'Bir Liderin Doğuşu: Recep Tayyip Erdoğan' kitabında, Başbakan'ın siyasi hayatı yer alıyor. Kadim dostu Mustafa Gündoğan'ın, 'Artık sizi göremeyiz' sözlerini hiç unutmayan Erdoğan, Başbakanlık'taki ilk gününde herkesi dışarı çıkardı ve onunla bir saat baş başa görüştü. Siyasetin taşlı tozlu yollarında 3 Kasım'da iktidardaki 8. yılını dolduracak olan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın siyasi yaşamının önemli bir kesiti 'Bir Liderin Doğuşu: Recep Tayyip Erdoğan' adıyla kitaplaştırıldı. Meydan Yayınevi'nden piyasaya çıkacak olan kitap, Erdoğan'ın siyasi yaşamındaki yol arkadaşlarından AK Parti İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ile Şair-Yazar Ömer Özbay tarafından kaleme alındı. Kitapta, Erdoğan'ın gençlik yıllarından başlayarak Başbakanlık koltuğuna oturduğu güne kadar geçen siyasi yaşamı ele alınırken, Pınarhisar Cezaevi'nde yattığı 4 aylık mahpusluk günlerinin bilinmeyen yönleri de anlatılıyor. Kitapta, Erdoğan'ı, Pınarhisar Cezaevi'nde susturacaklarını söyleyen MİT görevlisi kimdi? İsviçre'nin Türkiye Büyükelçiliği'nde görevli MİT'çiden bu kararı duyan ve soluğu İstanbul'da alan Hasan Yeşildağ, 'Reis'i korumak için kendini zorla cezaevine nasıl attırdı?' sorularına yanıt veriliyor. Roman tarzında kaleme alınan, Erdoğan'ın dünden bugüne siyasi yolculuğunu yansıtan kitaptan kesitler şöyle: AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesi dış dünyada da yankılandı. Bunun üzerine parti kurmayları, Erdoğan’ı dönemin ABD Başkanı Bush’la buluşturmak için yoğun çaba sarf etti. Ama ilk girişimler, bürokratik zihni engellere takıldı. Kitapta, Erdoğan’ı Beyaz Saray’daki tarihi Bush görüşmesine taşıyan süreç Cüneyt Zapsu’nun ağzından şöyle yansıtıldı: “... Gördük ki, dış dünyada ve ABD’de AK Parti’yi ve özellikle de Tayyip Erdoğan’ı merak ediyorlar. Ben, bunu fırsata çevirebileceğimizi düşünerek, o zamanki Büyükelçi Faruk Loloğlu’na durumu açtım ve ‘Bush’tan randevu alabilir miyiz?’ diye sordum. Keşke sormaz olaydım; adamın beni bir dövmediği kaldı. ‘Şu anda, en az 100 devlet başkanı randevu bekliyor, kaldı ki Tayyip Erdoğan ne devlet başkanı ne de başbakan, Cüneyt Bey, bu işler işadamlığına benzemez’ diyerek, teklifime hiç yüz vermedi. Canım sıkılmıştı. O sırada, Tayyip Bey İsveç’teydi. Telefonla arayıp kendisine bilgi verdim. Sonra bazı temaslarda bulunduk ve sonuçta ABD’den davetiye geldi. Loloğlu’na kalsa, böyle bir görüşme önümüzdeki yüz yıl içinde bile çok uzak bir ihtimaldi.” Beyaz Saray’da yapılan görüşmede George W. Bush, Tayyip Erdoğan’ı “Ben, bir tek Tanrı’ya inanıyorum; sizin de öyle olduğunuzu duydum. Tanrı’ya inanan iki insan olarak, birlikte çok iyi çalışabileceğimizi umuyorum!” sözleriyle karşılamış ve konuğunu en üst düzeyde ağırlamıştı. Beyaz Saray’da yapılan görüşmede George W. Bush, Tayyip Erdoğan’ı “Ben, bir tek Tanrı’ya inanıyorum; sizin de öyle olduğunuzu duydum. Tanrı’ya inanan iki insan olarak, birlikte çok iyi çalışabileceğimizi umuyorum!” sözleriyle karşılamış ve konuğunu en üst düzeyde ağırlamıştı. PAŞAM SÖZ VERDİK ‘Peki, Paşam!’ dedim. Cuma akşamı Erkan Mumcu, Hasan Özer ve Miraç Akdoğan’la beraber yola çıktık. Cumartesi günü il teşkilatında yapılacak tören için İstanbul’a gidiyoruz. Biz yoldayken Tuncer Kılıç yeniden aradı: ‘Benim kulağıma bir şeyler geldi’ dedi, ‘Siz bir yaramazlık mı yapacaksınız?’, ‘Yarın, Erkan Bey’le AK Parti’ye katılacağız, onu mu kastediyorsunuz? ‘Öyle bir şey yaparsanız pazar günü bize gelemezsiniz!’ dedi. ‘Takdir sizin, komutanım’ deyip kapadım telefonu. İstanbul’a yaklaşırken, Paşa tekrar aradı: On dakika kadar konuştuk. Sonra Erkan Bey’i istedi, en az yirmi dakika da onunla konuştu. Laf uzayınca, Erkan Mumcu: ‘Paşam söz verdik gidiyoruz, bu konuda sizinle anlaşamayacağız’ diyerek, kestirip attı. Paşa da bir daha aramadı...” HALLEDERİM! Ahmet Özal, odasında yalnız değildi; yanındaki misafirini Tayyip Bey’le tanıştırdı: “Arkadaşım, Ülkemizin güzide işadamlarından...” İzzet ikram faslı sürerken bir taraftan da seçimle ilgili değerlendirmeler yapılıyordu. İşadamı, “Benim yaptırdığım kamuoyu araştırmalarına göre, siz önde görünüyorsunuz” dedi. “Fakat yine de işi sağlama almak için son bir hamle yapmalısınız.” “Nasıl bir hamle yapmamızı öneriyorsunuz?” “Bu son haftayı, tam sayfa gazete ilanlarıyla değerlendirebilirsiniz.” dedi Ve ardından: “İmkanlarınızın elvermediğini biliyorum” diye ekledi. “Eğer müsaade ederseniz işin bu tarafını ben halledebilirim; siz sadece görsellerinizi hazırlayın, yeter.” Tayyip Erdoğan, lafın dönüp dolaşıp buraya geleceğini daha başından sezmişti sanki; karşısındakinin başka bir şey söylemesine fırsat vermeden toparlanıp kalktı: “Tavsiye ve teklifleriniz için teşekkür ederim!” dedi, “Ama ben böyle bir yükün altına asla girmem!” Bu isim, sahibi olduğu ‘Gökkafes’ adıyla bilinen kaçak inşaatının imar sorunlarını ‘Müstakbel Başkan’a yıkmak isteyen iş adamı idi. Aldığı cevapla baltayı taşa vurduğunu anlayınca, oturduğu yerde öylece kalakalmıştı. “Biz İstanbul’dan siz Kayseri’den” SABAH, AK Parti İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve Şair-Yazar Ömer Özbay, tarafından kaleme alınan “Bir liderin doğuşu: Recep Tayyip Erdoğan” kitabında, Başbakan Erdoğan’ın bilinmeyen anılarını anlatmayı sürdürüyor. 1991’de RP’den milletvekili adaylığı teklifi alan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, Erdoğan “Biz İstanbul’dan, siz Kayseri’den, başka arkadaşlar başka şehirlerden... Bu partiyi dönüştürebiliriz” sözleriyle ikna etti. GÜL ANLATIYOR “Fakülteye devam etmemiz imkansız bir sürece dönüşünce, bizim için okul MTTB (Milli Türk Talebi Birliği) oldu. Her gün derse giriyor gibi MTTB’ye gider, bütün günümü orada geçirirdim. Tayyip Bey’i de orada tanıdım; o zamanlar henüz lise talebesiydi. Orta Öğretim Komitesi’nde ve MTTB’nin diğer birimlerinde aktif görevler alıyordu. O sıralar fazla popüler olan ‘münazaralarda ve ‘şiir okuma matinelerinde kendisini izleme imkânım olurdu. 12 Eylül’den sonra fakülteyi hızla bitirdim. Ardından da uzunca bir süre yurtdışında kaldım. Tatillerde Erdoğan’ın da olduğu MTTB’li arkadaşlarımla görüşmeyi ihmal etmezdim.” 1991 yılında RP’den milletvekili adaylığı teklifi alan Gül kararsızdır. Bu sırada eski arkadaşı RP İstanbul İl Başkanı Tayyip Erdoğan’la görüşür. Gül, bu görüşmeden sonra nasıl ikna olduğunu şu sözlerle anlattı: “Erdoğan, benle konuştu ve Milli Görüş hareketinin gençlere ihtiyacı olduğunu söyledi. ‘Biz İstanbul’dan siz Kayseri’den, başka arkadaşlar başka şehirlerden... Bu partiyi dönüştürebiliriz. Biz halka yabancı değiliz. Birlikte çalışarak onlara ulaşmanın yol ve yöntemlerini bulabiliriz.’ diyerek adaylık teklifini kabul etmem için ısrarcı oldu.” ‘TEK ADAY ERDOĞAN’ Parti kararını cezaevinde verdi ERDOĞAN, kitapta parti kurma fikrinin ilk kez Pınarhisar Cezaevi’nde düşündüğünü şu sözlerle anlatıyor: “Siyaset yapan birçokları gibi ben de siyasetin nihai noktalarına Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığına ulaşmayı elbette düşünmüşümdür. Ama bunları hep siyasete başladığım yapı içinde ve doğal gelişmelere bağlı olarak düşünüyordum. Milli Görüş’ten ayrı bir siyaseti ve liderliği ilk kez hapishanede düşündüm. Yoksa benim bir gün lider olacağım (olumlu/olumsuz) hep konuşulurdu. Hatta RP’nin kapatılmasına doğru, kapatılmanın kaçınılmaz olduğu anlaşıldığı günlerde yeni kurulacak partinin genel başkanı kim olsun diye yapılan bir araştırmada yüzde 85 benim adım çıkmıştı. Bunu ben bildiğim gibi ilgili herkes de biliyordu. Ankara’da toplantılar yapıldı, benim de katıldığım bu toplantılarda katılımcılar da teşkilat gibi benim Genel Başkan olmamı istediler. Ben de üzerimize düşenin gereğini yaparız dedim. Ancak buna rağmen Hoca, Recai Bey’i işaret etti; o, hareketi büyütecek adamdan çok kendine tabi olacak birini arıyordu. Öyle olmasaydı olaylar böyle gelişmezdi. O zaman da şartlar müsaitti. Başarılı sonuçlar alırdık, ben hep buna inanmışımdır.” İlk yol ayrımı 1978’deydi MSP, 1977 seçimlerinde bozguna uğradı. Oy oranı yüzde 11.80’den yüzde 8.5’e düşmüştü. Erdoğan’ın da içinde bulunduğu bir grup bu yenilginin sebeplerinin araştırılarak sorumlularının tespit edilmesini yeni bir anlayışla partinin yönetilmesini Erbakan’a iletiler. Erbakan’ın sessizlikle karşılaması üzerine yenilik isteyen grup, partinin 15 Ekim 1978’deki 4. Büyük Kongresi’nde Korkut Özal’ın ön ayak olmasıyla ikinci bir liste çıkarırlar. O kongrede, ikinci listeyi destekleyenlerden biri de henüz 24 yaşında olan ve İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı sıfatıyla delegeler arasında yer alan Erdoğan’dır. Fazilet Partisi’nin 14 Mayıs 2000’de yapılan kongresinde iyice su yüzüne çıkan ‘yenilikçi, gelenekçi’ ayrışmasının kökleri de ilk defa 1978 kongresinde ortaya çıkan bu ‘ikinci liste’ olayına kadar uzanır. ... Hasan Yeşildağ, konsolosluktaki işlerini bitirmiş, çıkmak için kapıya yönelmişti. Güvenlik bankosunda oturan polis memurunu görünce durdu: 'Cengiz Abi burada mı ?' 'Yukarıda.' Cengiz Bey, Hasan'ı karşısında görünce sevinmişti. Odada kendinden başka asker tıraşlı, koyu takım elbiseli iki kişi daha vardı. 'Hasancığım, hoşgeldin!' dedi. 'Seni misafirlerimle tanıştırayım: 'Türkiye'den geliyorlar. İkisi de bizden emekli. Çok değerli ağabeylerimiz!' O sırada, televizyondaki habere dalmışlardı. Spiker, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'na verilen hapis cezasının Yargıtay tarafından onaylandığını söylerken, arka planda Erdoğan'ın görüntüleri yer alıyordu. KESMEDİNİZ SESİNİ PINARHİSAR DA HAZIRLIK Yıllar sonra Davos'ta 'One minute' çıkışı ile dünya gündemine damgasını vuran Erdoğan, cezaevinde yattığı dört ay boyunca haftada iki gün İngilizce kursu aldı. 4 ay boyunca 30 binden fazla ziyaretçi kabul etti, 13 bini aşkın mektubu kendi el yazısı ile yanıtladı. Bir keresinde, 'Çok yoruldunuz. Bu mektubun cevabını ben yazayım' diyen arkadaşını fırçaladı. Çorum'dan yazan imam hatipli kızın mektubuna, tıpkı diğerleri gibi cevap verdi. Yeşildağ, 'Reis'i çok duygulandıran iki ziyaretçiyi hiç unutmuyorum' diyor ve şöyle devam ediyor: 'Bunlardan biri Fenerbahçeli kas hastası Sedat, diğeri denize dalarken boynu kırılıp felç olan, Kara Hasan. İkisi de sedye ile gelip Başkan'ı ziyaret etmişlerdi.' İlk sabah kahvaltımızın mükemmel olmasını istiyordum. Özene bezene müthiş bir kahvaltı sofrası hazırladım ve Reis'i buyur ettim. Masayı görünce: 'Hasan bu ne?' dedi. 'Hemen kaldır bunları! Kahvaltı masamızda, ekmek dahil üçten fazla çeşit bulunmayacak, buna bilhassa dikkat edelim!' AKLIM O İSTİHBARATÇIDA SİYAH KAR MASKELİ Erdoğan'ın, Pınarhisar Cezaevi'ndeki son günüydü. Çıkış hazırlıkları başlamıştı. Kader arkadaşı Mustafa Gündoğan, 'Başkanım. Hamdolsun bu da bitti. İnşallah bir gün bu ülkenin Başbakan'ı olacaksınız; lâkin biz o günlerde yanınızda olamayacağız!' Tayyip Bey, keyifliydi; gülümseyerek, 'Bak, Mustafa!' dedi, 'İşte sana söz. Eğer bir gün Başbakan olursam ilk görüşeceğim kişi sen olacaksın!' (Mustafa Gündoğan belediye günlerinden beri yanındaydı. Cezaevine girince o da Pınarhisar'da ev tutmuş her gün Erdoğan'ı ziyaret etmişti.) CEZAEVİNDE SUİKAST GİRİŞİMİ İki rekat şükür namazı kıldıktan sonra yanında duran Hasan Yeşildağ'a döndü: 'Ben yeleğimi giydim! Çıkabiliriz' dedi. Erdoğan 9 Mart 2003 Siirt yenileme seçimleri sonrasında Başbakan oldu. AK Parti Genel Merkezi'nde tebrikleri kabul ettikten sonra odadakilere 'Beni biraz yalnız bırakır mısınız?' dedi. Oda boşalırken, köşede bekleyen bir kişiye 'Mustafa sen kal' dedi. Erdoğan, sözünü tuttu ilk görüşmeyi onunla yaptı. Hem de bir saate yakın. Hâkime 'sarhoş' dedi Hakim, gözlerini zor aralayıp şöyle bir bakar, cevap vermeye mecali yoktur. Erdoğan, birkaç gün sonra savcılığa ifadeye çağrılır. İlçe Seçim Kurulu Başkanı, hakime hakaretten hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Bayrampaşa Cezaevi'ne konulur. İlk duruşmada tahliye olur. Kısa süreli de olsa Erdoğan'ın bu ikinci mahpusluğudur ve cezaevi hatıraları giderek çoğalmaktadır.