Çok az adam bir kulübün hatta bir ülkenin kaderini onun kadar derinden etkilemiştir. Futbol zekası, duruşu ve yeteneğiyle onun kadar iz bırakmıştır... 2004'ün 15 Mayısı'nda Arsenal, İngiliz Premier Ligi'nde 38 maçlık maratonu yenilgisiz şampiyon tamamlayıp tarih yazdığında, sahada sevinen 35 yaşındaki Hollandalı kadar futbol aşıklarına ve sonraki kuşaklara ilham vermiştir…
Futbolun nasıl oynanması gerektiğine kafa yoran bir adam olarak pragmatik İtalyan futbolu Dennis Bergkamp'ın ruhuna aykırıydı besbelli. İnter'de hayal kırıklığı iki sezondan sonra 1995'de Londra kulübüne imza attığında, bu oyuna ve kulübün geçireceği değişime damga vuracağı pek kimselerin aklına gelmiyordu muhtemel ki...
WENGER'İN SAHADAKİ BÜYÜKELÇİSİ
Takımı dokuz senedir çalıştıran Graham'le kırmızı-beyazlıların adı "sıkıcı Arsenal"e çıkmıştı. Öyle ki oynadıkları futbol izleyenlere Çin işkencesi gibi geliyor hatta TV skeçlerine konu oluyordu. Yetmez gibi takım bir futbol kulübünden çok bir gece kulübünü andırıyordu. Oyuncuların çoğu antrenman sonrası soluğu barlarda alıyor, ihtiyaçları olan enerjiyi bira şişelerinde arıyordu.
Transferlere yolsuzluk karıştıran Graham'in kapı önüne konması, ilk dönüm noktasıydı Arsenal için. Bergkamp'ın gelişi değişimin ayak sesleri, ertesi sezon Fransız Wenger'in menajerliğe getirilmesi ise değişimin çatısıydı. Takım ilk iş bir alkolle mücadele merkezine dönüştü adeta. Ardından oyuncuların mantalitesi, takımın oyun felsefesi kökünden değişti. Dokuz yıl sonra tarih yazacak "Yenilmezler"in temelleri atılıyordu.
2004'teki fantastik başarı o devrimin zirve noktasıydı. O ana kadar geçen sezonlarda Arsenal, Ada futbolunda çığır açtı. Beslenme programından maç önü psikolojik hazırlığa, transfer politikasından futbol felsefesine kadar baştan aşağıya değiştirdiler oyunun kuralını.
Biraz günümüz İspanyası'ndan biraz da 70'lerin Cruyfflu Hollandası'ndan tatlar taşıyan, Ada'da başarının şaşmaz ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez reçetesini yırtıp atan bir takım çıktı ortaya. Wenger bu ezber bozan felsefeyi yerleştirirken, Hollanda'da aldığı "Total Futbol" eğitimi ve sıradışı futbol zekasıyla Dennis Bergkamp da "profesör"ün büyükelçisiydi sahada. Wenger Arsenal'e kalp nakli yapan bir cerrah, Bergkamp da takımın yeni kalbiydi.
UÇMAYAN HOLLANDALI
Önünü alamadığı uçak korkusu nedeniyle "uçamayan Hollandalı" dur durak bilmeden skor üreten bir gol makinesi değildi belki. Ama dün akşama kadar son 8 sezonu kupasız geçiren Arsenal'in yıllardır hissettiği en büyük eksiği o dönemlerde dolduran isimdi. Bir "kazanan"dı Bergkamp. Bir liderdi… Wengerizm'in hem kalbi hem de beyniydi… Sadece kendisi oynamıyor, çevresindekileri de beraberinde yukarı doğru çekiyordu. İleri uçtaki partnerleri Ian Wright sonrasında da Henry'nin kariyerlerindeki gol rekorlarını onunla kırması da bunun en büyük kanıtıydı. Estetik tarzı, oyun görüşü, alan sezgisi, kritik golleri ve paslarıyla, Arsenal'i, bundan 10 yıl dört gün önce o tarihi başarıya taşıyan akıcı futbolun kontrol kulesiydi.
Onu böylesine özel, böylesine eşsiz kılansa hiç şüphesiz topa o sihirli "ilk dokunuşta" yatıyordu… Nereden ve nasıl gelirse gelsin topu en doğru, en efektif biçimde kontrol etme becerisinde... Zaten bu yüzden, iki ayağı havada, yukarıdan gelen topun tüm elektriğini alıp önüne indiren meşhur hareketiyle dikildi heykeli.
Ona göre futbolda en kilit kavram kontroldü. Evet, bu anlamda bir "kontrol delisiydi." Ve bu farkın temellerini de yıllar önce, 4 kardeşiyle huzurlu ve futbol dolu bir çocukluk geçirdiği Amsterdam'daki evinde atmıştı. Ona sahada zaman ve alan kazandıran, rakiplerinden hep bir adım öne çıkaran meşhur top hakimiyetini, o evin yakınındaki duvarla, saatlerce bıkıp usanmadan girdiği verkaçlara borçluydu. Sağ içle duvara vur ve karşıla, sol dışla vur ve karşıla, duvardan bir kez sekerek gelecek şekilde vur, sonra iki kez sekecek biçimde... Futbol topu bir uzvu haline gelene, ayağını vatandaşı Vincent van Gogh'un fırçası gibi kullanacak beceriye ulaşana kadar devam etti duvarla antrenmanlara. Ve sonunda yeşil sahada her bir fırça darbesiyle oyuna renk ve yaratıcılık katan o efsane çıktı ortaya.
Misal 2002'de bir Newcastle maçında, yeşil sahaların gördüğü en akıl almaz gollerden birine bu sayede atmıştı imzasını. Sırtı kaleye dönükken, kendisine gelen topa, tek dokunuşla arkasındaki savunmacının sağından geçecek şekilde falso verip kendisinin de rakibinin solundan geçtiği, yani arkası dönük halde rakibin sağından atıp solundan geçtiği ve "Buz Adam"a yakışır bir serinkanlılıkla bitirici vuruşu yaptığı o unutulmaz gole...
O DOKUNUŞU MESUT'TA DA GÖRÜYOR
Dennis Bergkamp'ın veliahtı olarak gösterilen, özellikle ligin ilk yarısında takımda bir tür "Bergkamp etkisi" yapan Mesut Özil'e bakınca biraz kendisini görmesi de bu yüzden zaten. Zira efsane 10 numaranın tabiriyle "Özil'i markajdan kurtaran en büyük özelliği topa ilk dokunuşuydu."
Bergkamp'ın sihirli dokunuşundan en çok da Arsenal nasibi aldı. Sadece goller atıp asist yapmakla kalmadı, kulübün makus talihini değiştiren zihinsel devrimin en hayati dişlisi oldu… Dahası İngiliz futbolundaki yıldız algısı Bergkamp'la başka bir tanım kazandı.
Orta alanda, yeşil sahalarda artık nesli tükenmeye yüz tutan Vieira gibi bir general, ligde o sezon her maça çıkan ve 30 gole imza atan Fransız Thierry Henry, kanatta rüzgar gibi esen İsveç çeliği Ljunberg'le; topa ambargo koyan, kaleyi bulan 471 şuttan 73'ünü gol yapan ve bugün hala milyonlarca futbol severin ezbere saydığı efsane kadronun sahadaki aklı fikriydi Bergkamp. Ve o kadro, seriye ertesi sezon 11 maç daha ekledi ve 49 maç hiç yenilmeden devam etti yoluna.
DOKUZ YIL SONRA YILDÖNÜMÜNDE İLK KUPA...
Bergkamp daha doğduğunda kaderi Arsenal'le yazılmıştı. O şampiyonluğun yıldönümünden sadece beş gün önce 45'inci yaşını kutladı, iki gün sonra yani dün de Arsenal 9 yıllık kupa susuzluğuna nokta koyup İngiltere'de kupa kaldırdı.
Dennis Bergkamp'ın orkestra şefliğindeki o yetenek mangası sahada olmadan, aynı sinerji yakalanmadan, böylesi bir yıldönümüne denk gelen bu kupa Wenger ve Arsenal için yeni bir dönüm noktası olur mu bilinmez.
Ama kesin olan birşey varsa Bergkamp sadece kulübü için futbolu için bir dönüm noktasıydı… Topa her dokunuşuyla Londra'nın kasvetli havasını anında dağıtabilen bir sihirbaz, saha içinde ve dışında gerçek bir yıldızın nasıl olması gerektiğini gösteren bir rol model, hem Arsenal'in hem de Ada'nın futboluna yeni bir çehre kazandıran bir estetik cerrahtı.
Ve futbolun van Gogh'u yıllarca gözlerin pasını sildiği yetmezmiş gibi, her fırça darbesiyle de ardında, onun yolundan gitmek isteyenler için her daim taze kalacak izler bıraktı.