KAHİRE - Bu yıl patlayan Arap isyanları ve devrimleri, muhafazakâr aktivistleri gelecek on yıllara dair değerlendirmeler yapmak zorunda bıraktı. Ve bölgenin dört bir köşesinde iktidara ulaşma ihtimali, yeni siyasi düzenin nasıl bir biçim alması gerektiğine dair tartışmayı da ateşledi. Birçokları en önemli mücadelelerin artık muhafazakârlarla laikler arasında değil, muhafazakârların kendi arasında yaşanacağını, bu minvalde daha tutucu olanlarla daha liberal olanların kavgasına tanık olunabileceği kanaatinde. Akademisyen Azzam Tamimi, "Bu geleceğin mücadelesi" diyor. Tunus'ta yeni anayasa için kurucu bir meclis seçilecek. Seçimlerde muhafazakâr lider Raşid Gannuşi ve partisi Nahda'nın açık ara kazanması bekleniyor. Gannuşi'nin biyografisini de yazan Tamimi, "Geleceğin gerçek mücadelesi, dindar bir halkın isteklerini kimin karşılamaya ehil olduğu noktasında yaşanacak. Muhafazakârlar ve laiklerden ziyade, kimin muhafazakâr, kimin daha muhafazakâr olduğuna dair bir tartışma olacak bu" diyor. Arap dünyasında son on yılların en dramatik dönemi yaşanıyor. Otokrasiler çöküyor ve birdenbire ortaya çıkan enerjik partiler yeni bir düzen inşa etmeye girişiyor. Bunun başlangıcı ise Tunus'ta ve ardından Kasım'da Mısır'da düzenlenecek seçimler olacak. Tartışmanın merkezinde muhafazakâr bir ortamdan yükselen, fakat özünde laik devleti benimseyen yeni bir siyasetçi nesli var. Bazı akademisyenlerin hâlihazırda "post-muhafazakâr" diye nitelediği bir akım bu. En önde gelen örneği ise Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi. Gannuşi de, Erdoğan'ın partisinin ulaşmayı başardığı hedefi (muhafazakâr olan, fakat özgürlükleri koruduğu farz edilen bir sistem dâhilinde çalışan bir partinin önderliğinde müreffeh, demokratik bir Müslüman ülke) göstererek, ortak bir arzudan söz ediyor. Libya'nın en önemli muhafazakâr lideri Ali Sallabi de ciddi bir etki kaynağı olarak Gannuşi'yi gösteriyor. Mısır'da devlet başkanlığı için yarışan Müslüman Kardeşler'in eski liderlerinden Abdül Münim Ebu El Fütuh, ülkede yeni kurulan benzer birkaç parti gibi devletin İslam hukukunu yorumlamaktan veya dayatmaktan kaçınması gerektiğini savunuyor. Suriye'deki aktivistler arasında da, devrilmesi halinde Beşar Esad diktatörlüğünün ardından sivil mi, yoksa İslami bir devletin mi kurulması gerektiğine dair tartışmalar tüm hızıyla sürüyor. Mısır, Tunus ve Suriye'de, siyasi İslam içindeki en katı akım niteliğindeki Selefilerin ortaya çıkışı, bu toplumlardaki en çarpıcı gelişmelerden biri. Fakat Erdoğan "Mısır'da laik bir devlet" umudunu dile getirdiğinde (bundan kastının bütün inançlara eşit mesafede bir devlet olduğunu söylüyordu) daha önce Türkiye modelini örnej gösteren Müslüman Kardeşler liderleri hemen tepki gösterip Türkiye'nin Mısır için bir model oluşturamayacağını söyledi. Akademisyen Tamimi, Müslüman Kardeşler gibi bazı ana grupların, giderek ağırlığını koyan ve sansür ve faizsiz bankacılık taleplerini tavizsizce dile getirmeyi sürdüren muhafazakâr tabanın nefesini ensesinde hissettiğini öne sürüyor. Kahire'de geçenlerde düzenlenen bir Selefi protestosuna katılan 26 yaşındaki Muhammed Nadi adlı öğrenci, "Demokratik sistem çoğunluğun sesinin kabul göreceği anlamına mı gelir?" diye soruyor ve ekliyor: "Biz muhafazakârlar olarak çoğunluğuz. Neden bize azınlıkların, yani liberallerin ve laiklerin görüşlerini dayatmak istiyorlar? Tek bilmek istediğim bu."