Bir aktrisle bir düşesin ilginç rekabeti
Kocasına çok fazla sadık kalmadığıyla ilgili dedikoduları dönen Windsor Düşesi Wallis Simpson, mücevherlere anlam yüklemeyi sevenlerden. Kocasının hediye ettiği 13 kıymetli taştan yapılmış haçlı bilezikte, dük ve düşesin önemli ve romantik günlerinin tarihleri yazılı. Düşesin en sevdiği parça olan ve Galler'i simgeleyen broşun hikayesi ise oldukça ilginç. Elizabeth Taylor, düşesi ziyareti sırasında parlak ve şık broşa hayran oluyor. Düşes bunun üzerine nezaketini kanıtlamak için: "O halde her buluşmamızda seni mutlu etmek adına bu broşu takacağım" diyor. Düşes öldüğünde Taylor düşesin anısına, havuz başında keyif yaparken telefondan katıldığı müzayededen broşu 625 bin dolara satın alıyor. Windsor düşesinin oda hizmetçisinin günlüğünde, mücevherin bir rekabet objesi olduğunu kanıtlayan bir anı var. Elizabeth Taylor akşam yemeğe geleceği sırada hazırlanan düşes, eline pırlantasını takıp bir süre düşünüyor. Birden başını kaldırarak oda hizmetçisine: "Elizabeth'in pırlantası bundan büyük, sen bana en iyisi safirimi getir" diyor.
Elizabeth Taylor'ın öğrendiği tek kelime
Dünyanın mücevheri en iyi taşıyan kadını denince akla ilk olarak Elizabeth Taylor gelir. Mücevhere olan sevgisini abartılı bir şekilde, "Pırlantayı ilk defa annemin yüzüğünde gördüm ve sadece iki aylıktım" sözleriyle anlatıyor. Menekşe gözleriyle etrafındakileri büyüleyen Taylor "Ben mücevherlerime sahip olduğum ganimet olarak bakmıyorum. Ben onları gelecek jenerasyonlar için koruyan kişiyim" diyerek mücevherleri güzel taşımasının sebebini anlatıyor. Taylor'un 1957'de evlenip bir yıl sonra ayrıldığı Mike Todd onu bir gün, saçlarını kestirdiği için yatakta ağlarken görüyor. Telaş içinde Cartier'ye gidip işlemeli pahalı bir taçla geri dönüyor ve "Sen benim kraliçemsin, saçlarının uzunluğunun önemi yok" diyor. Liz'in çok beğendiği için aldığı imitasyon küpeyi kocası Todd, o fark etmeden Cartier'ye götürerek, orijinal taşlarla aynısını yaptırıyor ve yerine koyuyor...Elizabeth Taylor'ın beşinci kocası Richard Burton ise onun mücevhere olan tutkusunu şöyle özetliyor: "Liz ile uzun süre İtalya'da kaldık. Öğrendiği tek İtalyanca kelime var o da Bulgari'dir!".
Fransa Kraliçesi'nin incileri de ondaydı
Gelelim mücevher tutkunu kadınlara... Barbara Hutton dünyanın gelmiş geçmiş en büyük mücevher alıcısı. Annesi yedi yaşında intihar eden bu zengin kadın, kendisine kalan bütün mirası votkalı sabah kahvaltılarına ve çok kıymetli mücevherlere harcıyor. Lükse düşkünlüğü, yaşamının son yıllarında fakirlik çekmesine neden oluyor. Elinde her daim taşıdığı yüzük, Mısır Hıdivi İbrahim Paşa'nın meşhur elmasıyla yapılıyor. 40 karatlık elması köşeli olduğu için beğenmeyen Hutton, elması yuvarlatıyor ve 36 karata düşmesine neden oluyor. Elmasın değerinin düşmesi onun pek umurunda değil! "Böylesi nadide tarihi bir elması niye bu hale getirdiniz?" diye soranlara, "Nadide olabilir ama çok zevksizdi. Değerinden kaybetti ama estetik yönden kazançlı çıktı" diye cevap veriyor. Ayrıca giyotinle kellesi kesilen meşhur Fransa Kraliçesi Maria Antoniette'in incileri de bir dönem Hutton'daydı. Dünyanın en iyi inci mücevheri 44 adet doğal inciden oluşuyor.
Prenses Süreyya'nın hüzünlü öyküsü
Şah Rıza Pehlevi, 1951'de evlendiğinde, eşi Prenses Süreyya için Boucheron'a bir taç ısmarlıyor. Dünya, evlilik töreni sırasında takılan bu taçla çekilmiş olan fotoğraflarla tanıyor bu hüzünlü prensesi. Şah ile Süreyya 1956'da İstanbul'a geliyor. Bir hafta süren ziyaretleri sonrasında Türk halkı bu güzeller güzeli prensesi çok seviyor. Ve o yıl doğan çok sayıda kız çocuğuna prensesin adı veriliyor. İstanbul ziyaretinden bir süre sonra şah ailesi Paris'e gidiyor. Şah dönüyor ama Prenses Paris'te kalıyor. Çünkü Rıza Pehlevi'nin ailesi ona bir çocuk vermediği için prensesten ayrılmasını istiyor. Koskoca şah da tahtından olmamak için bu saçma sapan dayatmaya rıza gösterip bu zarif kadından ayrılıyor. Fakat ayrıldıktan bir müddet sonra prensesin kapısı çalınıyor ve Boucheron'dan elmaslarla süslü bir bilezik geliyor. Süreyya'nın bu bileziği firmaya geri gönderdiği söyleniyor...
Kokoş sözü nereden çıktı?
Kokoşnik, Ruslara özgü mücevherlerle donatılmış bir taç modelidir. Özellikle Rus sosyetesinin gözdesi olan kokoşnik, geleneksel bir kıyafet haline geldi. Günlük konuşmalarımızda çok fazla süslü olanlar için kullandığımız kokoş sıfatının bu taçtan türemiş olduğu düşünülüyor.
Cartier, mihrace ve üç altın mucizesi
Cartier asıl çıkışını, markanın sembollerinden biri olan, elmaslarla süslenmiş ilk panter mücevherini ortaya çıkardığı 1914'te yaşadı. Daha sonra Patiala Mihracesi Yadavindra Singh'in mücevherlerini yeniden tasarlayarak sergileyince büyük bir olay oldu. Üzerinde toplam 2 bin 930 pırlantanın olduğu şık kolyedeki golf topu büyüklüğündeki sarı pırlanta, dünyanın yedinci büyük pırlantası olarak kabul ediliyor. Cartier'nin yaratıcıları, modern sanatla mücevheri birleştirerek sadeliği aramaya başladı. Jean Cocteau ve Louis Cartier tarafından geliştirilen beyaz, sarı ve pembe altından yapılmış, birbirine geçmiş üç halkadan oluşan Rolling Ring bileziği, markanın imajını yükseltti. Taşlarla süslenmiş bu tasarım, yüzyılın sonuna dek şirketin dünya çapında en çok satan ürünü olmaya devam etti ve satışı hâlâ sürüyor.