Real Madrid yöneticileri okuduğu okula gelip "Şampiyonlar Ligi'nde yedek kaleci olacaksın, hadi toparlan" dediklerinde daha 16 yaşındaydı... İnanmadı önce, şaka yapıyorlar sandı. O zamanlar kendisi dâhil kimse farkında değildi belki ama bir kahraman doğuyordu.
Başkent Madrid'in ağırlıklı olarak işçi sınıfından insanların yaşadığı banliyösü Mostoles'de doğdu Iker Casillas... 8 yaşında kulübün altyapısına girdi. Ve bugüne kadar tam 25 yıl sadece o formayı giydi. Yaşı ehliyet almaya yetmediği için antrenmanlara toplu ulaşımla gidip geliyordu. İlk kez Real Madrid A takımda forma giydiğinde daha 18'inde bile değildi.
Kariyerinin dönüm noktası ise 2002'de Bayer Leverkusen'a karşı oynadıkları Şampiyonlar Ligi finali oldu. Bitime 23 dakika kala Sanchez sakatlanıp da Casillas 3 direğin arasına geçtiğine 2-1 öndeydi takımı. Kalesinde devleşti, Yıldıray Baştürk ve arkadaşlarına geçit vermedi. Maç sonunda ise kendi tabiriyle "sevinç gözyaşlarına" boğuldu. Kariyerindeki ikinci kırılma noktası da benzer yolla çıktı karşısına... Birinci kaleci Canizares sakatlanınca aynı yıl Dünya Kupası'nda da kaleyi teslim aldı. İrlanda'ya karşı kurtardığı penaltılarla takımı sırtladı, adı "Aziz Iker"e çıktı.
KAPTAN, LİDER, ROL MODEL, KAHRAMAN...
Kedileri kıskandıran çevikliği, insanüstü refleksleri ve sezgileriyle modern zamanların en büyük kalecilerinden biri oldu Casillas... Hatta belki en iyisi... Onun alışıldık kurtarışlarından herhangi birini başka bir kaleci yapsa, döne döne anlatırdı torunlarına. Senelerce, defansif disiplinmiş, alan daraltmakmış umursamadan dünyanın en pahalı yıldızlarıyla şov yapıp, yediğinden fazlasını atmayı felsefe edinen Real Madrid'de, Figoların Raulların Ronaldoların ve daha nicelerinin arkasını topladı. Ve sansasyonun, entrikanın başkentinde, bir devamlılık abidesi oldu.
Sadece bir çift özel eldiven değildi Casillas, takımını sahanın en arkasından, savunmanın son hattından yöneten bir liderdi o... Hatta daha da fazlası... Son Avrupa Şampiyonası'nda yendikleri Hırvatistan'ı o dönem çalıştıran şimdinin Beşiktaş hocası Biliç'in dediği gibi "bir kahramandı..." Hem milli takımının hem de Real Madrid'in sadece kalesini değil, değerlerini ve ideallerini de koruyan bir kahraman... Ülkesinde, hatta dünyanın dört bir yanında kim bilir kaç çocuğun hayallerine ilham veren, "Büyüyünce forvet değil kaleci olacağım" dedirten bir kahraman…
Gönüllü Birleşmiş Milletler elçisi olup, kendini dünyanın dört bir yanındaki fakir çocuklara yardıma adayan, Euro 2008'i kazandıktan hemen sonra tatil yerine soluğu Peru'daki yetim çocukların yanında alıp, onlarla top oynayan bir kahraman...
NEREDEN GELDİĞİNİ ASLA UNUTMADI
Gerekli tüm meziyetlere fazlasıyla sahip olduğu halde kendini Real Madrid "yıldız sistemi galacticos"un bir parçası gibi görmediğini söylerdi hep. Zaten hiçbir zaman da öyle davranmadı. Hep mütevazı kaldı. Misal zirvedeyken bile her fırsatta çocukluk arkadaşlarıyla zaman geçirirdi. Yıllar önce verdiği bir röportajda "İnsan nereden geldiğini hiçbir zaman unutmamalı" diyordu. Ve "Aziz Iker" asla unutmadı.
Dünya Kupalarında en çok forma giyen ikinci kaleci, en çok milli olan İspanyol oyuncu, Dünya Kupaları tarihinde en uzun süre gol yemeyen ikinci kaleci, Şampiyonlar Ligi finalinde oynayan en genç kaleci... CV'sini rekorlarla, kupalarla doldurdu. Müzmin kaybeden İspanyollar üst üste üç büyük turnuvayı kazanıp tarih yazarken kaleyi rakiplere kapatan isim oydu. Barcelona'ya kendi evlerinde 6-2 yenildikleri maçtan sonraysa Real Madrid kaptanı olarak "Üzerimizden silindir gibi geçtiler" diyecek kadar da açık yürekli ve cesurdu. Yalnızca yeteneğiyle değil duruşuyla, kişiliğiyle, en azılı Real Madrid düşmanları dahil herkesten saygı gördü.
BİR DAHA ASLA...
"Son..." İspanyol Marca, milli takımın Dünya Kupası'nda yaşadığı tükenişi bu başlıkla veriyordu perşembe günü... Bir futbolcunun kazanabileceği tüm kupaları kazanan tüm zaferleri yaşayan adam; Iker Casillas için de sonun başlangıcı eski hocası Mourinho tarafından, biraz da kişisel çekişmelerle 2 yıl önce kulübeye çekildiği gün oldu. Bir kahraman olarak yaşamaya alışmıştı. Kulübe kimyasını bozdu. Reflekslerini köreltti. Bu sezon Şampiyonlar Ligi finalinde yaptığı fahiş hata az kalsın tüm kariyerini adadığı takımının 10'uncu Avrupa şampiyonluğuna mal olacaktı. Ardından da Dünya Kupası'ndaki çöküş geldi. Hollanda ve Şili kabusları gösterdi ki perde o efsane jenerasyon gibi Casillas'ın üzerine de inmiş, artık bir devrin sonu gelmişti.
Evet, bir daha matadorların kalesinde kolunda kaptanlık bandıyla görmeyeceğiz onu muhtemelen... Evet, "Aziz" artık 33 yaşında ve bir Sevilla maçında yaptığı gibi bir direkten diğerine yetişip bir metreden goller de kurtaramayacak belki bir daha asla...
Ve kendilerine ayrılan sürenin sonuna gelen o kadroda böylesine can yakan bir vedayı belki de en son hak eden 'adam' Casillas. Yerden yere vurularak, "Mourinho'nun bir bildiği varmış" fısıltılarını duyarak, gözleri buğulu, yıllarca milyonların sorumluluğunu, hayallerini yüklenen omuzları çökmüş halde sahadan çıkmayı en son hak eden 'adam' Casillas… Oyunu güzel kılan ve güzel oyunu gerçekten seven herkesin çok özleyeceği, yeri kolay dolmayacak bir 'adam' zira Casillas…
BÜTÜN BORÇLARINI SİLEREK GİDİYOR
Ondan, o görkemli, o benzersiz kariyerden geriye kalansa, sahadan çıkarken gözyaşlarını koyvermemek için dudaklarını ısırarak, daha düne kadar ismini haykıran tribünlere attığı o hüzünlü bakış… Hüzünlü ama senelerdir yaptıkları yetmezmiş gibi hâlâ daha "Biliyorum siz yüzüstü bıraktım, benim suçum" diyen o kişilikli bakış...
Casillas küçükken babasının verdiği spor loto kuponunu yatırmayı unutmuş, 14 maçı da tutturan babası bugünün parasıyla bir milyon euro ikramiyeden olmuştu. Kariyeri boyunca babasına borcunu fazlasıyla ödedi. Sadece babasına değil, Real Madrid'e ve ülkesi İspanya'ya da... Ve bugün, kendilerine hayal dahi edemedikleri mutlulukları yaşatan adamın nasıl bir kahraman olduğunu bu kadar kolayca unutanlar farkında değil belki ama hesap defterleri bir kez açılırsa, Casillas alacaklı çıkar sonunda.