Yazılama
tahtası, kablolar, duylar, ampuller... Kablolar tek tek yazı tahtasına dizilmiş, yerde harıl harıl bir çalışma var. Ustalar büyük bir dikkatle yazılama yapıyor. "Ne yazılıyor?" derseniz, Ramazan'ın müjdecisi, gökyüzünün altın gerdanlığı mahyalar yazılıyor. 450 yıllık mahyacılık geleneği bugün sadece mahyacıbaşı Kahraman Yıldız'ın (59), iki ustası ve dört çırağıyla Taksim'deki atölyesinde yaşatılıyor. Bu yıl da hazırlıklar aylar önce başlamış. Her duyun yeri, santim santim ölçülerek belirleniyor. Usta ve çıraklar iğne oyası işler gibi çalışıyor. Kahraman Usta duyuların yerini gösterirken "Aman dikkat edin arkadaşlar, harfler kaymasın! Bir santim kayarsa yazı bozulur!" diye uyarıyor. Sonra da ustasından yadigar kalan yağ kandilini gösteriyor: "100 yıllık yağ kandili iki padişah görmüş, Osmanlı'nın son mahyacısı Hacı Ali Ceyhan'dan yadigar. Elektriği kullanarak mahya hazırlayan ilk kişi de o. Onun yetiştirdiği son mahyacılarız. Mahyanın her aşamasında başında durarak, el emeğiyle yapıyoruz." Ardından kablolar toplanıyor, harf sırasına göre kodlanıyor, hangi harfe hangi ipin sıralanacağı belirleniyor. İstikamet İstanbul'u en iyi gören tepeye, Mimar Sinan'ın göz bebeği Süleymaniye Camisi'ne...
ŞEREFENİN MANZARASI MÜTHİŞ
Osmanlı'da ilk mahya Süleymaniye Camisi'ne asılır, bunu gören diğer mahyacılar da bulundukları caminin mahyalarını asmaya başlar. Bu gelenek günümüzde devam etmese de biz Süleymaniye Camisi'nin avlusunda son mahya ekibiyle geçmişi andık. Süleymaniye'nin avlusunu yazı tahtası, kablolar, duylar ve ampuller kaplamış. Son kontroller yapıldıktan sonra ekip omuzlarında mahya ipleriyle caminin sol tarafındaki minareye ilerliyor. Usta minarenin kapısını açıyor, merdivenleri tek tek çıkıyoruz ama nefes nefese kalıyoruz. Dile kolay 251 tane basamak var. Henüz 55. basamağa geldiğimizde Kahraman Usta sağ taraftaki gizli küçük bölmeden bizi çağırıyor: "Burası mahyacıların odasıymış, Osmanlı'da mahyacılar demirbaş malzemeleri ve kandilleri burada saklarmış. Bak, dönemin mahyacılardan biri duvara top resmi çizmiş!"
MÜCEVHER MİNARESİ
39 yıldır usanmadan minarelerin şerefelerine çıkıyor Kahraman Usta. Basamakları çıkarken minarenin hikayesini anlatıyor: "Hacı Ali Baba anlatırdı. Mimar Sinan minarenin inşaatını temel otursun diye yedi yıl beklemiş. O esnada İran Şahı 'Osmanlı'nın parası bitti, inşaat yarım kaldı' diye söylenip Kanuni Sultan Süleyman'a mücevher göndermiş. Kanuni bu duruma sinirlenince hazineyi toz haline getirtip minarenin harcına koydurtmuş. Minarenin adı da mücevher minaresi kalmış. Bazı günler minarenin güneşte mücevher gibi parladığı söylenir." Kahraman Usta tüm bilgisini bir rehber gibi aktarırken "Aman dikkat, Osmanlı'dan kalma yağ kandillerini asmak için duvarda kancalar var. Yağ yere dökülmesin diye kandiller burada hazırlanırmış" diyor. Sonunda son şerefeye varıyoruz. İstanbul'un tüm güzelliği karşımızda; Sultanahmet, Ayasofya, Eminönü, Haliç... Mahya ekibi her harfin ipini tek tek sıralayıp iki minare arasındaki çelik halatlara diziyor. İş bitti sanıyoruz ama bitmemiş. Caminin avlusunda Kahraman Usta alkışla minaredeki arkadaşlarının kendisine bakmasını sağlıyor. Sonra da el işaretiyle mahyanın hizasını kubbedeki hilale bakarak ortalıyor. Ustalar iniyor ve gururla son bir bakış atıyor mahyaya...
2 bin mahya astık
Aziz İlyas Sofyalı (52): "15 yaşındayken son Osmanlı mahyacısı Hacı Ali Baba'nın yanında mahyacılığa başladım. İki padişah görmüş Hacı Ali Baba'dan yağ kandili dönemiyle ilgili çok anı dinledik. Bir beze işlenirmiş ilk mahya yazısı. Sonra padişah onay verirse yapılırmış. Bir şenlik havasında geceleri takılırmış mahyalar. Biz ustamızdan aldığımız bilgiyle 36 yıldır mahyacılık yapıyoruz. 2 bin küsur mahya takmışızdır."
Yıldırım çarptı
Süleyman Kök (62): "36 yıllık mahyacıyım. Kahraman ve Aziz Usta ile bir devir atladık. Yaz-kış demeden, fırtına rüzgar dinlemeden hiçbir Ramazan camileri mahyasız bırakmadık. Bir defasında Eyüp Sultan Camii'nde mahya asarken bir şimşek çaktı. Bütün mahya büyük bir patlamayla birlikte kubbeye indi. Mahyacının en büyük korkusu mahyanın düşmesidir. Önlemleri alıyoruz. Kolay değil, gökyüzüne yazı yazıyoruz, İstanbul'un vazgeçilmez altın gerdanlıklarını takıyoruz."