DİŞLİYİM, ÇALIŞKANIM, İNATÇIYIM
- Sizi bulmuşken şiirden bahsetmemek olmaz. Bu evden çıkacak güzel şiirler de okuyacak mıyız?
- Şairin Romanı'nı yazarken hem kendi şairliğimin üstüne hem şiir üstüne düşündüm. Sadece yazılı edebiyat türü şiirden söz etmiyorum, hayatta öldürdüğümüz şiirden de söz etmeye çalıştım. Var oluşun da bir şiiri var. Bir yandan da bu kitap beni şöyle mutlandırdı: Ben bu kadar çabuk benimseneceğini, bu kadar doğru kavranacağını tahmin etmiyordum. İnsanların bu kitapta yazılan şeylere ihtiyacı varmış. 'İyi ki bu işi yapıyorum, hâlâ ümit var,' dedim.
- Böyle bir okur olduğu için değil mi?
- Elbette. Benim edebiyatım insana bir iç gücü kazandırmayı hedefliyor. Çünkü zor bir dünyada, zor bir ülkede, zor bir çağda yaşıyoruz. Dolayısıyla üç günü iyi gelecek, plasebo hapı verir gibi şeylerle uğraşacak halimiz yok. İyi edebiyatın yüzyıllara yayılan bir etkisi var. O yüzden edebiyata yeni başlayan genç arkadaşlara hep 'Kalbinizi ve mürekkebinizi temiz tutun,' diyorum. Dikkatli olmamız gereken şey, temel cevherimizetözümüze dönüp bakmak. Edebiyat bir sığınak, belki de bir lüks. Yazdığım her şeyin doğru okunması konusunda şanslıyım. Her şeye rağmen bu ülkenin insanları beni sadece kalemimle yaşatacak bir okurluk serüveni yaşadılar. İkinci bir işte çalışmak zorunda kalmadım yıllardır. Sadece kalemin ucundan dünyanın en helal paralarından birini kazanıyorum. Kimsenin sırtından, kimsenin mağlubiyetinden, kimsenin mağduriyetinden nemalanmadım.
BELKİ YAZI DA BİR BÜYÜDÜR
- Tam da Şairin Romanı'nın çıktığı bir dönemde, buraya taşınmanız ne büyük tesadüf değil mi? Roman doğaya selam dururken.
- Evet çok tuhaf. Şairin Romanı'nda 'Yazgının Çapraz Atkısı' diye bir bölüm var. Herhalde yaza yaza çağırıyorum, belki yazı da bir büyüdür bu anlamda. Şu gördüğünüz dört direk çardak olacak, üstü bambularla kaplanacak, aşağı dönecek ve tam önüne bir uyku sediri konacak, öğlen uykuları için.
- Aman Tanrım, gerçekten mi? Muhteşemmiş.
- 50 sene sonra kendime bir ödül veriyorum. Ben ev insanıyım, işim de demlenmeyi, derinleşmeyi gerektiriyor. Şairin Romanı'na dönersek, insanların beni kime benzettikleri kadar, kendilerinin kime yakınlık duydukları çok önemli.
- Ben Tarkusyu'ya bayılmıştım. O da sizi andırıyor, peşine düştüğü kelimelerle.
- Evet sözlükçü değil mi? Ben Şairin Romanı'nın dramatik yapısını bir dağa benzetiyorum. Yavaş yavaş çıkıyorsunuz, kokularla-renklerle yükseliyorsunuz, sonra inmeye başlıyorsunuz. Zaten başka bir dünya kuramıyorsan, niye yazıyorsun? Şairin Romanı'nın da bir yaşı var, o kitap insanın 20'li, 30'lu yaşlarında yazabileceği bir şey değil. Şimdi bu eve de bagajım yüklü geldim, beklettiğim şeyler var.
- Neler var beklettiğiniz?
- Bir kere ciddi bir İstanbul romanı var, hacimli bir şey olacak. Otobiyografik olarak yazdığım Harita Metod Defteri, 2012'nin ilk kitabı olacak, yarıladım. Notları toplayacağım bir yandan. Kitapları getirirken eleyerek getireceğim, taşınmanın tadına varmak istiyorum. Şarabı dilinizle damağınızın arasında gezdirmek gibi, evet bu burada iyi oldu, bunun şimdi zamanı demek.
Kedimi Erguvan'a emanet ettim
- Üzüntünüzü hatırlatmak istemem ama, bu evin yakın zamanda kaybettiğiniz kediniz Pişo'yla da bir ilişkisi var.
- Zamanın yaralarıyla oynadığı bir şey var, siz zaman yaraya iyi gelir zannedersiniz, oysa zaman yarayla oyun oynuyor. Evet, kedim bahçede yatıyor. Hayatta bazı şeyleri yaşarsınız ve o sizde çok derin bir kader duygusu uyandırır. Sabahın çok erken bir saati getirdik Pişo'yu buraya, toprağı kazdık, erguvan ağacının altına gömdüm. 'Erguvan ağacı sana emanet ediyorum Pişo'yu,' dedim. Kucağıma geldiğinde siyah bir minderi vardı ve çok sık giydiğim bir hırka. O hırkanın kollarıyla doladım, mindere yatırdım. Öldüğü evde çok canım yanarken, nedense burada bir eşik atlamışım gibi hissettim. Tam toprağa koydum, yağmur başladı ve ezan okunmaya başladı. O buradayken, kendimi daha rahat hissediyorum.
- Bu eve dair Allah gecinden versin ama sizden sonrayı da planlamışsınız diye duydum.
- Evet ama bundan bahsetmesek, reklam gibi olur, yanlış anlaşılır.
- Bence kötü bir reklam değil, herkese örnek olmalı. (Murathan Mungan bu sorumu içtenlikle yanıtladı, ama 'yazma' dedi, affına sığınarak paylaşıyorum.)
- Hayır işlemek hem iyi burjuva ahlakında hem de İslam ahlakında gizli kalması gereken bir şeydir. Pişo'nun ölümünden sonra gidip 'Akıl sağlığı yerindedir' raporu aldım ve vasiyetnamemi yazdım. Ben öldükten sonra bütün kitaplarımın geliriyle bir vakıf kurulacak ve bu vakıf edebiyat yapmak isteyen gençlere burs verecek. Ev de benden sonra, Pişo Hayvan Barınağı olacak. Burası sokak kedi ve köpeklerinin bakım evi olsun istiyorum. Bunu yaptığım gece çok rahat uyudum.
- Şairin Romanı'nda hayvanların hakkını veriyorsunuz.
- Canlılara saygı var. Kedileri ve köpekleri biz evcilleştirip, hayatımıza dahil etmişiz. Başka bir idrakla bakıyorlar bize. Ben gözleri olan hiçbir canlının ölüsünü yeme hakkını kendimde görmediğim için vejetaryenim. Tıpkı vicdan gibi. İnsanı durup dururken vicdanlı yapamazsınız. İçin hazır olduğunda, tekamül ettiğinde, buraya gelirsin. Zaten bizim bilgiyle ilişkimiz de sakat. Bilgiyi çeşitlendirmeyi bilmiyoruz. Entelektüel camianın en büyük hasarlarından biri, bilgiyi güzel kılamamasıdır. Bilginin paylaşılması insana stil kazandırır.
- Evet, bilgi günümüzde bir iktidar.
- Ama zaten yaşadığımız sınıflı toplum her şeyi iktidara göre kodluyor. Biz de sanat camiası da rekabete zorlar. Halbuki biz belinde rakam kokartı taşıyan, güzellik yarışmasına katılmış dilberler değiliz.
Erkek egemen toplumda yaşıyoruz bir yanıyla ama öte yandan oğullarını-kızlarını büyütmeyen anneler toplumu bu. Ergen bir toplumuz ve bu yüzden düşüncelerimizden çok inançlarımızla var oluyoruz.