Hangimiz çocukken okuldaki sıranın üstüne bir şeyler çizmedik ki? Büyüyünce "Üstüne yazmayın," denen yerlere; yazmadık, çizmedik. Ama bazılarımız eline boya alıp çizmeye devam etti. Duvarlara takma isimlerini yazdı, resimler çizdi, hem de rengarenk boyalarla. İşte o resimlere sokak sanatı, onları yapanlara da sokak sanatçısı deniyor. Sokak sanatının kapsamına graffiti de giriyor. Graffiti en yaygın tür, sadece sprey boyayla yazılan kaligrafik yazılara deniyor.
Almanya'yı ikiye bölen Berlin Duvarı'nın üstüne, New York'un metrolarına, Londra'nın bina cephelerine yapılan sokak sanatı, 1960'larda başladı ve tüm dünyayı sardı. 1980'lerden bu yana Türkiye'de de gelişti. Bugüne dek birçok sokak sanatı sergisi düzenlendi. Sadece son bir yıl içinde İstanbul Modern'de graffiti atölyeleri, Taksim'de Graffiti Festivali düzenlendi, Kadıköy Yeldeğirmeni'nde Mural-İst Festivali'nde dünyaca ünlü sokak sanatçıları binaları boyadı. Bugün İstanbul'un hemen her semtinde, hatta İzmir'den Urfa'ya pek çok şehirde sokak sanatçılarının rengarenk eserleri görülebiliyor. Eylül ayında başlayacak 13. İstanbul Bienali de, kamusal alanda sanatı tartışmaya hazırlanıyor. Kimileri kızsa da, çoğu semt sakini memnun bu çizimlerden. Üstelik çoğu kez gece el ayak çekilince çizilen bu illegal resimler, duvarların sahiplerinden hatta belediyelerden izin alınarak da yapılabiliyor. Durum böyle olunca, Türkiye'nin ilk sokak sanatçılarından olan ve bu kültürün yayılıp sevilmesinde büyük rol üstlenen usta isim 'Turbo' Tunç Dindaş'tan rica ettik, o da bizi kırmadı gazetemizin garajına 'SABAH Pazar' yazdı. Ardından çoğu sokakta kullandıkları takma isimleriyle haberimize katılan ve bir kısmı fotoğraflarının yer almasını istemeyen sokak sanatçılarının peşine düştük.
Turbo Tunç Dindaş (42):
Plak kapaklarında gördüklerimi çizerek başladım
'Turbo' Tunç Dindaş, 1997-2007 yılları arasında Blue Jean dergisindeki graffiti köşesiyle Türkiye'nin graffitiyle tanışmasını sağladı. Bugüne dek pek çok şehrin duvarlarını boyadı. Türkiye'deki graffiti çalışmalarını belgeleyen iki de kitap çıkaran Dindaş için sokak sanatçısı Eskreyn "O, Türkiye'de bu kültürün yayılmasını hayal etti ve hayalini gerçekleştirdi," diyor. Dindaş, hikayesini şöyle anlatıyor: "1983'de break dance tüm dünyada moda oldu. O zaman 12 yaşımdaydım, break dance yapmaya başladım. Babam müzisyendi. Onun için evde pikap ve plaklar vardı. Ben de break dance plakları alıyordum. Plak kapaklarında görüyordum graffitileri. En büyük sorun sprey boya bulmaktı. O dönemde sadece beyaz renk sprey boya vardı, buzdolabı boyamak için. Onları alıp kendimce bir şeyler yaptım. 1987'de boyalar Türkiye'ye gelmeye başladı. O yıllarda graffiti yapan benden başka hiç kimse yoktu. Hip hop yapan bir grup da çizdiklerimin üstüne 'İstanbul Street Boys, bizi bul,' yazılı sticker'lar yapıştırıyordu. Underground bir break dance partisinde bulduk bu grubu. O zaman Türkiye'de hip hop ve graffiti kültürünün yaşayabileceğine karar verdim. 1997'de Blue Jean dergisine gittim, Tolga Akyıldız kabul etti ve Türkiye'nin ilk hip hop sayfalarını yapmaya başladım. Onları görüp graffitiye başlayan çok insan oldu. Ayrıca başka illerden mektuplar alınca, gelen fotoğraflardaki graffitileri yayımlamaya başladım. Underground partileri de haber yapıyordum, böylece farklı şehirlerdeki insanlar buluşuyordu. 2007'ye kadar bu sayfa devam etti. Bu arada Mimar Sinan Üniversitesi'nde iç mimarlık okudum ama yarıda bıraktım. Şu an motion video reklam yönetmeniyim. Birçok farklı iş de yapıyorum. Starbucks'ın 10. yıl bardaklarını tasarladım örneğin."
Lakormis (26):
Sokakta kadın olmak avantaj
Lakormis sokakta iş üreten genç kadın sanatçılardan. Sokakta resim yapan bir kadın olmanın zorluklarını sorduğumuzda, bu durumun avantajları olduğunu öğreniyoruz: "Polis fark ederse ya da birileri görürse, benim yapmış olduğumu hiç tahmin etmiyorlar. Kapüşonlu bir erkek graffitici bekliyorlar. Ben de hiç alakam yokmuş gibi çekip gidebiliyorum. Öyle kapüşonlar veya kalın şeyler de giymiyorum. Taksim'e eğlenmeye giden bir kadın nasıl giyinirse öyle giyiniyorum. Böylece çok daha az dikkat çekiyorum."
Eskreyn (25):
Amacı çocukların hayallerine girmek
Sokak sanatı ile 11 yaşından beri uğraşıyor. Geçtiğimiz yıl Kadıköy'de dünyaca ünlü sanatçıları ağırlayan Mural-İst Festivali'nin organizasyonunda yer almış. "Amacım şöhret olmak değil; bir gün, bir çocuğun hayalinde yer etmek," diyor ve devam ediyor: "İlk gördüğüm graffiti, 1998'de Cartel'den etkilenenlerin yaptığı, Pendik'teki 'Kabus' graffitisiydi. Herkesin resme, el sanatlarına kabiliyetli olduğu bir ailede büyüdüm. Hiçbir şey çizemeyen bir çocuktum, yeteneğim duvarlar sayesinde ortaya çıktı. Babam, işlerimi görünce 'Sen böyle çizebiliyor muydun, biz niye görmedik?' dedi. Graffitiyle var oldum, graffitiyle de yok olacağım." Diğer yandan onun sayesinde sokak sanatı edebiyata da hizmet ediyor. Zira en çok Kafka'nın Dönüşüm'ünün unutulmaz kahramanı Gregor Samsa'yı çiziyor.
Cins (29):
Graffiti yaparak rahatlıyor
Graffitiyle 16 yaşındayken tanışan 29 yaşındaki Cins, bugün İstanbul'un en tanınmış sokak sanatçılarından. Çalışmalarını önceden planlamayan Cins "Bence graffitide daha önemli olan kısım, uygulama anında hissettikleriniz ve yaşadıklarınızdır. Bu yüzden halen sokaktaki çalışmalarımı sprey kullanarak doğaçlama bir şekilde uyguluyorum," diyor.
Nuka (24):
Özgürlük hissi veriyor
Sokak sanatına üniversitede başlamış. "Bu benim rahatlama yöntemim," diyor ve para karşılığında duvar resmi yapmıyor: "İnsanlar boyamalarının serbest olduğu alanlara resim yapmayı özgürlük olarak görüyor. Ama benim gece duvar boyarken sadece 15 dakikamın olması yaratıcılığımı arttırıyor ve bana bambaşka bir özgürlük veriyor. Başka bir şekilde tanıyorum İstanbul'u. Göremeyeceğim yerlerini görüyorum geceleri dışarı çıktığımda. Budur beni dışarı taşıyan. Bu gerçekten bir hastalık. Çok duygusal bir şey... Birileri yaptığınız resmin üstünü kapattığında, ağlama noktasına geldiğiniz oluyor. Bu iş renk bilgisi ve kompozisyon gerektiriyor. Graffiti neden bir sanat olmasın?"
Tabone (32):
Kentin dehlizlerini bile biliriz
Yedi yaşındayken graffitiye ilgi duymaya başlayan, lise döneminde İngiltere'ye gittiğinde illegal graffiti grubuyla tren garına gidip ilk spreyini orada sıkan Tabone, 1996 yılından beri graffitiyle iç içe. İlk başlarda uygun yerler seçmeye çalıştıklarını anlatan Tabone "Tren yolu, sokakta bir köşe, köprü altları mekanlarımızdı. Zaten graffiti ilk başta böyle mekanlarda başlamış. Özellikle trenler, bizim için tekerlekli tuvaldir," diyor.
Hero (23):
Artık bize saygı duyuyorlar
Hero imzasını kullanan Yiğit Baykan, 10 senedir çizim yapıyor. Grubunun adı ise KOAC&DRY. O da bir karakterci ve farklı bir tarzı var; animasyona yakın bir tarz yarattığını söylüyor. İllegal graffiti yaptığı dönemlerde; ailesinin bir çetenin, bir siyasi grubun kendisine zorla graffiti yaptırıldığını sandığını gülerek anlatıyor. Ama graffitiden para kazanmaya başlayınca, ailesi de duruma sıcak bakmaya başlamış. Baykan artık graffitinin kabullenildiğini, bazı yerlerde belediyelerin artık graffitileri silmediğini belirtiyor. Hero,"Hepimiz biliyoruz ki, sevdiğimiz için graffiti yapıyoruz. Graffitiye bağımlıyız, o olmadan yaşayamıyoruz," diyor.
Rode (22):
Sponsoru belediye
Rode imzasını kullanan Yusuf Fakı, yedi yıldır çizim yapıyor. Aç kalma pahasına harçlığıyla boya aldığını söylüyor: "Yaşıtlarım top oynarken gece gündüz çalışır, duvar boyardım." Fakı, graffiti sanatçısı Ulaş Çelik ile tanıştıktan sonra legal olarak graffiti yapmaya başlamış. Ayrıca 2006'da Güngören Belediyesi'nin graffiticilere sponsor olduğunu dile getiriyor. Çelik'le birlikte belediyeye, özel sektöre graffiti yaptıklarını, Boyalı Eller grubuyla çalıştıklarını vurguluyor: "Belediye için ilk trafolara graffitiler yaptık. Barışarock ve Rock'n Coke gibi organizasyonlarda da yer aldık."
Omeria (30):
Bu işte racon önemli
15 yıldır graffiti yapan Omeria, Türkiye'de en iyi karakter graffitisi yapanlardan biri. İllegal çalışmaları olmuş, ama daha çok legal çalışmayı tercih ediyor. Hayatını idame edebilmek için duvarlara resim yapsa da, para kazandığı işlerin altına asla imzasını koymuyor. Graffitinin onu en çok etkileyen yanı, hayali kahramanlar yaratmak ve o hayali kahramanın büyümesi. Ayrıca graffiticiler arasında tatlı bir rekabet yaşandığını da dile getiriyor: "Herkes kendini kanıtlamaya çalışıyor. 'Bak bu daha iyi yaptı, biz de öyle bir şey yapalım,' deniyor." Graffiti camiasının yazılı olmayan raconları olduğundan da söz eden Omeria, örneğin bir graffitinin üstüne çalışma yapmadıklarını dile getiriyor ve "Bu bizim için bir saygı meselesi," diyor.
Wicx (25):
Duvar işi, galeriye yakışmaz
Wicx, graffiti ve street art'a küçük yaşlarda başlayanlardan. Henüz 11 yaşında Blue Jean dergisinde gördüklerini kendi kendine duvara çizerek başlamış.Yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Sokak işinin galeride durması yapmacık oluyor. O işin olması için duvarın olması lazım. Ailem de gayet olumlu bakıyor. Babam berber, annem ev hanımı. Gece onlara 'Ben duvar boyayacağım,' deyip çıkıyorum."
Funk (26):
Graffiti sihirli dostluklar yaratıyor
15 yıldır graffitiyle iç içe olan Funk, İstanbul sokaklarında Smash, Nash, Amok, Does, Poker, Adem, Neon, Loomit, Satone, Toast gibi dünyaca ünlü isimlerle işler yapmış. "Sokaklarımızda bir iz bırakmak istediler ve birlikte o izi bıraktık. Biz sınırlarımızı kaldırıyoruz; graffitinin sihirli bir dostluğu var," diyor.
"Kolay gelsin," diyen polisler var
Kaçmak ya da kaçmamak: Sokak sanatı yapanların sokaktaki vatandaş ve polisle ilişkisi 1980'li yıllardan bu yana çok değişmiş. Turbo Tunç Dindaş, 1989'da bir yıl hapisle yargılanmış. O dönemde graffitilerin ve sokak sanatının slogan yazmaktan ibaret olduğu içerdiği düşünülüyordu. Sokak sanatçıları,1990'lı yıllarda giysileri nedeniyle satanist damgası yediklerini anlatıyor. Ancak yıllar içinde bakış açısı değişmiş. Artık gece duvara çizim yapmanın gündüz çalışmak kadar kolay olduğunu söyleyen sokak sanatçıları, bazen polislerin kendilerine "Kolay gelsin," diye anons yaptıklarını, kimi zamansa "Benim de resmimi çizin," dediklerini belirtiyor.
Türkler graffitiye Almanya'da başladı: Türklerin graffitiyle macerasının Almanya'da, özellikle Berlin'de 1980'lerde başladığını belirtelim. Hatta şu anda dünyanın en önemli sokak sanatı merkezlerinden olan Berlin'de pek çoklarına göre graffitiyi başlatan da Türkler. Azınlığın sesi olarak ortaya çıkan Türk graffiticiler arasında Cowboy69, Amok gibi sokak sanatının efsane isimleri bulunuyor. Bir bakıma onlar Almanlara graffitiyi öğretmiş. Öyle ki Beyoğlu çevresinde görmeye alıştığımız sarı yumrukları yapan Matthias Wermke namıdiğer Kripoe de her fırsatta graffitiyi Türklerden öğrendiğini anlatan bir Alman.
Duvar resminden korkuyorlardı: Bir zamanlar Türkiye'de duvar resmi nasıldı diye merak ederseniz, bu ara iki sergi sizi bekliyor. Biri SALT Beyoğlu'nda duvar resimlerinin ve sanatçılarının 1980 darbesi süresince başına gelenlerin anlatıldığı 'Duvar Resminden Korkuyorlar' sergisi. 21 Nisan'a dek devam ediyor. Tophane'deki DEPO'da ise afişlerin tarihini anlatan 'Afişe Çıkmak, 1963-1980 Solun Görsel Tarihi' sergisi ise 23 Mart'a dek sürecek.
Sokak sanatçılarının adresleri: Dünyaca ünlü sokak sanatçılarını ağırlayan ve Türkiye'den sokak sanatçılarına yer veren Milk Galeri'ye farklı işler görmek için uğrayabilirsiniz. Sprey boya, cap gibi malzemeler satın almak için sokak sanatçılarının şaşmadığı adres Osmabey'deki Donut Store. 2008'de açılan bu dükkan, en önemli malzeme kaynağı olmuş.
Mini sokak sanatı sözlüğü
Graffiti: Sadece ve sadece sprey boyayla yazılan kaligrafik yazılar.
Street art: Sprey boya veya farklı malzemelerle duvara yapılan sokak resimleri.
Stencil: Şablon kullanılarak yapılan sokak resmi.
Tag: Graffiticinin imzası, takma adını yazmasına denir.
Crosslamak: Bir graffitinin üstünü boyamak, bozmak, karalamak.
Bunny: Kadın graffiticiler ya da sokak sanatçıları.
Bomb: Bir yere kaçak graffiti yapmak.
Writer: Graffiti çizeri. 4 Blackbook: Graffiticilerin çizim defteri.
Cap: Sprey boyanın üzerine takılan, boyayı farklı kalınlıklarda sıkmanıza yarayan başlık.