Kadın
kadına dışarı çıkmanın keyfi bir başkadır. Destek olur, sır paylaşır ama en çok da eğleniriz. "Nasıl görünüyorum?" kaygısı yaşamadan, doyasıya güler, sohbet eder, arada sağı solu çekiştirir, belki fikir ayrılıkları yaşar ama sonuçta eğleniriz. Üstelik artık eskisine göre kadınlar gece hayatına daha çok katılıyor ve daha etkinler, mekanlar da alışmış bu duruma. Eskiden olsa, erkeksiz eğlenmek için gittiğimiz mekanı itinayla seçerdik. Bugün durum neredeyse tersine döndü. Kadın gruplar meyhanelerden kafelere hakimiyeti ele geçirdi. Biz de SABAH gazetesinden dört arkadaş, Müjgan Halis, Sonat Bahar ve Necla Bayraktar'la düştük yollara. Fotoğraflarımızı çekmesi için de yine bir kadın foto muhabiri, Deniz İyidoğan'ı aldık yanımıza. İstikamet Beyoğlu... Önce Yakup'a gidilecek, rakı ve meze keyfi yapılacak. Ardından türkü barda sabahlanacak.
Ezberbozan Balmumcu
Topuklu giyme, şık olma derdi yok
Programa iş yerimizin hemen yanındaki bir kafede start verdik. Maksat hem trafik açılsın, hem de bir kadeh içelim ki içimiz ısınsın... Baştan söylemek gerek; kadın kadına dışarıya çıkmanın en büyük lüksü kıyafet rahatlığı. Topuklu ayakkabı giymek, allığa ruja bürünmek gibi bir dert yok. Bizi bizden başkası ilgilendirmiyor.
Yakup Asmalımescit
Bol kahkaha, biraz dedikodu
Kafede biraz kaynattıktan sonra Asmalımescit'te Yakup'tayız. Mezemizi, içkimizi söyledik. Sonra beklemeye geçtik. Erkek olmayınca rakı servisi başa düşüyor. Rakının havası alınıyor, sonra kimin kadehine ne kadar doldurmalı telaşı başlıyor. Kimi "Ben tek içerim," diğeri "Bir buçuk olsun," diyor. Mezeler soğanlı, sarımsaklı... Kızlar "Ohhh soğan çok güzel," diyor. İşte kadın kadına çıkmanın bir başka avantajı, kimse mezelere saldırmıyor, arkadaşlar kibar davranıp yemekleri eşit paylaştırıyor. Hem zayıf olup hem de bir şey yemeyenlereyse biraz kıskançlıkla bakılıyor. Her şey yolunda gidiyor derken, saat 21.26'da ilk 'eş krizi' yaşanıyor. Masadaki tek evli ve çocuklu arkadaşımız araba anahtarını eşine bırakmadığı için panikliyor. 15 dakikalık bir uğraştan sonra anahtarı tanıdık taksiyle işyerinde bekleyen eşe gönderip, eğlenceye kaldığı yerden devam ediyoruz. Masamızın tam üstünden ısıtıcı borusu geçiyor. Bu noktada da kadınca kaprisler devreye giriyor. Birimiz açtırsa, diğerimiz kapatıyor, servis elemanları aç kapa, aç kapa tüm akşam bizimle uğraşıyor ama kibarlar, "Ee yeter," demiyorlar. Bu arada Yakup'ta oturma düzenine dikkat ediliyor gibi... Çok kalabalık erkek gruplarıyla kadın gruplar hiç yan yana gelmemiş. Etrafımızda hep karışık, hatta kadınların çoğunlukta olduğu masalar var. Bol kahkaha, biraz dedikodu, biraz birbirini övme olaylarıyla geçen yemek muhabbetinin ardından hesabı ödüyor ve türkü dinlemek için Mektup Bar'a doğru yola koyuluyoruz. Bu arada "Kestane yiyelim," diyenler ya da "Nova'da iki shot atalım," diye ısrar edenler oluyor. Gönüller alındıktan sonra türkü bara varılıyor.
Mektup Bar Beyoğlu
Türkü barla imtihanım zor oldu
"Hayatı Türkçe ve yabancı pop müzik etrafında ekseninde geçmiş, sabah akşam Power FM ve Virgin Radio dinleyen birinin, 30'undan sonra türkü barla imtihanı zor oldu. Hatta sınıfta kaldı. Sınıfta kalan kim mi? Ben tabii ki... Burcu Aldinç'in kız kıza eğlence gecesi için belirlediği rotada türkü barı duyunca, "Ben almayayım," ukalalığıyla konuya yaklaşmıştım. Günler geçtikçe türkü bar, merakımı cezbeden bir yer haline dönüşmeye başladı. Hatta bildiğim bir-iki türkü dolandı dilime, 'Sarı saçlarını deli gönlüme, bağlamışım çözülmüyor mihriban' ile 'Gesi Bağları'nda dolanıyorum, kaybettiğim yarimi arıyorum,' şeklinde işyerinde dolaşmaya başladım. Ama repertuvarım bu iki türküden öteye gitmiyordu. Mektup Bar'dan içeri girince, bir dizi yazarı olarak 'Ustura Kemal Oktay Kaynarca'yı görünce içim ferahladı. Niyeyse? Sanki türkü barda değil, setteymişiz gibi konuya hakimiyet hissi belirdi bende. Ama uzun sürmedi... Bir türkü, iki türkü, üç türkü derken 18. türküye geldik, ben hiçbirine eşlik edemez halde kıvranıyorum. Masada, sahnenin hemen önündeki sandalyelere yerleşen Müjgân Halis ve Necla Bayraktar kendinden geçercesine, gözlerini kapata kapata türküleri söylerken, Burcu Aldinç yan tarafımda nakaratları söyler numarası yaparak eşlik ediyor, durumu kurtarıyordu. Bense tam bir Fransız gibi, umutla bildiğim türkünün çalmasını bekledim. Ama o türkü hiç çalınmadı. Bir ara Burcu, garsonu çağırarak, "Arkadaşım ilk kez geliyor, bir tek Mihriban'ı biliyor, istek yapabilir miyiz,' dedi ve yerin dibine girdim, ama nafile... Bir ara bir türkünün giriş melodisini Michael Jackson'ın parçasına benzetince tüm masaya rezil oldum. Bu ayıbı en kısa zamanda temizleyeceğim. Necla Bayraktar bana hızlandırılmış bir türkü kursu verecek ve ben konuya hakim olamasam da, bu kadar yabancısı kalmayacağım, söz!"
Masada allık sürmek serbest
Rujunuzu tazelemek mi istiyorsunuz, lavaboya gitmenize gerek yok. Masada ister allığınızı tazeleyin, isterseniz rujunuzu sürün. Kimse karışmıyor, hatta "Elin değmişken bana da sür," diyen biri çıkıyor.
"Dedikodu yok," diyen yalan söyler. Masada olmayanlar, mazide kalanlar... Birçok kişi bu gibi gecelerde nasibini alıyor...
En tehlikeli an, arkadaşın dolduruşuna gelme ihtimali... Bu yüzden mesaj atmak, hesap sormak eğiliminde olduğunuz kişilerin numaralarını mutlaka silin. Ve "O aslan bu masaya gelecek!" diye coşan arkadaşınızın elinden iletişim aletlerini alın.
Masada sadece ilişki, dertler ve sırlar konuşulmuyor. Bir ara mutlaka mutfak muhabbeti açılıyor. "Ben domatesi böyle saklarım, turşuyu tuza basarım," gecenin öne çıkan konuları arasında.
Türkü bara hiç gitmediyseniz ve türkü repertuvarınızdan emin değilseniz, mutlaka yanınızda bilen birini götürün.
Türkü barda çoğunluk erkeklerden oluşuyor. Ama kalabalık, garsonlar, herkes size son derece ilgili alakalı davranıyor. "Çerez," diyorsunuz, masanız narlarla, ayvalarla donanıyor. Hatta nar ayıklanmış bir kasede tatlı kaşıklarıyla geliyor. Bir yandan ritim tutuyor, bir yandan da nar kaşıklıyorsunuz.
Bu dakikalarda sosyal medyadan uzak durmak gerekiyor. Bir yandan türküler, bir yandan destekleyen arkadaşlar, her an yanlış bir mesaja neden olabiliyor.
Gecenin sonunda "Ben seni bırakayım, varınca ara," derdi de olmuyor.
İstanbul'u birlikte tattık
"Kadın kadına eğlenmenin dili farklıdır. Sansür yoktur, giz yoktur, sırlar hemencecik ortaya serilir. Sakınmadan hem de. Ama zaten kadınlar kiminle, nereye kadar eğleneceğini de bilir. Benim gibi çocuğunu yalnız büyütmüş bir anneyseniz; kadınlığın, dışarıda olmanın kıymetini bilirsiniz. Çocuğunuzla birlikte büyürken, yaşıtınız arkadaşlarınız eğlencenin her türünü tadar, siz ise sıranızın gelmesini beklersiniz. Bir yandan annelikle, bir yandan toplumla, bir yandan meslekle cebelleşirken; bütün bunların değeceği zamanlar ve yaşlar uzak bir düş gibi gelse de... Yeterince isteyince her şeye kavuluşabileceği gibi; iyi arkadaşlarla iyi zamanlar da bu tavizlerin ödülüdür. Hemcinslerimizin yıllar önce 'Geceleri de istiyoruz sokakları da' diyerek yollara düştüğü eylemlerin ödülü olarak, geceyi ve sokağı yine hemcinslerle paylaşma ise kimse alınmasın ama zaferin muhteşem tadını hissetmenizi sağlar. Gece güzeldir, sokak güzeldir, arkadaş güzeldir ama arkadaşın halden anlayanı kat be kat güzeldir. Bilirsiniz ki; herkes gitse de, onlar kalır. Biz o gece İstanbul'u birlikte tadarken; hüznümüz de güzeldi, sevincimiz de. O yüzden bence bütün kadınların eğlenmeyi bilen kadın arkadaşları olmalı."
Sokaklar kadınlara alıştı
Dedikodu kazanını kaynatmak hiçbir zaman sorun olmaz kadınlar arasında. Sanılanın aksine, kadın kadının kurdu da olmaz böyle masalarda, istisnası var elbette... Diyeceğim o ki, kadın kadına dışarıya çıkma konusunda deneyimliyim, severim kadın muhabbetini, görev icabı da olsa... Beş kadın düştük yollara, içimde küçük bir tereddüt; işyerinde iyi arkadaşlar ama masada nasıllar acaba? Var elbette küçük tahminlerim, arkadaşlarımın gece halleri hakkında. Yanılmadım Allah için, türkü bara kadar her şey yolundaydı... Ama türkü barda sınıfta kalanlar oldu. İnsan bir tek türkü bilmez mi arkadaş? Vallahi benimkiler bilmiyordu. Söz verdiler, en kısa zamanda bu açıklarını kapatacak, türkü barda Michael Jackson çalıyor diye sevinmeyecekler! Sonuç olarak, eskiden de kadınlarla dışarı çıkardık, ama ne olur ne olmaz diye her zaman temkinli, hep tetikte olurduk, tanıdık mekanları tercih ederdik güvenli olsun diye... Artık böyle dertler yok, sokaklar, mekanlar bize, biz de sokaklara alıştık.