Bu öyle bir deniz tutkusu ki, kuşaktan kuşağa geçmiş... Denizciliğin piri olarak anılan, 95 yaşında hayata gözlerini yuman Süleyman Dirvana, yelkenciliğe getirdiği yenilikler ve denizcilik aşkıyla tanınıyor. Oğlu Edhem Dirvana'nın durumu da farklı değil... Doğduğu günden beri babasının en büyük mirası yelkenciliği Türkiye adına bir adım ileri taşımaya çalışıyor. En iyi yelkencileri bir takımda toplayan Edhem Dirvana, eylül ayında yapılacak olan yarışlara katılacak ilk ve tek Türk takımını oluşturdu. Extreme 40 yarışlarının hikayesinden söz etmeden önce Dirvana Ailesi için deniz ve yelkenciliğin ne anlama geldiğini anlamak için ailenin hikayesini özetlemekte fayda var; Abdülhamit'in katibi, Türkiye'nin ilk filozofu İbrahim Edhem Dirvana'nın en küçük oğlu Süleyman Dirvana, 1915'te Kandilli'deki Kıbrıslı Yalısı'nda dünyaya geldi. Aile aynı zamanda meşhur Sevda Tepesi'nin, Katar Şeyhi'ne satılana kadar sahibiydi. Doğduğu günden itibaren denizin kucağında büyüyen Dirvana için, yelkencilik tüm yaşamı boyunca hobiden öte tutku oldu. Münih'te tıp fakültesini bitiren Dirvana tüm meslek hayatı boyunca Çapa Tıp Fakültesi'nde çalıştı. İstanbul Yelken Kulübü'nün 1973-1978 yılına kadar başkanlığını yaptı. 1974 yılında eşi Zeynep Hanım'la evlendi.
BOZBURUN'DA BİR HAYAT
Deniz aşığı bu aile, 1977 yılında dünyaya gelen oğulları Edhem'le, küçük yaşlarda düşmemesi için bir halatla tekneye bağlayarak ve ıslanmaması için naylonlara sararak Bozburun-İstanbul arası defalarca seyahat ettiler. O zamanlar küçücük bir çocuk olan Edhem Dirvana işte böyle bir deniz âşığı ailenin üyesi. Ailenin yıllar önce satın aldığı Bozburun'daki arazi, 35 yılda bugünkü haline geldi. Şu anda Bozburun Yatch Club adıyla, dünyanın dört bir yanından yelkencileri ağırlayan 14 odalı bir butik otel ve restoran. Şu an 37 yaşında olan Edhem Dirvana, yarışlara burada hazırlanıyor. Ben de Dirvana ile sahibi olduğu Bozburun Yatch Clup'ta biraraya geldim;
- Bozburun'daki bu arazi nasıl keşfedilmiş?
- Her yaz annem ve babamla yelkenliyle kıyı kıyı dolaşarak güneye inerdik. O yolculuklardan birinde keşfetmiş babam. Ben dört yaşımdayken, 1980'de ev yapmaya başlamışlar ve temelli yerleşmişler...
- Burası bir süre yazlık olmuş, sonra kimsesiz çocuklar için yaz kampı... O nasıl oldu?
- Yazlık olarak kullandığımız dönemde, 'Tekneler gelse, demirlese' diye hayaller kurardık. İnşaat izinleri denk gelince, zaman içinde ekstra odalar yaptık ama boş duruyorlardı. 1999 depremi sonrası babam yapılan fazla odalarda kimsesiz çocukları ağırlamaya karar verdi. Zaten büyükannem Refika Dirvana Kimsesiz Çocuklar Cemiyeti'ni kuran kişilerden.
- Sizin deniz ve yelken tutkunuz doğuştan yani...
- 10 günlükken, babam tekneyle gezdirmeye başlamış bile... Yazları yelken yapıp, kışları yat yarışlarına katılıyordum. Ama hiçbir zaman olimpiyatlara katılmak, milli takıma girmek, dünya şampiyonası kovalamak gibi hayallerim yoktu.
- Aslında uluslararası ilişkiler eğitimi almışsınız. Neden o yönde bir kariyer cazip gelmedi?
- Hep ya hariciyede çalışırım ya da akademik bir şeyler yaparım diye düşünülüyordu. Ama ben bu işi yapmak istemiyordum. O sırada çok sevdiğim arkadaşım, Kemer Golf and Country Club'ın sahibi rahmetli Esad Edin bana iş teklif etti. Onun yanında yöneticilik yapmaya başladım. Üç buçuk sene orada çalıştım, feci bir kazada Esad'ı ve çocuklarını kaybedene kadar...
ESAD EDİN KAZASI ŞALTERİ ATIRDI
-
2008 yılında üç çocuğuyla kamp yaptığı sırada sele kapılıp, çocuklarıyla birlikte hayatını kaybetmişti...
- Tam bu olay öncesinde Bozburun'da bir şeyler yapma hayalini kurmaya başlamıştım aslında. Tuzla'da Kemer Golf and Country Club'ın yelken şubesini açmıştık. Oradayken Bozburun'un konsepti kafamda yerleşmişti. Kaza olunca birden 'Dank!' etti. Hayat o kadar pamuk ipliğine bağlı ki, 'Bugün varız yarın yokuz, kurumsallıkmış, kariyer falan uğraşamayacağım, ailemle vakit geçirmek istiyorum' dedim. Kaza şalteri attırdı. Çok etkilendim olaydan. Yakın olduğun birkaç kişiyi bir anda kaybetmeyi Allah kimseye yaşatmasın. Çünkü Esad'ın çocukları da, benim çocuğum gibiydi.
- Şehirden buraya gelmek zor olmalı... - Herkes bana 'Ne yapacaksın orada, canın sıkılacak' diyordu. 33 yaşımdaydım buraya yerleştiğimde. İyi ki de böyle bir karar vermişim. İlk sene yedi odayı işletmeye açtık. Yavaş yavaş öğrene öğrene çoğalttık.
CEM UZAN'IN LÜKS OYUNCAĞININ YENİ SAHİBİ
- Katamaranla nasıl tanıştınız?
- Biraz yelkeni takip edenler katamaranları bilir. Ama
Thomas Crown Affair filminde bir sahne vardır, iki katamaran yan yana gider o sahnede. Beni o sahne çok etkilemişti. Sonrasında o filmi görüp, filmdeki o katamaranı satın alan biri varmış Türkiye'de. O kişi de Cem Uzan... TMSF Uzan'ın mallarına el koyunca, tekneye de el koymuş haliyle. Ben Yalıkavak Marina'da gördüm ilk olarak. Orada bir his oluştu aramızda. O dönem ABD'de okuyorum ve böyle bir kariyer hedefim yok. Yıllar sonra Bozburun'daki yat kulübü hayata geçtiği sırada babam, 'Eski yelkenlilerle falan uğraşma, bu işin en hızlısı neyse onu bul, getir!' demişti... Babamın vefatından birkaç hafta sonra, sanki bir vasiyet gibi katamaran konusuna daldım. İnternetten bir tane buldum. Aldım getirdim. Formula 20 sınıfı bir tekneydi.
- Nedir bu Formula 20 sınıfı?
- Diğer katamaranlar tatil köylerine yöneliktir, bu yarış için... Katamaran keyfini alınca daha iyisini aramaya başladım. Cem Uzan'dan TMSF'ye geçen yıllar önce görüp hayran olduğum katamaranı, Cengiz Mimarbaşı almış. 2011 yılında ben de ondan satın aldım. Bu bir hobi teknesi değil, profesyonel yarış teknesi... Formula 40 serisinde... Nasıl bir Formula arabasını alıp, 'Bununla bir tur atayım' diyemiyorsanız, bu katamaran da öyle. Yarış amaçlı üretilmiş...
- Tekneyi aldınız ama Bozburun'a nasıl getirdiniz, her tarafı açık bir araçtan söz ediyoruz sonuçta...
- İstanbul'dan bir grup arkadaşımla yola çıktık. Cahil cesaretiymiş... Üç buçuk günde geldik Bozburun'a... Babamın birinci ölüm yıldönümünde; mezarının bulunduğu Seddülbahir'den geçtik tekneyle. Onun vasiyetini gerçekleştirmiş gibi hissettim. Teknenin hayatına baktığınız zaman çok duygusal bir hikayesi de var. Amerika'da şampiyonluklar yaşamış, film yıldızı olmuş, Türkiye'de Cem Uzan'ın lüks oyuncağı olmuş, el değiştirmiş, ihmal edilmiş ve bizim oldu... İki kere devirdim bunu da yapabilmiş tek kişiyim. (Gülüyor.)
- Ve tekneyi amacına uygun kullanmaya karar verdiniz...
- İlk aldığımda, oyuncak keşfetmiş çocuklar gibiydik. Kendi yelken bilgimizle çözmeye çalışıyorduk. Türkiye'de kullanmayı bilen yok çünkü. Sonra bir antrenör bulduk. Mitch Booth, yat camiasında çok iyi bilinen, olimpiyat madalyaları olan biri. Katılacağımız Extreme 40 yarış organizasyonun kurucularından biri bu. Gelip bize antrenörlük yapmaya başladı.
- Yarışlara kendi imkanlarınızla mı gireceksiniz?
- Sponsor bulabilmek için altı ay çalmadığım kapı kalmadı. İnanılmaz bir sponsorluk da beklemiyorum, ana sponsor zaten benim, altyapıyı kurmuşum, çocukları yetiştirmişiz. Sonra Arkas'la tanıştık, hayallerimizin kesiştiğini gördük. Bernard Arkas yelken tutkunu ve yeniliklere açık biri. Yaptığımız projeyi çok beğendi ve birbirimize çözüm ortağı olabileceğimizi farketti. Artık yola birlikte devam ediyoruz.
- Takımı nasıl oluşturdunuz?
- Mitch dışında tamamen Türklerden kurulu bir ekibiz. Takım genç ve bu işe tutkuyla bağlı sportmen insanlardan kurulu. Selim Kakış, Türkiye'deki en iyi yelkenci. Uluslarası yarış tecrübesi, dereceleri, rekorları var, olimpiyat tecrübesi yaşamış biri. Ateş ve Deniz Çınar yıllarca Türkiye'yi olimpiyatlarda temsil etmiş iki kardeş. Şimdiye kadar aldığımız en iyi derecelerin sahipleri. Cem Gözen, Balkan Şampiyonu olmuş bir isim, milli sporcu. Cem Selçuk, Can Bayülken de çok iyi isimler... Levent Ahıskalı da son zamanlarda Türkiye'ye gelmiş en büyük yeteneklerden biri. Takımımız Türkiye'nin gururu... Bizim artık kendi havuzumuzdan çıkıp büyük balıklarla tanışmamız gerekiyor.