Geçtiğimiz
hafta sonu, Atina-İstanbul arasındaki bin 200 km'lik yolunu katetmek için Selanik, Kavala, İskeçe, Gümülcüne, Dedeağaç (Aleksandropolis) kentlerinden geçerek sınır kapısı İpsala'dan Türkiye'ye geçtim. Oradan Tekirdağ, Silivri karayolunu izleyerek İstanbul'a geldim.
Bir gece İskeçe'de geceleyerek katettiğim bu yorucu oto yolculuğunda Yunan tarafında kalan karayolu Avrupa standartlarına uygun bir yol... İpsala- Tekirdağ arasında kalan karayolu ise yıllardan bu yana inşaat halinde. Yunan tarafındaki Avrupai karayolunun sonundaki İpsala sınır kapısında başka şaşırtıcı bir manzara ile karşılaştım.
Yunan gümrük kapısı, 30 yıllık AB üyesi Yunanistan'ın değil de adeta 3. dünya ülkelerinden birinin. Bina 70'li yıllarından beri neredeyse hiç yenilenmemiş... Pasaport giriş-çıkış işlemleri sırasında, TC pasaportumun verildiği yer kısmında Atina-Pire Başkonsolosluğu yazılı damgayı gören Yunan polisinin rahatsız olması da beni şaşırttı. Polis memuru, Atina ve Pire'nin Türkçe yazılmış olmasını gerekçe göstererek pasaportuma vurması gereken çıkış damgasını beyaz bir kağıda vurdu... Elimdeki pasaportun Türk pasaportu olduğunu hatırlattığım zaman ise kendisiyle dalga geçtiğimi sanarak neredeyse münakaşayı koyulaştırıyorduk ki, bu konuyu Yunan Dışişleri'ne şikayet edeceğimi 'ilan' etmekle yetindim.
Yıllar yılı Türk pasaportuyla girip çıktığım sınır kapılarında ilk kez böyle garip bir olayın başıma gelmesi bana son yıllarda 'bahar havası' yaşayan Türk-Yunan ilişkilerinin en karanlık günlerini hatırlattı. Bunun bir işgüzarlık mı yoksa yeni bir devlet politikası mı olduğunu öğrenmeye çalışmak üzere Türk tarafına geçmek için tekrar yola çıktım. Türk-Yunan sınırının aort damarını oluşturan Meriç köprüsünde nöbet bekleyen Yunan ve Türk askerlerini kısa kısa korna sesleriyle selamladıktan sonra geldiğim Türk gümrük kapısı ise Yunan gümrük kapısına oranla çok daha yeni, daha çağdaş ve -Türkiye'nin henüz üye olmadığı- Avrupa standartlarına daha uygun. Pasaport işlemlerine bakan polis memurları ise oldukça kibar ve çağdaş bir sistemle çalışıyorlar.
Bu iki ülkenin sınır kapılarındaki tezatlar, herhangi yabancı bir gözlemciye, hangi ülkenin AB üyesi olduğu; hangisinin olmadığı bilmecesine dönüştürecek kadar derin olması da şaşırtıcı... Ama değişmeyen bir şey varsa, o da İstanbul'a yaklaştıkça yoğunlaşan trafik... 230 km'lik İpsala-İstanbul karayolu, trafik yoğunluğu nedeniyle, beş saatte kat edilirken; 500 km'lik Atina-Selanik yolunun aynı zaman dilimi içinde katediliyor olması Atina-İstanbul karayolunun niçin sadece TIR kamyonlarının tercih ettiği bir yol haline geldiğini gösteriyor.
İki ülke arasında bir de tren seferleri vardı. Biz tren sevdalıları Selanik-İstanbul-Selanik günlük seferlerinin tam da Atina'ya dek uzatılmasını beklerken, bu sefer aniden kesildi.
İki yıl önce iptal edilen tren seferlerinin yeniden başlatılması için her iki taraftan yapılan çağrılara bakalım hangi yetkililer kulak verecek?