MEYHANECİLER
ERKENDEN YER AYIRTMAK GEREK
Tabii her taraftar kendine stadyumda yer bulacak kadar şanslı değil. Bazıları arkadaşlarıyla bir araya gelip televizyondan takip ediyor maçları. Genellikle meyhaneler ve birahaneler tercih ediliyor. Fenerbahçe taraftarının buluşma noktası da tabii ki Bağdat Caddesi. Caddebostan'daki Barlar Sokağı, dolup taşıyor maç günleri. Yani Caddebostan'da bir Fenerbahçe maçı izlemek istiyorsanız, yapmanız gereken maç günü erken bir saatte yer ayırtmak. Çünkü maç saati yaklaştığında yer bulmanız mümkün değil. Fenerbahçe - Spartak Moskova maçını bekleyen iki arkadaş Öznur Yılmaz ve Deniz Arslan da erken saatlerde yer ayırtmış. "Maçları genelde Caddebostan'da izliyoruz," diyorlar. Annesinin kendisine "Erkek gibi kızım var, maçlara gidiyor," diyerek sitem ettiğini söyleyen Arslan, maçlar için hazırlanmaya bir gün önceden başladığını anlatıyor: "Fenerbahçe'nin maçının olduğu günler kesinlikle kırmızı oje sürmem. Kırmızı bir şey giymem." Bir başka mekanda maç izleyen Cihan Batuhan Ertaş da her maçı Caddebostan'da izleyenlerden. Ertaş'ın kız arkadaşı Alara Cansu Çelik ise maçı seyredebilmek için çok yakın bir arkadaşının kına gecesine gitmediğini anlatıyor.
DEPLASMANLARDA MEYHANEDEYİZ
Bursaspor taraftarlarıysa, bu hafta her maçta olduğu gibi Twente maçı için de kentin belirli noktalarında buluşarak maç izleme geleneğini devam ettirdiler. Çiçek Pasajı ve Kültürpark içerisinde bulunan mekanlarda toplanan taraftarlar, uzaktan da olsa yaptığı tezahüratlarla takımlarına destek verdi. Her maç öncesi haberleştiklerini ve topluca stada gittiklerini anlatan taraftarlar, liglerin başlamasıyla birlikte kendilerini maç programlarına göre ayarladıklarını ve maç izleyebilmek için birçok şeyi feda ettiklerini söylüyor. Bursaspor taraftarı Nedim Demir, maçlar Bursa'daysa stada, deplasmandaysa meyhaneye gidiyormuş. Kız arkadaşının da fanatik bir Bursaspor taraftarı olduğunu ve maçlara birlikte izlediklerini belirten Demir, "Kız arkadaşım Bursaspor taraftarı olduğu için çok şanslıyım. Maçlara birlikte gidiyoruz ve böylece bu hayattaki iki sevgilimden de ayrı kalmıyorum," diyor.
FİKSTÜRE GÖRE DÜĞÜN TARİHİ
Bursaspor'un maçını meyhanede izleyenlerden biri de Mesut Arabacı. O da koyu bir taraftar. Düğün tarihi almak için lig fikstürünün çekilmesini beklediğini anlatan Arabacı "Maç günü geldi mi, hayatla tüm bağlantımı keserek sadece takıma odaklanıyorum. Sabah uyandığım andan itibaren sürekli maçta nasıl oynayacağımızı düşünüyorum. Maç ile aynı güne denk gelmemesi için, düğün tarihimi belirlemek için bile lig fikstürünün çekilmesini bekledim. O hafta maç pazar günü oynanacağı için, ben cumartesi günü için düğün salonunu tuttum. Pazar günü de maçı izledikten sonra balayına gittik. Şu an eşim Bursaspor'u ne kadar çok sevdiğimi bildiği için, maç günleri benden hiçbir şey istemiyor ve dolayısıyla o da programını maçlara göre yapıyor," diyor.
KAHVEHANECİLER
ONLAR İÇİN HER YER TRİBÜN
Geçtiğimiz perşembe günü Trabzon'da da futbol heyecanı yaşandı. Taraftarlar umutla maçı takip etti. Bu umutlarla şehrin kahvehanelerinde maçı izleyenlerden biri de Tayfun Doğrar'dı. Doğrar, düzenli olarak maçları takip ettiğini söylüyor. "Maçlar yüzünden eve iki televizyon almak zorunda kaldım. Eşim dizilerini izlerken ben de maçı seyrediyorum," diyor. Hakan Batur, maç saatine kadar kendini motive ettiğini söylüyor: "Arkadaşlar ile organize olup, o heyecanla bir yerde toplanıp tribündeymiş gibi maçı izleriz. Kız arkadaşım maçları sevmez. Bu yüzden hafta sonu görüşmeyiz. Trabzonspor her şeyden üstündür. Kimse kusura bakmasın."
SÖZ KONUSU TRABZON'SA TOLERANS YOK
Osman Şahin, eve ikinci televizyonu almayanlardan... Nedenini, "Almadım, eşimle anlaşma yaptım. 'Ben maçları dışarıda izleyeceğim sen dizilerini izle,' dedim. Sorunu hallettik." Maç günleri arkadaşının, yakınının düğünü varse telefonla arayıp tebrik ettiğini, sonrasında ziyaretini gittiğini, bu konuda toleransının olmadığını da açıklıyor. Halil Özer, maç günleri telefonunu kapatanlardan. "Birisi arayıp da bu planımı bozsun istemiyorum" diyor ve devam ediyor: "Genellikle onlara hafta sonlarına randevu vermem. Arkadaşlarımla bir kahvehanede buluşup, heyecandan hayatımı feda edecek kadar mutlu bir şekilde maçları izlerim. Çünkü Trabzon'un Trabzonspor'dan başka neyi var!"
FANATİK KADINLAR
ELİF ÖKSÜZ (COSMOPOLİTAN DERGİSİ EDİTÖRÜ)
SEVGİLİM GALATASARAYLI OLMALI
Şampiyonlukla sonuçlanan geçen sezonun ardından; yaz aylarını maçlara hasret duyarak geçirmiş Elif Öksüz. Şimdiyse hayatı yeniden Galatasaray'a endekslenmiş: Planlarını, programlarını, görüşmelerini maç saatlerine göre ayarlıyor. Üstelik yalnızca Galatasaray'ı değil, yabancı liglerdeki maçları da sıkı bir şekilde takip ediyor. 33 yaşındaki Öksüz'ün Galatasaray'a sevgisi, babası sayesinde başlamış. 15 yaşındayken babasıyla ilk maçına gittiği günü, hâlâ hayatının en mutlu günlerinden biri olarak hatırlıyor. Şimdiyse fırsat bulduğu her maça arkadaşlarıyla gidiyor. Tabii maçtan önce bir araya toplanıp yemeyi, içmeyi ve tezahürat yapmayı da ihmal etmiyorlar. Bu yoğun sevgi, bazı konularda fedakarlık yapmasını da gerektirmiş. Örneğin geçen sezon tribünde izlediği maçlarda takımı kötü sonuçlar alınca, bağrına taş basmış ve Galatasaray'ın kazanması için maçları izlememiş. Özel hayatını da etkilemiş bu sevgi elbette. "Koyu Fenerli biriyle birlikte olmam imkansız," diyor.
MELİS KARAN (ANAOKULU ÖĞRETMENİ)
TEK BAŞINA DEPLASMANA BİLE GİDİYOR
Melis Karan henüz 21 yaşında. Ancak geçmişte kartalbakisi.com sitesi üzerinden yaptığı yayınlarla Beşiktaş tribünlerinin tanınmış isimlerinden biri haline gelmiş. Maçsız geçen yaz aylarının sona ermesinden son derece memnun olduğunu söyleyen Karan, Beşiktaş tutkusunun nasıl başladığını şöyle anlatıyor: "Avusturalya'da doğup büyüdüm. Babam hasta Beşiktaş'lıydı. Bana hep takımımızın kurucularından Şeref Bey'i anlatırdı. Böylece küçüklükten itibaren Beşiktaş'a âşık bir kız olarak büyüdüm. Türkiye'ye gelmeden önce hep bir gün Çarşı'da dolaşmayı, İnönü'nün tribünlerinde tezahürat yapmayı hayal ederdim. İki yıl önce geldim ve hayallerimi gerçekleştirdim. Artık hiçbir maçı kaçırmıyorum. Fırsat buldukça tek başıma deplasmanlara da gidiyorum." Karan, bir maç gününü nasıl geçirdiğiniyse şöyle anlatıyor: "Arkadaşlarımla maçlardan 5-6 saat önce buluşuruz. Önce Beşiktaş'ta dolaşır, ardından bir şeyler yiyip içeriz. Sonra tüm enerjimizle, tezahürat yaparak İnönü'ye yürürüz. Ve maç başlar... Tribünün gücü, enerjisine bırakırız kendimizi. Tüm gücümüzle, sonuna kadar takımımıza destek veririz."
ELİF ALPAY (KİMYAGER)
'MAÇ GÜNÜ KİMSEYLE BULUŞMAM'
"Çok şükür ligler başladı. Yazın günler geçmek bilmedi benim için," diye giriyor söze 27 yaşındaki Elif Alpay. Ve şöyle devam ediyor sözlerine: "Fenerbahçe benim sevdam. İnsanlar bir takım için neden kendimi bu kadar hırpaladığımı, neden sürekli sesimin kısılıp durduğunu soruyor. Çünkü duyduğum hislerin yoğunluğunu anlayamıyorlar. Anlatsam da anlamayamazlar zaten, öyle tutkunum ki Fenerbahçe'ye..." Haliyle, maç günleri sevdasına kavuşma günüymüş onun için. Maçtan saatler önce arkadaşlarıyla Yoğurtçu Parkı'nda veya Altıyol'daki Boğa heykelinin önünde buluşuyormuş. Özellikle yalnız kadın ve çocuk seyircilerin alındığı maçlardan önce, uzun uzun plan program yapıyorlarmış. Amaçlarıysa seslerini nasıl daha iyi duyuracaklarını, hangi marşları söyleyeceklerini, kısacası takıma nasıl en güçlü desteği vereceklerini belirlemek. Bir de totemi varmış Alpay'ın. Maç öncesi "İşler kötü gidecek, yenileceğiz," diye düşünürse, o maçı mutlaka kazanırlarmış. Fedakarlıklar yapması da gerekmiş elbette Fenerbahçe sevdası için. Ama "Eğer tutkunuzu yaşam tarzının haline dönüştürürseniz, çok büyük sıkıntılar yaşanmıyor. Örneğin artık herkes benim maç günü başka bir program yapmayacağımı, biriyle buluşamayacağımı kabullendi. En yakınlarım bile," diyor.
MAĞDUR OLANLAR
ASLI DELİKARA (HALKLA İLİŞKİLER ŞİRKETİ SAHİBİ
RADİKAL SPOR MÜDÜRÜ UĞUR VARDAN 'IN KIZ ARKADAŞI ):
MAĞDURİYETİM KATLANILMAZ BOYUTLARA ULAŞTI
"Erkek de olsa maçlara göre program ayarlayan, bilet alıp izleyen kimse yok çevremde. Uğur'u (Vardan) tanıdığımda spor müdürü değildi zaten; kültür-sanattaydı; bir kere sevmiş bulunduk. Uğur sadece futbolu değil TV'de yayınlanan tüm spor dallarını 'işim gereği' kisvesiyle izliyor. Başlangıçta ses çıkarmadım. Ancak hazırlık maçlarını, 10 sene önceki Bursaspor-Ankaragücü maçını aynı heyecanla izlediğini görünce çıngar çıktı. Aynı saatte dizi izliyorsam, kimin büyük televizyonda izleyeceği sorun oldu. Lakin ben iki ya da en fazla üç dizi izlerken her gün spor haberleri, yorumlar ve maçlar yayınlandığı için mağduriyetim katlanılmaz boyutlara ulaştı. Nihayet 'home-office' çalışma kararımın da etkisiyle yakında başka bir daireye taşındım. 'Yorgan gitti kavga bitti' anlayacağınız. Anlatacak çok şeyi olup, zerre kadar sporla ilgilenmeyen bir insanla beraber olmak da onun şanssızlığı. Beni hep eleştirir: Milyonlarca insan ilgileniyormuş, bu kadar küresel bir şeye nasıl kayıtsız kalıyormuşum? 'Çoğunluğun yaptığı şeylerin makbul olmayabileceği her geçen gün doğrulanıyor. Zaten ben burjuva demokrasisine de inanmıyorum' deyip Uğur'u kızdırmaktan zevk alıyorum. Bizi maçtan çok Uğur'un hafta sonu çalışıyor olması etkiliyor. Yalnız kalmayı sevdiğim için dert etmiyorum. Sabah kahvaltısı ve gece film izlemek için buluşuyoruz biz de. Pikniğe gittiğimizde dizimde ondan fazla sayıda top sektiriyorum, bir tek onu çözemiyor Uğur."
EVE KAPANIP TOTEM YAPANLAR
KOLTUĞU OLMADAN ASLA
Futbol maçı izlemek streslidir. Hele sahada kıran kıran bir mücadele varsa. Tribündeki taraftarlar da, ekran başındakiler de ne yapacağını şaşırır. Takımı galip gelsin diye, kimi iki büklüm olur, kimi uğurlu formasını giyer kimi de maçı izlemekten hepten vazgeçer. Tüm bunlara 'totem yapmak' deniyor ve fanatik taraftarlar arasında aklınıza gelmeyecek totemler var. Geçtiğimiz hafta Beşiktaş ile Galatasaray arasında kıran kırana geçen bir derbi vardı. Galatasaray'ın beraberlik sayısı da maçın son bölümünde Galatasaraylı Selçuk İnan'ın kullandığı penaltı sonucunda geldi. Galatasaraylı Can Ahmet Kablan'ın totemi de maçları Ali Sami Yen Stadyumu'nda oynanan son maçta staddan alıp evine getirdiği tribün koltuğuyla izlemek. Kablan, "Geçtiğimiz yıldan beri maçları evde bu koltukla izliyorum. Bu koltuk Galatasaray'a şampiyonluk getirdi. Bu yıl da aynısını bekliyorum," diyerek 'totem' kavramını bir çırpıda özetliyor.
STAT ÇEVRESİNDE YAŞAYANLAR
Maç günleri sabahtan itibaren taraftarların gelmesiyle ortalık hareketlenir. Semt şenlenir; köfte, sucuk kokuları ortalığı sarmaya başlar sabahın erken saatlerinden itibaren. Yani stat civarında yaşıyorsanız, futbol kaçınılmaz olarak hayatınıza girer. Katlanırsınız. Maç günleri erkenden tüm alışverişinizi yapar bir daha çıkmamak üzere eve kapanırsınız. Alt katlarda oturuyorsanız, perdeleri sıkı sıkı kapamak iyi bir hareket olur. "Abartıyorsun," diyorsanız, durun bir iki örnek olay anlatayım.
KİM SEYE DİK DİK BAKMA YIN
Eve dönüş ya da çıkış saatinizi maç saatine göre ayarlamanız gerekir. Zira evinize giden yollar kesilmiş, demir parmaklıklarla bölünmüştür. Yaya olmak da zordur, araba kullanmak da. Dikkat edin, arabayla kalabalık içinde kalmayın. Kalırsanız da lütfen kimseye dik dik bakmayın. Çözüm: Mümkünse maç günü araba kullanmayın. Mahalle esnafı, doğal olarak maç günlerini çok sever, nerede hareket orada bereket. Ama onlar da hafif miktar gerilir kalabalığın kontrolsüz hareketliliğinden. Çünkü bir anda ortalık savaş yerine dönebilir, taşlar, sopalar havada uçar, takımının renklerine bürünmüş bir kitle sağa sola kaçışır, dükkanın camları yere iner. Çözüm: Camdan olayları seyredin, eğlenmeye çalışın. Stadyuma komşuysanız, maç günleri mutlaka misafiriniz olur. O nedenle hazırlıklı olmakta fayda var. Hem çay-kahve hem de rakı-bira ortamına uygun hazırlık yapmanızda fayda var. Telefonlar sabahtan gelmeye başlar; "Evde misin, sana uğrayacağız Mehmet beni sana bırakacak oradan maça gidecek, biz de o arada laflarız." Bazen karı-koca birlikte maça gider, çocuklarına bakmak size düşer. İnanın bu da kolay değildir. Çocukları parka falan götürmek söz konusu olamaz. Çünkü maç başlayana kadar ortalık sakinleşmez. Kitle genellikle alkollüdür. Semtin tüm market ve bakkallarındaki biraları tüketirler. Çözüm: Alışverişinizi önceden yapın.
ÇOCUKLAR ÇOK EĞLENİ YOR
Size emanet edilen çocukları kargaşadan korudunuz diyelim bazı şeylerden koruyamazsınız. Yine bir maç günü; iki küçük misafirim var. Çocuklar camdan, perdenin altından olayları seyrediyor, çok eğleniyorlar. Fakat bir süre sonra şaşkınlıktan çatlamış bir sesle haykırıyorlar: "Adam işiyoooo", "Yooo," diyorum kendi kendime. Ama camdan baktığımda görüyorum; öyle ortalık yerde, bir gizlenme, bir duvar dibine yanaşma ihtiyacı duymayan, koca bir adam gayet rahat ihtiyaç gideriyor. Çözüm: Yok öyle bir şey, alışın.
BU TUTKUDAN PARA KAZANAN DA VAR
Futbol, birçok insan için bir tutku. Fakat bu tutku sayesinde para kazanan insanlar da var. Futbol maçı denilince akla ilk gelenlerden biri de kuşkusuz seyyar köfteciler. Onlar da tıpkı futbol fanatikleri gibi fikstürü takip ediyor; nerede, ne zaman hangi maç var, ezbere biliyorlar. Üstelik her maçı da yerinde izliyorlar! Kadıköy'de Fenerbahçe maçı olduğu zaman da Beşiktaş'ta maç olduğu zaman da aynı seyyar köftecileri görmek mümkün yani. Tabii, futbol tutkusundan para kazananlar köftecilerle de sınırlı değil. Forma, atkı, bileklik satan da var, polislerin toplayacağı bozuk paralara çekirdek satanlar da...
MESAFELİ DURANLAR
NACİDE BERBER ERTEN (SPOR YAZARI BAĞIŞ ERTEN 'İN EŞİ ):
'BUNCA TELAŞ BANA MANASIZ GELİYOR'
"Futbol sezonunun açılmasına dair 'eş durumundan' görüşümün alınmasına ters ters sustuktan sonra, hazır bir kadın olarak TFF tarafından ceza muamelesi görürken, ceza olarak size 'futbolla olmayan' ilişkimden bahsedeyim. Eğer futbol öncelikle şiddet, küfür, ırkçılık, homofobi ve erkeklikse, o altı harfli aşk mümkün olmayacak benim için! Ama amatör kümede çalışan kardeşim sayesinde öğrendiğim futbolun 'ötekileri'nin hikâyeleri ya da 'başka bir futbol mümkün'cülerden duyduğum güzel futbol öyküleri beni oyuna ısındırmıyor değil. Diyorum ki 'Oyunun kendi güzel de çevresi kötü...' Futbol benim için en hafifinden oğlan çocuklarının oyun alanı olmakla, en ağırından 'ovırdoz' erkeklik arasında gidip gelen bir sarkaç. Beşiktaşlıyım ama Kadıköy'de oturunca mahallenin maç günleri şenliğini pek seviyorum. Ama maç sonrası kavgaları görünce 'Böyle sevgi olmaz olsun' diyorum. Ya da Kadıköy'deki meyhane masalarından 'amk gazeteciliği'ne ilham verenlerin küfürlerini duyunca köküne kibrit suyu dökesim geliyor futbolun. Gelelim evin hallerine. Bu sene çift yıl ya, evde 'spor bianeli' dönemi nedeniyle sezon hiç kapanmadı desem yeri var. Euro 2012, olimpiyatlar... Futbol sezonunun açıldığını ise televizyonda erkek sesi uğultusu ve bu uğultu üstüne saatlerce, bütün ciddiyetleriyle konuşan kafaların görüntülerinden anlıyorum. Ve pek manasız geliyor bunca temaşa, maç dediğin statta izlenip bitmeli! Ama neyse ki Bağış (Erten) eve zor durumlar dışında iş getirmiyor. Ve fakat hafta sonları Bağış'la ortak program yapmak imkansız hale geliyor tabii. Yani pek bir zararımız yok birbirimize, futbolla uzaktan uzaktan kesişiyoruz. Bir de bazen sosyolojik inceleme için evde maç izleme seanslarına izin çıkarıyorum. Koca koca, aklı başında adamların içlerine cin kaçmış hallerini izlemek ilginç oluyor. Bir erkek en iyi maç izlerken tanınırmış! Ezcümle, 'yeni' sezon memlekete hayırlı olsun, hadi bakalım önümüzdeki maçlara..."