Belki inanması zor ama 'zayıf' olmak, her zaman bu kadar 'in' değildi. Eskiden kilolu olmak; zenginliğin ve gücün göstergesiydi.
Şimdi ise tam tersi... Zenginler, kilo vermek için diyetisyenleri ve spor hocalarıyla birlikte yaşıyor.
Dün televizyonda yeni bir yemek programına gözüm takıldı; konuk Hugh Jackman'dı.
Izgarada pişmiş somonun üstüne şerit halinde kesilmiş havuç, taze soğan, nane, kavrulmuş fıstık, zeytinyağı ve sirkeden oluşan salatayı servis yaptılar. Çok lezzetli görünüyordu.
Jackman, somonu tattı ve ardından "Çok lezzetli, ama benim spor hocam daha az kalorili olsun diye, bunun üstüne fıstık yerine badem koyardı" dedi. Bu cümlede gösteriyor ki; kadınlar kadar erkekler de kiloya takıklar...
DİYETİN ÖNCÜSÜ LORD BYRON
Peki nasıl bu noktaya geldik?
Bir gram fazla kilodan kurtulmak için, ne zaman yorgun savaşçı gibi yaşamaya başladık?
Tarihçi Louise Foxcroft'a göre, 19'uncu yüzyılda yaşamış romantik şair Lord Byron; ilk diyet ikonlarındanmış. Byron, sabahları ince bir dilim ekmek ile şekersiz çay, akşamları da hafif bir sebze yemeğinin yanında maden suyu içermiş.
Geceyi de bir bardak yeşil çay ile bitirirmiş.
Bu diyet ona 'soluk ve ince' bir görünüm verdiği için elit dünyada, özellikle de kadınlar arasında popüler olmuş.
Byron, "Bir kadının feminen güzelliğe sahip olması için ıstakoz salatası ve şampanya dışında, hiçbir şey yerken veya içerken görülmemesi gerekir" dermiş. Lord Byron'ın anlamsız ve katı rejim tavsiyeleri sayesinde ünlülerin diyetlerini takip etme takıntısı başlamış.
APLANTI GÖSTERGESİ
Ünlülerin rejim programlarına harcadıkları para, zaman ve enerji; en azından benim için akıl alacak gibi değil! Neye sahip olurlarsa olsunlar, yine de kendilerini 'yeterli' hissetmiyorlar.
Sürekli çekiciliklerini ve dolayısıyla popülerliklerini kaybetme korkusu ile yaşıyorlar. Onlar gibi 'ince ve güzel' görünmeye kafayı takmış sıradan insanlar da milyarlarca dolarlık diyet endüstrisini besledikçe besliyorlar.
Sağlıklı yaşamı savunabilirsiniz, ama fıstık ve badem arasındaki farka kafayı takmak, bence sağlıktan çok saplantılı yaşamın göstergesi.
Aslında kiloya kafayı takmış zayıflar, şişmanlardan daha huzursuzlar bu konuda... Eğer bir gram fazla yağa katlanamayanlardansanız, ben ne yazarsam yazayım faydası yok!
O yüzden 2011'in en popüler diyetlerini sizin için yazayım bari. Artık hangisi aklınıza yatarsa onu uygularsınız...
2011'İN EN POPÜLER DİYETLERİ...
Dukan diyeti: Kate Middleton'ı ip gibi bırakan Fransız diyeti, şu aralar en popüleri...
Bu diyetin dört aşaması var. İlk aşamada sadece yağsız, yüksek proteinli yiyecekler var.
İkinci aşamaya; nişastasız sebzelere başlayabilirsiniz.
Üçüncü aşamada; yiyeceklerinize biraz karbonhidrat ve meyve ekleyebilirsiniz. Son aşamada ise haftanın altı günü istediğinizi yiyebilirsiniz, ama mutlaka bir gün ilk aşamayı uygulamanız gerekiyor. Bu diyetin böbrekleri zorladığı söyleniyor.
Paleo diyeti: 'Taş devri diyeti' olarak da biliniyor. Yiyecekler doğadaki şekline en yakın olarak tüketiliyor. Şeker ve un gibi işlenmiş gıdalardan uzak durarak istediğinizi yiyebiliyor; hayvansal yağları tüketebiliyorsunuz. Bu diyet, en sağlıklılarından biri olarak kabul ediliyor.
Dash diyeti: Hipertansiyon tedavisine ek olarak öneriliyor. Hayvansal yağlar ve kırmızı eti azaltmak büyük önem taşıyor. Daha çok protein içeren tahıllar, fındık, ceviz, meyve ve sebze yeniyor.
17 gün diyeti: Bol yeşil çayın içildiği; yüksek proteinli gıdaların, etin, karbonhidratın, meyve ve sebzenin tüketildiği diyet olarak tanımlanıyor.
Glutensiz diyet: Bu diyette; buğday, arpa, yulaf, çavdar ve bunları içeren gıdalar kesinlikle tüketilmiyor.
Sebze ve meyve suyu temizlemesi: Bu diyette; et, süt ve yumurtadan uzak durulup; sebze suları ile vücut toksinlerden arındırılıyor.
Bazıları yılda bir veya iki kez, 21 gün boyunca uyguluyor. Bana sağlıklı gelmiyor, özellikle sonrasında tekrar çok yemeye devam ediyorsanız...
