İngilizce'de 'control freak' diye bir terim vardır.. Kısa yoldan Türkçesi; 'kontrol manyaklığı'.. Çok özetle, saçmalamaktan korkan, cetvel üzerine yaşam kuran, hayatının kontrolünü elinden kaçırmaktan ölesiye korkan insanlara deniyor. Hiç bana göre işler değil tabii bunlar... Benim yaşam felsefem; "Bırak dağılabildiği kadar dağılsın, elbet bir gün toparlanır!" cümlesi üzerine kurulduğu için, kontrolü kaybetmekten falan hiç korkmam. Hem insanın korktuğu başına gelir zaten.. 'Gelsin hayat, bildiği gibi gelsin', di mi ama? Fakat işte bu dertten muzdarip olanların bazıları, işi öyle abartıyorlar ki, kendilerine ancak yatarak tedaviyi önerebiliyoruz! Romanya'da bir adam ölmeden kendi cenazesini düzenlemiş.
BENDEN SONRASI TUFAN
Hani bir aksaklık olacak mı, her şey düzgün gidecek mi, bir görsün istemiş. Organizasyonu yapmış, milleti toplamış, tabuta kurulmuş, çukura yatmış, başında ağıtlar yaktırmış ve çıkan sonuçtan çok memnun kalmış, "Artık huzur içinde ölebilirim" demiş. Bu adamı aslında öldükten sonra bir çukura atıp üzerine kireç dökmeli. Yeniden yeşermesin, tohumları falan saçılmasın diye... Sen artık ölmüşsün, gitmişsin. Cenazen davullu zurnalı olsa ne olur, küllerin havaya savrulsa kaç yazar? Benden sonrası tufan! Mesela; şahsen şimdiden vasiyetimdir, bana öyle alengirli mezar, şakşaklı tören falan yapılmasın! Ama tanıdığım herkes Alsancak Hocazade'nin avlusuna toplansın.. Onu isterim bak. Makara tukara aynen devam etsin. Her cenazede sinirler gerilir, gevşer, bir şey olur ve illa ki birileri gülme krizine tutulur ya... Ölen en yakını bile olsa.
MAKARALARI KOYVERİN
İşte benim cenazede böyle kikirdeyenler falan olursa, kimse 'cık cık'lamasın, ayıplamasın.. Herkes makaraları koyvermekte özgür çünkü. Ölenlerin bizden çok daha iyi şartlarda başka bir hayata kavuştuklarına inancım tam benim. Belki de bu yüzden bütün semavi dinlerde 'ağıt yakmak, ölünün ardından bağırıp çağırıp dövünmek' yasaklanmıştır. Tamam zil takıp oynayacak halimiz de yok ama, üzüldüğümüz sadece gideni bir daha, en azından 'bu hayatta' göremeyecek olmamız, olmalı. Ben böyle düşünüyorum. Ve doğrusu o anı çok da merak ediyorum. Yani 'Sevgili'ye kavuşmayı!