TRT ile televizyonun aynı anlama geldiği tek kanallı yıllarda pazar günleri western kuşağı vardı, hatırlarsınız. Her pazar günü western filmleri izlerdik. Benim kuşağım, Kızılderililerle bu filmler sayesinde tanıştı. (Meğer önceki kuşaktan büyüklerim de yine bu tür filmlerle Kızılderilileri tanımış) western klasiklerinin gösterildiği bu filmlerden öğrendiğimiz, Kızılderililerin hiç de iyi insanlar olmadığı. Vahşi ve öfkeli ve ilkellerdi, sürekli anlamadığımız dilde konuşur, bağırır, çağırır, sinirlenince de 'beyaz adamı' öldürürlerdi. Ya posta arabasını soyarlar ya da kadın çocuk demeden 'medeni insana' saldırırlar. Ama nihayetinde ya süvarilerin kılıçlarıyla ya da kovboyların kurşunlarıyla ölürlerdi. Bazı filmlerde 'ehlileştirilmiş' Kızılderililer de yok değildi. Ama en iyi şekilde, ya 'soylu vahşi' olarak ya da 'bilge ama doğanın ilkel çocukları' olarak filmlerde temsil edilirlerdi.
JOHN FORD'UN TARİHSEL GAFI
Tabii, Kızılderililerin western filmlerdeki gibi olmadığını öğrenmek için büyümemiz gerekiyormuş. Google'un henüz insanlık tarihine çıkmadığı dönemde şanslı olanlarımız, kitaplardan, belgesellerden ya da kimi makalelerden aslında Kızılderililerin mazlum, beyaz adamınsa vahşi olduğunu öğrendi. Amerika'nın esas sahiplerinin onlar olduğunu, beyaz adamın kıtaya ayak bastıktan sonra onları yok etmek için türlü entrikalar çevirdiğini, entrikalar yetmeyince silaha sarıldığını, soykırım yaptıklarını, nihai amacın onların topraklarını ele geçirmek olduğunu yani gerçeği öğrenecektik. Ama nedense western filmlerinde tarihsel olgulara ters düşecek biçimde Kızılderililer sinemada 'kötü insanlar' olarak var oldular. Şu sözler western filmlerinin en önemli yönetmenlerinden John Ford'a ait: "Seyirci Kızılderililerin öldürülmesinden hoşlanır. Onların da kendilerinkinden farklı bir kültüre sahip olduklarını düşünmez." Sanırım bu cümle işin vehametini anlatmaya yetiyor.
APTAL SÜVARİLER
Bu hafta sinemalarda gösterilmeye başlayan
Maskeli Süvari, Hollywood patentli ama Kızılderilileri 'iyi insanlar' olarak gösteren bir yapım. Bunun altını kalın bir şekilde çizmiyor ama film, beyaz adamın Kızılderililer için yaptığı hain planları incelikli bir şekilde anlatılıyor. İktidar, güç, zenginlik uğruna Kızılderililerin nasıl düşman ilan edildikleri, kimi derin devlet uygulamalarını hatırlatan işbirlikleriyle insanlarda 'Kızılderililer bizi öldürmek istiyorlar' algısının nasıl yaratıldığı sonra da nasıl katledildiklerini gösteriyor. Az bir şey değil bu!
Maskeli Süvari, kendi yağında kavrulan filmlerden değil. Bir acı gerçeği yüzümüze vurmak için de çekildiği söylenemez. Gişeleri toz duman eden
Karayip Korsanları serisinin 'yaratıcıları' yönetmen Gore Verbinski ve yapımcı Jerry Bruckheimer işbirliği ile kotardıkları bir yapım. Yani Hollywood'un ana akım sineması örneklerinden. Malum, genel olarak ana akım filmler ezber bozmayı değil, kendini, var olan ezberler üzerine inşa etmeyi sever. Sistemin huyunu suyunu bilir ve onunla ters düşmeyi pek göze almaz. Klişeler, onun vazgeçilmezidir. Ama
Maskeli Süvari'de ezberler bozuluyor. western filmlerindeki Kızılderili klişesini ters yüz ediyor. Johnny Depp, canlandırdığı Tonto adlı Kızılderiliyi, sempatik ve saf olarak yorumluyor. Hatta ekürisi beyaz adam
Maskeli Süvari'yle kıyaslandığında Tonto'nun daha olgun, akıllı olduğu bile söylenebilir. Mavi ceketli süvarileri aptal, işbirlikçi olarak göstermekten çekinmiyor. Süvarilerin western filmlerinde kahramanlık mitlerinden biri olduğu düşünülürse bu da önemli bir ezber bozma hali.
ÖZÜR NİYETİNE KURTLARLA DANS'A SEKİZ OSCAR
Tabii 'Ne oldu Hollywood'un kafasına taş mı düştü de, Kızılderililere böyle iyi yaklaşıyor?' diye sorabilirsiniz. Aslında Kızılderililer ABD toplumunun yumuşak karnı. Ortada bir soykırım var. 2010 yılında resmi olarak özür dilense de hâlâ Kızılderililerin tarihsel acılarını dindirecek politikalar güdüldüğü pek söylenemez. Talep ettikleri ne tazminat ne de topraklar verildi. Ama bu bir sürecin sonunda oldu elbet. Özellikle Kızılderililerle ilgili sinemadaki algı 60'lardan itibaren ufak ufak değişmeye başlamıştı. Hakları bir bir teslim edilmişti. Yani hesaplaşma çok önceden başlamıştı. Mesela Ralph Nelson'un
Mavi Askerler/Soldier Blue ya da Arthur Penn'in
Küçük Dev Adam/ Little Big Man, Michael Mann'ın
Son Mohikan, çizgi film
Pocahontas gibi hemen akla gelen filmlerde Hollywood Kızılderililere çoktan barış çubuğu uzatmıştı. Ama milat olarak Kevin Costner'in yönettiği ve başrolünü oynadığı
Kurtlarla Dans filmi kabul edilebilir. Bir beyaz adamın Kızılderiliye dönüşümünü anlatan filme Akademi sekiz dalda Oscar vererek bir nevi Kızılderililerden kendi adlarına özür dilemişti.
KIZILDERİLİLERİ SEVİYORUZ
Şimdi olan, ana akım sinemanın içinde artık Kızılderililer'i vahşi göstermenin yanlış olduğunu Hollywood'un da öğrenmiş olması. Western'in altın çağını yaşadığı dönemdeki gibi (o yıllardaki filmler General Philip Sheridan'a mal edilen 'En iyi Kızılderili, ölü Kızılderilidir,' cümlesinin beyazperdeye yansıması gibidir) Kızılderililere bakarsanız bugünün dünyasında 'Irkçı mısın kardeşim?' diye adama sorarlar. Aslında değişen Hollywood değil, seyirciler. Yani John Ford'un sözünü ters yüz edersek 'Seyirci artık Kızılderililer'in öldürülmesinden hoşlanmıyor. Onların da farklı bir kültüre sahip olduklarını düşünüyor."