Dün sona eren İstanbul Moda Haftası'nın yıldızı hiç şüphe yok ki, Bülent Ersoy'du. Nil Karaibrahimgil'in podyuma çıktığı Tanju Babacan defilesini, en ön sıranın podyuma açılan ilk koltuğunda izledi. Bunun ardından yapılan her şovda Ersoy'un adı geçti. İnsanlar bu görsel şölene bir daha tanık olabilmek umuduyla ön sıralara baktı. Halbuki Ersoy'un izlediği bu defilede 'milli stil ikonumuz', 'özgür kızımız', Nil Karaibrahimgil, kendi şarkısı eşliğinde podyuma ihtişamlı bir giriş yapmıştı. Hem de özgünlük adına kulağını yumurta sarısına boyayıp, etrafına taktığı sahanda yumurtanın akı gibi görünen bir maddeyle. Karaibrahimgil, İstanbul Moda Haftası'nın yapıldığı Karaköy'deki Antrepo'ya gelmeden önce
Sex and the City dizinin konuyla ilintili bölümünü ezberine yazmış olacak ki, dizide Dolce&Gabbana bir kostümle podyuma çıkan Carrie Bradshaw'un bale, pilates, yoga ve fitness'le kaslanan bacakları dışında, ondan hiçbir eksiği yoktu. Ne yazık ki, dizide ayağı takılıp yere düşen Carrie gibi ihtişamlı, zarif, bir o kadar da mağrur bir şekilde yerinden kalkamadı. Çünkü Nil Karaibrahimgil 'hesaplıydı' ve düşmesi mümkün değildi. Halbuki Bülent Ersoy öyle miydi?
ADINI BİLE DEĞİŞTİRMEDİ
Tüm davetliler yerlerine oturduktan, ışıklar kapandıktan sonra salona sessiz bir giriş yapan Bülent Ersoy'un üzerinde, defilenin temasına uygun sarı-siyah çizgili bir kürk, başında aynı renklerden kürk bir şapka ve gözünde bir ağı andıran, dev siyah gözlükler vardı. Görüntü öyle iyi kurgulanmıştı ki, kimsenin hayal gücünü zorlamasına veya olur olmaz benzetmelerle isim takmasına gerek yoktu: Bülent Ersoy arı olmuştu! Ve bu efsanevi görüntü Ersoy için ilk de değildi, son da olmayacak. Bülent Ersoy, hayatının pek çok döneminde tabuları yıktı. 1981 yılında, 29 yaşındayken, Londra'da geçirdiği ameliyatla kadın oldu. Cinsiyet değiştirmeden önce beş film çeken ve dört albüm yayınlayan Bülent Ersoy, ameliyatın ardından adını dahi değiştirmeye gerek duymadı. Lütfen yukarıda yazdıklarım ve şimdi yazacaklarım, hakaret ve saldırı olarak algılanmasın. Aksine ben bunları, dev bir sanatçının bilinçli ya da bilinç altındaki 'yıldızlaşma' güdüsüyle yaptığı hareketleri taçlandırmak için yazıyorum: Bülent Ersoy, benim diyen bilim kurgu filminin en baba karakterinden daha marjinal, aynı zamanda da dünyada farklılığıyla alkışlanan, pamuklara sarılan figürlerden çok daha çarpıcı. Ersoy'u her gördüğümde içimden "Onun bunun 'ilham perisi' olarak adlandırılan dünyadaki akranları gelsin de biraz farklılık dersi alsın Ersoy'dan," diye geçiriyorum. İnanılmaz bir detaycılık, ince elenip sık dokunmuş bir 'kurgu', 'şirretlik' ve sanatçılık gibi tezatları da barındırabilen bir ruh...
ESTETİK TOLERANSI ÖĞRETİYOR
Kaşlarını, gözlerini, bakışlarını, tırnaklarını, yüzüklerini ve kostümlerini geçtim, dünyayı titretiyor! Ve en az Bülent Ersoy kadar davalarının peşine düşmüş kadınların onlarcasının birleşmesinden oluşan hayvan hakları savunucusu derneklere saldırıyor, onları püskürtüyor ve bunun ardından meşhur kahkahalarını patlatıveriyor. Aynı zamanda da nerede duyarsanız duyun, işittiğiniz anda beyninize işleyen bir sese sahip. Bülent Ersoy'u sadece dinlemekle kalmayıp, izlemeyi öneriyorum. Kendisi bizi ve gözümüzü estetik tolerans konusunda eğitiyor. Çabası çok da makbule geçiyor, sağ ol Bülent Ersoy.