Her şeyi Herbert Chapman başlattı. Daha doğrusu değiştirdi. 1924'te Arsenal'in başına geçtiğinde, Londra kulübü ligin dibine abone olmuş haldeydi. Chapman geldi ve sadece 'Topçular'ın değil belki de futbolun kaderi baştan çizildi. 1. Dünya Savaşı öncesinde, henüz endüstrileşmeye çok uzak futbolda öncelik, nasıl kazandığınızdan ziyade nasıl oynadığınızdı. Takımların hemen hemen hepsi 2-3-5 gibi bugün için ütopik bir dizilişle sahaya çıkardı. Amaç topu olabildiğince çabuk kanatlara taşıyıp forvetlere servis yapmaktı. İki kişilik savunma yeterli görülüyordu, zira o zamanlar ofsayta düşmemek için forvetle rakip kaleci arasında üç oyuncu bulunması gerekiyordu. Dolayısıyla ofsayta düşmeden iki savunmacıyla yüzyüze kalmanız imkansızdı. Chapman Arsenal'e imza attığı sene bu kural değişti. Artık kaleyle forvet arasında iki oyuncu olması ofsayttan kaçmak için yeterliydi. Dünya Savaşı, insanoğlunun hayata bakışını kökünden değiştirmiş, savaş öncesi idealist kaygıların yerini 'en iyi yol, en kısa yoldur' felsefesi almıştı. Bu felsefeye gönül verenlerden biri de Chapman'dı. Ofsayt kuralındaki değişikliği de hesaba katıp, 2-3-5'i modifiye etti, defansı üçleyen 3-2-2-3 sistemini yerleştirdi. Yani futbol tarihine geçen meşhur 'WM' dizilişini... Chapman'ın Arsenal'i, rakibi üzerine çekip ceza sahasına fazla yaklaştırmadan karşılayarak, uzun toplar ve ani ataklara vuruyordu. Arsenal artık zirveye oynayan bir çetin çevize dönüşmüştü. Chapman'la bir kupa iki de lig zaferi yaşadılar. 1934'te henüz 55 yaşında hayata veda etmese muhtemel ki müzeye daha pek çok kupa taşıyacaklardı. Herbert Chapman tabuları yıkmış, bu oyunda pragmatizmin temellerini atmıştı.
HAYATA BAKI ŞINIZI ELE VERİR
Chapman'dan tam 90 sene sonra, aynı ekolden bir başka adam Premier Lig'e damgasını vuruyor şu sıralar. West Ham United'ı liderin yalnızca dokuz puan gerisinde dördüncülüğe kadar taşıyan Sam Allardyce, nam-ı diğer 'Koca Sam' sonuç odaklı futbolun yaşayan en önemli temsilcilerinden biri hiç şüphesiz. İnandığı felsefeyi rakibe dayatmaktansa, sonuca giden en kestirme yolu kovalıyor Allardyce... Arsenal'in bugünkü menajeri Wenger ve benzeri idealistler de "Onlar her rakibe karşı aynı futbolu oynuyor. Bu da takımlarını kırılgan ve öngörülebilir kılıyor. Oysa biz rakibi ölçüp biçip ona göre strateji belirliyoruz" diyerek eleştiriyor. Önceki takımı Bolton'u tarihinde ilk kez Avrupa kupalarına taşıyan, ikinci lig ekibi Notts County'yi, 1997-98 sezonunda daha mart ayında şampiyon yaparak bir rekora imza atan Koca Sam, sezon başında yaptığı taktiksel değişiklikler ve bu amaca uygun transfer hamleleriyle West Ham'ın ateş gücünü zenginleştirdi. Hoş buna mecburdu da... Zira geçtiğimiz sezon oynattığı, sağdan soldan ortalarla, elektrik direği Andy Carroll'ı beslemek üzerine kurulu 'kısır' futbol, hem taraftarın hem de yönetimin sabrını taşırmıştı. Yönetim de "West Ham'a yakışan futbolu oynat dedi." Hoca resti gördü. Facia bir Liverpool macerası sonrası gözden düşen, yılların kanat adamı Downing'i 10 numara rolüyle forvetin arkasına çekti. Sürati ve temposuyla kâh kenarlara kayarak servis yapan kâh merkezden rakibi delen Downing adeta yeniden doğdu. Rakiplerin arkasına sarkabilen Senegalli Sakho ve Ekvatorlu Valencia'dan müteşekkil forvet hattı, West Ham'ı tek plana mahkum olmaktan kurtardı. Geçen hafta Swansea'yi yenip üst üste üçüncü galibiyetlerini alırken, Allardyce yine 'fırsatçılığını' konuşturdu. Rakip savunmanın hava zaafından yararlanmak için Carroll'ı sahaya sürüp ceza alanına hava bombardımanı yaptırdı. Premier Lig'de 13 yıldır kısıtlı imkânlarla şapkadan tavşan çıkaran Allardyce, buna rağmen ortalama bir futbol izleyicisi için çok da tanıdık bir figür değil. Belki onun şanssızlığı, pragmatik ekolün yıldızı Mourinho gibi karizmatik olmaması biraz da... Allardyce, Simeone, Tony Pulis ve daha pek çokları, futboldaki en kadim ikilemlerden birine, "Güzel futbol mu sonuç mu?" sorusuna "Sonuç" yanıtını vermiş zamane Chapmanları... Ve bu soruya bizlerin verdiği cevap da, sadece futbola değil yaşama bakışımıza dair de ipuçları içeriyor. "Guardiola mı Morinho mu?" polemiğini bu denli çekici kılan da hayata karşı nerede durduğunuzu ele vermesi değil mi zaten?