Arabanız varsa işiniz kolay, yoksa da pek zor değil. Aracınızla Yenikapı'dan Yalova feribotuna biniyor ve yaklaşık 45 dakika sonra iskelede iniyorsunuz. Yaya olarak da gelirseniz, iskelenin yakınlarından Orhangazi, Gemlik ve İznik'e giden çok sayıda minibüs bulabilirsiniz. Yarım saatlik bir yolu kat edip Orhangazi'ye varıyorsunuz, oradan da İznik yoluna giriyorsunuz. Yavaşlayın, çünkü bundan sonrası kolay. Çok güzel köylerin içinden geçiyorsunuz. Soluklanın. Göle vardığınızda yol suyun kuzey ve güney yönüne doğru çatallanıyor. Gölü güneyden tanımaya başlarsanız emin olun daha çok seveceksiniz. Gölün kıyısından akıp giden yol sorunsuz bir şekilde İznik'e doğru akar. Ama siz acele etmeyin. Biraz daha yol alınca sağınızda Akharem tabelasını göreceksiniz. Tereddütsüz girin. Önce göle yakın bu köyü şöyle bir gezin, sonra da Gürle tabelasını izleyerek dağa doğru tırmanın. Önce Yeni Gürle ile karşılaşacaksınız. Çok şirin bir memleket parçasıdır. Kahveye oturup bir çay-kahve için isterseniz. Ama fazla kalmayın. Çünkü birazdan kültür miraslarıyla dolu Eski Gürle'yi göreceksiniz.
DERE KENARINDA MOLA VERİN
Eski Gürle'de doğru düzgün bir arkeolojik araştırma yapılmadığı için tarihi bilinmeyen bir belde. Ama en az 1500 yıllık bir köy olduğu söyleniyor. Köyde yaklaşık 200-250 yıllık konaklarla karşılaşacaksınız. Bunların sayısı tam olarak bilinmiyor, çünkü derli toplu bir envanter çıkarılmamış. Her neyse, siz bunlara kafayı takmayın ve mevcut güzelliklerin tadını çıkarmayı sürdürün. Dere kenarında durun, suda yüzen kazların, ördeklerin fotoğrafını çekin. Bir de bu mevsimde köyün tüm bahçelerinde Trabzon hurması adı verilen o güzelliği göreceksiniz. Deklanşöre basın, bu meyve çok artistiktir, iyi pozlar verir... Geldiğiniz yoldan geri dönün ama Yeni Gürle'ye vardığınızda soldaki yola yönelin. Beş dakika falan sonra Gölyaka'da olacaksınız. Bu memleketteki hemen hemen bütün göllerin kenarında mutlaka Gölyaka isminde bir köy vardır. Ya antik ismi değiştirilmiş bir eski zaman köyüdür bu veya başka bir isim bulunamadığı, pek fazla soyutlama yapılamadığı için bu adı almıştır. Her neyse, biz yolumuza devam edelim.
ZEYTİNLERİ GÖRECEKSİNİZ
Biraz daha suyun kıyısında gideceksiniz, sonra da yol sağa doğru kıvrılarak gölden uzaklaşacak. Kıyıda kalan güzel ve bereketli ovaya baktığınızda muazzam bir zeytin ormanıyla göz göze geleceksiniz. Mudanya ve Gemlik'ten başlayıp Bursa'ya kadar uzanan, Türkiye'nin en eski zeytin havzasında bulunduğunuzu hatırlayacaksınız. Buralara kadar gelmişken, şimdi kapısına kilit vurmuş eski zeytinyağı fabrikalarını da görmelisiniz. Yüzyıllar önce yapılmış taş değirmenler, ahşap yağ tekneleri, kocaman kocaman küpler, mengeneli presler sizi alıp asırlar öncesine götüreceklerdir. Az bir zaman sonra Dutluca köyüne varacaksınız. Bu köye vardığımda oranın eskilerinden birine "Burada ipek böcekçiliği yapılır mıydı eskiden?" diye sorduğumda, şaşkınlıkla "Sen nereden biliyorsun?" deyivermişti. İşte ismi üzerinde, Dutluca, yani dut ağacının bol olduğu bir köy burası. Bir köyde fazla sayıda dut ağacı varsa orada ipek işine girilmiş demektir çünkü dut yaprakları ipek böceğinin yegane besinidir. Evet, eskiden evlerin çoğunda tırtıl yetiştirilirmiş. Şimdi birkaç evde hâlâ sürüyor. Bundan sonra önünüze önce Sölöz, ardından Paşapınar ve Narlıca köyleri çıkacak. Yol yeniden gölün kıyısına indirecektir arabanızı. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra surları göreceksiniz. Bu kocaman kalenin içinde İznik saklanıp bekliyor olacak sizi. Bu surlar Bizans İmparatoru Jüstinyen (I. Justinianos) tarafından 6. yüzyılda inşa edilmiş. Uzunluğu 5 kilometre. Kenti çepeçevre sarıyor. Dört girişi var: İstanbulkapı, Yenişehir Kapısı, Lefke Kapısı ve Göl Kapısı. Suru izleyerek İznik'i dolaşmak muhteşemdir. Ağır ağır, tadını çıkara çıkara yürümek isterseniz üç saatte çıktığınız noktaya geri dönmüş olursunuz. Bir gün bunu da yapmalısınız. Surların içinde sizi Hıristiyanlık tarihinin en önemli kiliselerinden biri, Selçuklu tarihinin anıtları, Bizans eserleri, Osmanlı anıları bekliyor olacak. Bunların en az birer örneğini görmelisiniz. Eğer bunu yaparsanız kentin 2 bin 700 yıl öncesine kadar uzanan tarihini bir parça da olsa öğrenmiş sayılırsınız. Bütün bu tarihin içinden geçmek istiyorsanız kentin dört kapısını görmeli, Ayasofya'yı, Yeşil Camii'yi, İznik Müzesi'ni, su kemerlerini, bu şehrin ilk camisi olan Hacı Özbek Camii'ni ve Yakup Çelebi Camii Medresesi'ni de ziyaret etmelisiniz. Abdülvehap Tepesi'ne çıkıp şehri seyretmeden göl kıyısına inmeyiniz. Artık gölgeler uzamış, akşam yaklaşmıştır. Göle doğru yürüyün. Kıyıda çok güzel kahveler var, sizi bekleyen. Oturun ve göle bakın. Ahmet Haşim gelsin aklınıza "Akşam, yine akşam, yine akşam / Bir sırma kemerdir suya baksam" diyecektir size. Güzelce bir gölün kenarında bulunmanın anlamını çözeceğiniz iki dizeyle kapatacaktır şiirini: "Akşam, yine akşam, yine akşam / Göllerde bu dem bir kamış olsam..."
TARİHİ İZNİK'İ KEŞFEDİN
İznik'te ilk yerleşimin bundan 2 bin 700 yıl önce oluşmaya başladığı biliniyor ama kent MÖ 316'da Antigonius tarafından kuruluyor. General Lysimakhos, MÖ 301'de şehri Antigonius'tan alıp çok sevdiği karısı Nicaea'nın adını veriyor. Zamanla Roma İmparatorluğu'nun en önemli şehirlerinden biri oluyor. Hıristiyanlığın temel prensiplerini oluşturan ilk toplantı da burada yapılıyor. I. Ekümenik Konsül, 325 yılında İznik'te toplanıyor. Konstantin'in ve başta Demre doğumlu Noel Baba olmak üzere devrin en önemli din adamları bu toplantıda yer alıyor. Toplantıda Hıristiyanlığın iman esasları belirlenmiş oluyor. Roma'dan sonra Bizans idaresine geçen İznik'in kaderi IV. Haçlı Seferi'yle birlikte değişmiş. 1204 yılında İstanbul'u ele geçiren ve yağmalayan Haçlılar'dan kaçan imparator ailesinin bir kısmı İznik'e gelip yerleşiyor ve gölge kabineyi burada kuruyor. Ailenin bir kısmı da aynı tarihte Trabzon'a göç ediyor. 1261'de İstanbul'a dönüyorlar. İmparatorluk tahtının merkezi olduğu dönemde İznik'e çok sayıda ibadethane ve devlet binası yapılıyor. Bu eserlerin bir kısmı hâlâ ayaktı. Selçuklu Sultanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Nicaea'yı 1075'te topraklarına katıyor ve bundan iki yıl sonra da Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti yapıyor. Fakat 1097'de kente saldıran I. Haçlı ordusu İznik'i ele geçiriyor ve 200 yıldan fazla bir zaman kente Türkler ayak basamıyor. Sultan Orhan Bey 1331'de İznik'i Bizanslılar'dan alıp burayı bir kültür ve uygarlık merkezine dönüştürüyor. Camiler, medreseler, kervansaraylar, hamamlar, köprüler, suyolları inşa ettiriyor. Yavuz Sultan Selim, İran seferi sırasında Tebriz'i ele geçirince buradaki çini işçiliğine hayran kalıyor ve "Bu ustaları paketleyip İstanbul'a postalayın" emrini veriyor. İznik'te çini devri de böyle başlıyor. Yıllar sonra İznik'ten geçen Evliya Çelebi "Burada insanı hayretler içinde bırakan bukalemun nakışlı öyle çiniler işlenir ki, tarifinden dil acizdir" diyerek bu güzellik karşısında şaşkınlığını ifade ediyor.