Gelin görün ki ikinci filmde tamamen bir boşluk söz konusu. Evli ve çocuklu, evli ve çocuksuz kadınlar durumundan öteye geçememiş. Ortaya hiçbir soru atmadan, sizi hiçbir düşünceye sürüklemeden iki buçuk saate yakın bir film çekilmiş. Dizinin başrol oyuncusu New York, figürana döndürülmüş. Hadisenin üçte ikisi Abu Dabi'de çekilmiş. Bravo! Ortada birkaç güzel elbise, komik Samantha, memeleri ağzına giren koltuk kavgasındaki toy Carrie, çocuk pışpışlayan Charlotte, dini inançlarla saçma sapan dalga geçen, ne demek istediğini bilmeyen bir bakış açısı dışında bir şey yok yani. Modern şehirli kadının sesi kısılmış, bizim harika hatunlar, ortalama kadınlara döndürülmüş. Ben bu dörtlünün 40'lı yaşlarından çok daha sağlam bir hikaye beklerdim. Yani demem o ki, 'SATC 2' henüz vizyona girmedi diye üzülmeyin. Filmi izleyince daha çok üzüleceksiniz. Hadi hoş geldim, yarın görüşürüz...
