Bazıları planlıdır, bazıları benim gibi plansız. Hadi itiraf ediyorum; plan yapmaya, sonraki adımı bilmeye alerjim var benim. Vardır, öyle ajandasını doldurmayı beceren, imrendiğim bir insan modeli. Hani, diyelim şehre yeni açılan bir restorana iki hafta önce rezervasyon yaptıran. Cumartesi programı hafta başından belli olan, aylar sonra yapacağı seyahatin, gideceği konserin biletlerini şimdiden alan.
CANIM BANA İNAT...
Onlar hep geri sayarlar. Bense o gibi durumlarda sanki ecelime geri sayarım. Elim ayağım bağlanmış gibi gelir. Bir; planım olmasın, iki; sonra yapacağım şey belli olmasın. Sinir basar, ateş basar bünyemi. İlle de kaçmak, son anda caymak isterim. Yahu ben sabah uyandığımda öğle yemeği için program yapmak zorunda kaldığımda bile gerilirim. Ya canım üç saat sonra orada olmak istemezse, ya canım o yemeği çekmezse... Benim tatlı canım da sırf bana inat. Akılsız kafam sen kalk Hıncalım'a söz ver. Hani şiir tartışmamız vardı ya... Hani Hıncalım şiir gecesine gidip yeni nesil kadınların kulağına şiir okuyan erkekler olmadığını yazmıştı ya. Bu genç kadınları anlamıyordu ya. Ben de demiştim; şiir tek kişiliktir. Sonra sormuştum Twitter'da beni takip eden genç kadınlara. Onlar da kulaklarına bir erkek şiir okuduğunda güleceklerini, böyle bir sahnenin gerçek dışı olduğunu söylemişlerdi ya. "O zaman kalk gel, gel de ne kaçırdığını gör" buyurmuştu Hıncalım bana. 17 Ocak'ta Bedri Rahmi Eyüboğlu Şiir Gecesi'ne, İş Sanat'a. Bendeki de inat, "Hodri meydan Hıncal Uluç; geliyorum, geleceğim varsa, senin de göreceğin var" edasıyla köşemden söz verdim işte. Yahu sen kim, üç hafta sonraya söz vermek kim. 17 Ocak sabahı geldi. İşler yığılmış, stüdyoda günlerim sayılı, benim işim bitecek ki, Nazan Öncel stüdyoya girecek. Albüm fotoğraflarını seçmem gerek, grafikerlerle, ekiple toplanmam gerek.
NEREDEN ÇIKTIN SEN?
Ama İş Sanat'taki geceye gitmemem de sonum demek. Artık bir ömür Hıncalım'ın dilinden kurtulamam. "Sözün söz Ayşe, yürü" dedim, bütün işleri erteledim. Saat 8'e 10 kala İş Sanat'ın merdivenlerini koştura koştura çıktım. Hıncalım, fuayede oturuyor. Aaa! Resmen beni gördüğüne bozuldu. "Kafamda yazımı yazmıştım, seni bitirecektim, nereden çıktın!" demez mi? Dedim; "Size bu kozu verir miyim hiç?" Koltuğumuza oturduk. Perde açıldı. Nefis bir sahne hazırlamışlar. Tilbe Saran, Metin Belgin, Bülent Emin Yarar, Hakan Gerçek başlıyor Bedri Rahmi şiirlerini okumaya. Zafer Erdaş bağlaması ve türküleri ile giriyor araya. Fonda Bedri Rahmi'nin resimleri... 'Karadut', 'Arkadaş Dökümü', 'Çakıltaşı', 'Sitem', 'Eskici', 'İstanbul Destanı', 'Sevda Üstüne'... Tam 1 saat 10 dakika Bedri Rahmi... Nefis bir geceydi. Her anında pişman oldum daha önce şiir dinletilerine gitmediğime. Tilbe Saran'dan, Hakan Gerçek'ten, Metin Belgin'den, Bülent Emin Yarar'dan sevdiğim şiirleri dinlemediğime. Ben duygulandıkça Hıncalım döndü, "Yaaa ben sana dememiş miydim" bakışını attı bana. Gecenin sonunda da "Siz yeni nesil kadınlara çok üzülüyorum, şiirlerle yaşamıyorsunuz aşkı, kulağınıza şiir okuyacak erkekler yok" gibi bir şeyler söyledi.
ŞİİR SADECE BENİMDİR
Bense o anda hâlâ içimden 'Susadım'ı tekrarlıyordum, Bedri Rahmi'den... "Susadım... Üç tane elma soydular, üç tane portakal Nafile Bir bardak suyun yerini tutmadı. Acıktım. Kuş sütü, kuru üzüm getirdiler Nafile Bir çimdik somunun yerini tutmadı. Seni düşündüm sevgilim şükrederek.. Su gibi aziz olasın her daim Ekmek gibi mübarek." Şimdi Hıncalım'a dönüp de "İstersem 2 bin kişiyle şiir dinleyeyim, şiir yine sadece benimdir" diyemedim. "Her erkek Metin Belgin, Bülent Emin Yarar değil ki" diyemedim. "Aşkı şiirlerle yaşamak değil, şiirlerle kendi kendime aşk yaşamak bana zevk veriyor" diyemedim. "Babam da anneme şiir okumamış" diyemedim. "Sizin aşklarınız eminim çok güzeldi ama devir değişti, ben sen değilim. Senin gibi sevmeyi bilmiyorum ama yine de çok sevebiliyorum" diyemedim. Neyse... Hıncalım'a buradan çok teşekkür ederim. İnat uğruna gittiysem de unutamayacağım bir gece yaşattığı için. Bundan sonra İş Sanat'ın şiir geceleri takibimde. Sizin de olsun, üstelik o şahane dakikalar ücretsiz.